Turkish Vocabulary
Click on letter: GT-Google Translate; GD-Google Define; H-Collins; L-Longman; M-Macmillan; O-Oxford; © or C-Cambridge

GT GD C H L M O
a

GT GD C H L M O
abide /əˈbaɪd/ = VERB: katlanmak, kalmak, beklemek, çekmek; USER: katlanmak, uymak, uymayı, riayet, uymaya

GT GD C H L M O
about /əˈbaʊt/ = PREPOSITION: hakkında, ilgili, konusunda, dair, etrafında, üstünde, orada burada; ADVERB: yaklaşık, takriben, etrafına, hemen hemen, aşağı yukarı, aksi yöne; USER: hakkında, ilgili, yaklaşık, ile ilgili, konusunda, konusunda

GT GD C H L M O
above /əˈbʌv/ = ADVERB: yukarıda, önce, daha çok, cennette; ADJECTIVE: yukarıdaki, sözü geçen; PREPOSITION: üzerinde, üstünde, üzerine, yüksek, üstün, öte; NOUN: yukarıda olan şey; USER: yukarıda, üzerinde, yukarıdaki, üstünde, yukarıda bulunan

GT GD C H L M O
accord /əˈkɔːd/ = NOUN: uyum, anlaşma, uzlaşma, ahenk, birleşme; VERB: uymak, vermek, uyum sağlamak, bağdaşmak; USER: anlaşma, uyum, Accord, anlaşması, anlaşmasının

GT GD C H L M O
achoo

GT GD C H L M O
acquaintance /əˈkweɪn.təns/ = NOUN: tanıdık, tanışma, bilgi, tanıma; USER: tanıdık, tanıdığı, tanışma, tanıdığım, tanışmak

GT GD C H L M O
adore /əˈdɔːr/ = VERB: tapınmak, tapmak, bayılmak, bitmek, delicesine sevmek; USER: tapıyorum, hayran, bayılacaklar, sevsem, bayılıyorum

GT GD C H L M O
adored /əˈdɔːr/ = VERB: tapınmak, tapmak, bayılmak, bitmek, delicesine sevmek; USER: hayrandı, hayran, takdir, sevdiği, adored

GT GD C H L M O
afar /əˈfɑːr/ = ADVERB: uzaktan, uzakta, uzak; USER: uzaktan, uzaklardan, afar, uzakta, from afar

GT GD C H L M O
afforded /əˈfɔːd/ = VERB: gücü yetmek, parası yetmek, bulabilmek, zaman ayırabilmek; USER: tanınan, sağladığı, sağlanan, sağladı, elde edilmiştir

GT GD C H L M O
affright /əˈfrīt/ = NOUN: korku; VERB: korkutmak

GT GD C H L M O
again /əˈɡenst/ = ADVERB: tekrar, yeniden, yine, bir daha, gene, ayrıca, üstelik; USER: tekrar, yeniden, yine, daha, again, again

GT GD C H L M O
against /əˈɡenst/ = ADVERB: karşı, aleyhte, ters olarak; PREPOSITION: karşı, karşısında, aleyhinde, aykırı, dayalı; USER: karşı, karşısında, yönelik, aleyhine, aleyhinde, aleyhinde

GT GD C H L M O
aglow /əˈɡləʊ/ = ADJECTIVE: kıpkırmızı, hararetli, parlak, ateşli, heyecanlı, parlayan; USER: kıpkırmızı, aglow, hararetli, ışıldayacak, ışıldar

GT GD C H L M O
ago /əˈɡəʊ/ = ADJECTIVE: önce, evvel; ADVERB: önce, evvel; USER: önce, önce yapıldı, ago, ago

GT GD C H L M O
all /ɔːl/ = ADJECTIVE: tüm, bütün, her, hep; NOUN: hepsi, herkes; ADVERB: hepsi, tamamen, hep; PRONOUN: hepsi, herkes, her şey; USER: tüm, bütün, her, All, tamamını, tamamını

GT GD C H L M O
alleluia /ˌhaləˈlo͞oyə/ = NOUN: tanrıya şükretme; USER: elhamdülillah, Allah'a şükür, haleluya, alleluia, tanrıya şükretme,

GT GD C H L M O
along /əˈlɒŋ/ = ADVERB: boyunca, yanısıra, ileri, yanına, ileriye, süresince, beraberine; PREPOSITION: boyunca; USER: boyunca, birlikte, yanı sıra, sıra, üzerinde, üzerinde

GT GD C H L M O
also /ˈɔːl.səʊ/ = ADVERB: da, de, ayrıca, hem de, hem, keza, dahi, üstelik; USER: da, ayrıca, de, aynı zamanda, zamanda, zamanda

GT GD C H L M O
am /æm/ = USER: Zamanı, duyuyorum, ben, değilim, ÖS, ÖS

GT GD C H L M O
ancient /ˈeɪn.ʃənt/ = ADJECTIVE: eski, çok eski, eskiden kalma; USER: eski, antik, eski bir, kadim, çok eski

GT GD C H L M O
and /ænd/ = CONJUNCTION: ve, ile, de; USER: ve, ile, ile

GT GD C H L M O
angel /ˈeɪn.dʒəl/ = NOUN: melek, sponsor, iyilik meleği; USER: melek, angel, meleği, meleğin, meleğim

GT GD C H L M O
angelic /ænˈdʒel.ɪk/ = ADJECTIVE: melek gibi, meleklere özgü; USER: melek gibi, melek, meleksi, meleksel, angelic

GT GD C H L M O
angels /ˈeɪn.dʒəl/ = NOUN: melek, sponsor, iyilik meleği; USER: melekler, meleklerin, melekleri, angels, melek

GT GD C H L M O
anthems /ˈanθəm/ = NOUN: marş, ilahi; USER: marşlar, marşlarının, milli marşın çalınması, sayıda milli marşın çalınması, marşların,

GT GD C H L M O
any /ˈen.i/ = ADJECTIVE: herhangi, her, hiçbir, hiç, daha, biraz; ADVERB: hiç, daha, biraz; PRONOUN: herhangi biri, biri, her ne; USER: herhangi, herhangi bir, hiçbir, bir, her, her

GT GD C H L M O
anybody /ˈen.iˌbɒd.i/ = PRONOUN: kimse, herhangi biri, hiç kimse, kim olsa; USER: kimse, herkes, kimseye, kimseyi, kimsenin

GT GD C H L M O
apparel /əˈpær.əl/ = NOUN: giysi, kıyafet, elbise, süs, kılık, üst baş; USER: giysi, giyim, Konfeksiyon, hazır giyim, eşyası

GT GD C H L M O
appearing /əˈpɪər/ = ADJECTIVE: görünen; USER: görünen, görünmesini, ortaya, görülen, görüntülenmesini

GT GD C H L M O
are /ɑːr/ = NOUN: ar; USER: olan, vardır, bulunmaktadır, olup, olarak, olarak

GT GD C H L M O
arise /əˈraɪz/ = VERB: kalkmak, ortaya çıkmak, doğmak, ayağa kalkmak, kaynaklanmak, yükselmek; USER: ortaya, ortaya çıkan, ortaya çıkar, meydana, ortaya çıkmaktadır

GT GD C H L M O
around /əˈraʊnd/ = ADVERB: etrafında, etrafına, etrafta, çevrede, oraya buraya, bu civarda, arada burada; PREPOSITION: çevresinde, etrafında, etrafına, çevresine, sularında, aşağı yukarı; USER: etrafında, çevresinde, çevresindeki, yaklaşık, civarında

GT GD C H L M O
as /əz/ = ADVERB: olarak, gibi, kadar, iken; PRONOUN: gibi; CONJUNCTION: olduğu gibi, ki, iken, rağmen, karşın, madem, mademki, -diği gibi, -irken; USER: olarak, gibi, kadar, yanı, şekilde, şekilde

GT GD C H L M O
ask /ɑːsk/ = VERB: sormak, istemek, soru sormak, rica etmek, davet etmek, aranmak, hak etmek, kaşınmak; USER: sormak, isteyin, sorun, sorabilir, sor, sor

GT GD C H L M O
asked /ɑːsk/ = VERB: sormak, istemek, soru sormak, rica etmek, davet etmek, aranmak, hak etmek, kaşınmak; USER: sordu, istedi, sorulan, soruldu, sordum

GT GD C H L M O
asleep /əˈsliːp/ = ADVERB: uykuda, uyumakta; ADJECTIVE: uyuyan, uyuşmuş, uyuşuk, tembel; USER: uykuda, uykuya, uyuyor, uyurken, uyuya

GT GD C H L M O
astray /əˈstreɪ/ = ADJECTIVE: yıldız, yıldızlı, yıldızlara ait

GT GD C H L M O
at /ət/ = PREPOSITION: -de, -da, -ye, -ya, -e, -a; NOUN: savaşçı, asker, eyt; USER: de, az, at, okuyun, azından, azından

GT GD C H L M O
attend /əˈtend/ = VERB: katılmak, devam etmek, bakmak, hazır bulunmak, dinlemek, eşlik etmek, kulak vermek, hizmet etmek, dikkatini vermek, beraberinde getirmek; USER: katılmak, devam, katılmakla, katılacak, katılma

GT GD C H L M O
auld /ôld/ = ADJECTIVE: eski, yaşlı; USER: yaşlı, Auld, kadim, The Auld,

GT GD C H L M O
awake /əˈweɪk/ = ADJECTIVE: uyanık, farkında olan, tetik; VERB: uyanmak, uyandırmak, farkına varmak, gözünü açmak, uyarmak, uykudan kalkmak, gözü açılmak; USER: uyanık, uyanıkken, uyanmak, uyandırmak

GT GD C H L M O
awakes /əˈwāk/ = VERB: uyandırmak, gözünü açmak, uyarmak, uyanmak, uykudan kalkmak, farkına varmak, gözü açılmak; USER: uyanır, uyanan, uyandıran, uyanıyor, awakes,

GT GD C H L M O
away /əˈweɪ/ = ADVERB: uzak, uzakta, uzağa, yok, durmadan, bir yana, devamlı; ADJECTIVE: deplasmanda, rakip sahada; NOUN: deplasman maçı; USER: uzak, uzakta, uzaklıkta, uzaklıktadır, away, away

GT GD C H L M O
aye /aɪ/ = NOUN: kabul oyu, olumlu oy; USER: evet, Aye, Emredersiniz, hay, hay hay

GT GD C H L M O
babe /beɪb/ = NOUN: bebek, kız, bebe, piliç; USER: bebek, Babe, bebeğim, hatun, Anahtar kelimeler Babe

GT GD C H L M O
babel /ˈbeɪ.bəl/ = NOUN: ana baba günü, kargaşa; USER: ana baba günü, babel, Babil, karmaşası, baba günü

GT GD C H L M O
babies /ˈbeɪ.bi/ = NOUN: bebek, çocuk, yavru, piliç, çocuksu kimse, eser, sorumluluk; USER: bebekler, bebeklerin, bebek, bebeklerde, bebekleri

GT GD C H L M O
baby /ˈbeɪ.bi/ = NOUN: bebek, çocuk, yavru, piliç, çocuksu kimse, eser, sorumluluk; ADJECTIVE: bebek, küçük, bebeksi; VERB: şımartmak, bebek muamelesi yapmak; USER: bebek, bebeğim, bebeğin, bebeği, bebeğinizin

GT GD C H L M O
back /bæk/ = NOUN: geri, arka, sırt; ADJECTIVE: geri, arka, arkadaki; ADVERB: geri, arkaya, geriye, geride, önce, geçmişe; USER: geri, arka, tekrar, sırt, back

GT GD C H L M O
bad /bæd/ = ADJECTIVE: kötü, fena, bozuk, berbat, çürük, terbiyesiz, rahatsız, sahte, sert, küfürlü; NOUN: zarar, şanssızlık; USER: kötü, kötü bir, bad, fena, bozuk

GT GD C H L M O
bank /bæŋk/ = NOUN: banka, sahil, kıyı, banko, set, küme, yığın, yokuş, tuş arası, uçağın bir yana yatması; VERB: parasal işlerini yapmak, para sürmek; USER: banka, Bankası, Bank, kulübesi, bankanın

GT GD C H L M O
bark /bɑːk/ = NOUN: kabuk, barka, ağaç kabuğu, havlama, öksürük, gemi, yelkenli üç direkli gemi; VERB: bağırmak, havlamak, kabuğunu soymak, soymak, sıyırmak, öksürmek, çığırtkanlık yapmak; USER: kabuk, kabuğu, ağaç kabuğu, bark, kabuğundan

GT GD C H L M O
base /beɪs/ = NOUN: temel, baz, taban, üs, alt, esas, kaide, altlık, dayanak, dip; VERB: dayandırmak; ADJECTIVE: adi; USER: temel, baz, taban, tabanı, üs

GT GD C H L M O
be /biː/ = VERB: olmak, var olmak, bulunmak, tutmak, durmak, mal olmak, anlamına gelmek; USER: olmak, olabilir, olması, olarak, olduğu, olduğu

GT GD C H L M O
beams /bēm/ = NOUN: kiriş, ışın, huzme, direk, kemere, terazi kolu, saban oku; VERB: parlamak, ışımak, ışık saçmak, yayın yapmak, sinyâl vermek; USER: kirişler, Sinyaller, kiriş, profil, kirişleri

GT GD C H L M O
bear /beər/ = NOUN: ayı, spekülatör; VERB: taşımak, doğurmak, götürmek, değmek, vermek, üstlenmek, dönmek, duymak, katlanmak, çekmek; USER: ayı, taşıyan, taşımak, taşımalıdır, tutulması

GT GD C H L M O
beard /bɪəd/ = NOUN: sakal, çapak, püskül, başak dikeni; VERB: meydan okumak, karşı gelmek; USER: sakal, sakallı, sakalı, beard, sakalını

GT GD C H L M O
bearing /ˈbeə.rɪŋ/ = ADJECTIVE: taşıyan, içeren; NOUN: üstlenme, mil yatağı, davranış, ilgi, alâka, meyve verme, hareket, etki, çekme, katlanma; USER: yatak, rulman, Kuzey açısı, taşıyan, açısı

GT GD C H L M O
bears /beər/ = NOUN: ayı, spekülatör, kaba adam, borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse; USER: ayılar, Bears, ayıları, ayı, ayıların

GT GD C H L M O
beautifully /ˈbjuː.tɪ.fəl/ = ADVERB: güzel, hoşça; USER: güzel, güzelce, güzel bir, güzel bir şekilde

GT GD C H L M O
beauty /ˈbjuː.ti/ = NOUN: güzellik, güzel, güzeller güzeli, güzel kız, nadide parça, güzel yan; USER: güzellik, güzelliği, Beauty, güzellikleri, güzelliğini

GT GD C H L M O
bed /bed/ = NOUN: yatak, tabaka, zemin, yatacak yer, tarh, nehir yatağı, mezar, çiçeklik, katman, temel; VERB: yatırmak, yatak yapmak, kalmak, dikmek, yatacak yer sağlamak, yerleşmek; USER: yatak, yatakta, bed, oda, yatağı

GT GD C H L M O
been /biːn/ = USER: olmuştur, oldu, mu, olan, olarak, olarak

GT GD C H L M O
before /bɪˈfɔːr/ = ADVERB: önce, önceki, karşı, önde; PREPOSITION: önce, önünde, önüne, evvel, huzurunda, karşısında, önde; CONJUNCTION: önce; USER: önce, öncesi, daha önce, önceki

GT GD C H L M O
began /bɪˈɡæn/ = VERB: başlamak, başlatmak, koyulmak, girişmek, önayak olmak, meydana gelmek, doğmak; USER: başladı, başlayan, başlamıştır, başladılar, başlamış

GT GD C H L M O
begin /bɪˈɡɪn/ = VERB: başlamak, başlatmak, koyulmak, girişmek, önayak olmak, meydana gelmek, doğmak; USER: başlamak, başlar, başlayacak, başlamadan, başlatmak

GT GD C H L M O
beginning /bɪˈɡɪn.ɪŋ/ = NOUN: başlangıç, baş, köken, kaynak; ADJECTIVE: başlangıç, ilk; USER: başlangıç, başlayan, başlıyor, başlamadan, başında, başında

GT GD C H L M O
behold /bɪˈhəʊld/ = VERB: seyretmek, görmek, bakmak, dikkat etmek; USER: seyretmek, işte, farkına varmak, hani, beğenirsin

GT GD C H L M O
bells /bel/ = NOUN: çınlama, çan sesi; USER: çan, çanları, bells, çanlar, zilleri

GT GD C H L M O
below /bɪˈləʊ/ = PREPOSITION: altında, aşağı, altta; ADVERB: aşağıda, altında, altında, aşağı, altta, alt katta, yeryüzünde, cehennemde, düşük rütbede, rütbece altında; USER: altında, aşağıda, aşağıdaki, aşağıya, altına, altına

GT GD C H L M O
bend /bend/ = NOUN: viraj, dirsek, bükme, kıvrım; VERB: eğilmek, eğmek, bükmek, çökmek, bükülmek, boyun eğmek, kıvırmak, katlamak; USER: eğmek, viraj, bend, bükün, bükmeyin

GT GD C H L M O
bending /bend/ = ADJECTIVE: bükme, kıvırma; NOUN: eğilme, eğme, kıvırma, esneme; USER: bükme, eğilme, büküm, eğme, bükülme

GT GD C H L M O
beneath /bɪˈniːθ/ = ADVERB: altında, altına, altta; PREPOSITION: altında; USER: altında, altındaki, altına, altından

GT GD C H L M O
berry /ˈber.i/ = NOUN: meyve, dut, istakoz yumurtası; VERB: dut toplamak, meyve toplamak; USER: dut, meyve, berry, çilek, tane

GT GD C H L M O
beside /bɪˈsaɪd/ = PREPOSITION: yanında, dışında, yanına, başka, kıyasla, nazaran, nispeten; USER: yanında, yanındaki, yanına, yanı sıra, yanında yer

GT GD C H L M O
best /best/ = ADJECTIVE: en iyi, birinci sınıf; ADVERB: en, en çok, en iyi şekilde; VERB: yenmek, geçmek, alt etmek; USER: en iyi, en, iyi, bölgesindeki en iyi, en çok, en çok

GT GD C H L M O
better /ˈbet.ər/ = ADJECTIVE: daha iyi, daha güzel; ADVERB: daha iyi, daha iyi şekilde, iyisimi; VERB: iyileştirmek, daha iyi yapmak, geliştirmek, düzeltmek, geçmek; NOUN: daha iyisi, üstün kimse; USER: daha iyi, iyi, daha, daha iyi bir, iyi bir

GT GD C H L M O
beyond /biˈjɒnd/ = ADVERB: ötesinde, öte, aşırı; PREPOSITION: ötesinde, ötesine, öteye, ötesi, götürmez, ötede, haricinde, ayrıca, -den öte; NOUN: öbür dünya, ahiret; USER: ötesinde, ötesine, dışında, öteye, dışındaki

GT GD C H L M O
birds /bɜːd/ = NOUN: kuş, kız, adam, güdümlü mermi; USER: kuşlar, kuş, kuşların, kuşları, birds

GT GD C H L M O
birth /bɜːθ/ = NOUN: doğum, doğuş, doğma, doğurma, yavrulama, soy, köken, nesil, kaynak; USER: doğum, bilinmiyor, Doğum tarihi, doğumdan, Doğduğu

GT GD C H L M O
bitter /ˈbɪt.ər/ = ADJECTIVE: acı, sert, keskin, şiddetli, acılı, yakıcı, iliklere işleyen; NOUN: acılık, keskinlik; USER: acı, acı bir, bitter, sert, keskin

GT GD C H L M O
bitty /ˈbitē/ = USER: çelimsiz, bitty, tefek, bugu, tefek bir

GT GD C H L M O
black /blæk/ = NOUN: siyah, zenci, is, siyah boya; ADJECTIVE: siyah, kara, zenci, koyu, morarmış, uğursuz, kızgın; VERB: karartmak; USER: siyah, black, kara, siyah bir, beyaz

GT GD C H L M O
blazing /ˈbleɪ.zɪŋ/ = ADJECTIVE: yanan, çarpıcı, alevlenmiş, keskin, bariz, belirgin; USER: yanan, blazing, çarpıcı, cayır cayır yanan

GT GD C H L M O
bleeding /ˈbliː.dɪŋ/ = NOUN: kanama, havasını alma, adet, regl; ADJECTIVE: lanet, Allah'ın cezası; USER: kanama, kanaması, kanayan, kanamaya, kanıyor

GT GD C H L M O
bless /bles/ = VERB: kutsamak, şükretmek, takdis etmek, kutsal saymak; USER: kutsamak, korusun, kutsasın, razı olsun, kutsa

GT GD C H L M O
blessed /ˈbles.ɪd/ = ADJECTIVE: mübarek, kutsal, kutlu, mutluluk veren; USER: mübarek, kutsanmış, bahşedilmiştir, kutlu, kutsal

GT GD C H L M O
blessing /ˈbles.ɪŋ/ = NOUN: nimet, kutsama, lütuf, bereket, dua, şükran, hayır dua; USER: nimet, lütuf, nimettir, bereket, kutsama

GT GD C H L M O
blessings /ˈbles.ɪŋ/ = NOUN: iyi dilekler; USER: bereket, nimet, nimetler, nimetleri, nimetlerinden

GT GD C H L M O
blood /blʌd/ = NOUN: kan, kan bağı, akrabalık, huy, yapı; USER: kan, kanı, kanda, kanın, kandaki

GT GD C H L M O
blossom /ˈblɒs.əm/ = NOUN: çiçek, ağaç çiçeği; VERB: gelişmek, çiçek açmak, çiçeklenmek; USER: çiçek, Blossom, çiçeği, Açarken, bahar

GT GD C H L M O
blows /bləʊ/ = NOUN: darbe, üfleme, esinti; VERB: uçurmak, üflemek, patlamak, atmak, esmek, solumak, kaçırmak, kaçmak, çalmak; USER: darbeler, darbe, esiyor, darbeleri, blows

GT GD C H L M O
bob /bɒb/ = NOUN: şilin, yarış kızağı, kısa saç modeli, saç lülesi, kesik kuyruk, çekül; VERB: kısa kesmek, sallamak, aşağı yukarı sallanmak, ağzıyla yakalamaya çalışmak, reverans yapmak, yarış kızağı kullanmak; USER: şilin, bob, Bob'un

GT GD C H L M O
boldly /bəʊld/ = ADVERB: cesurca, küstahça; USER: cesurca, cesaretle, cesur, yürekten, boldly

GT GD C H L M O
boots /bo͞ot/ = NOUN: çizme, bagaj, bot, koruyucu tabaka, otel ayakkabı boyacısı; VERB: tekmelemek, kovmak, tekme atmak, tepmek; USER: bot, çizmeler, çizme, botlar, botları

GT GD C H L M O
bore /bɔːr/ = NOUN: delik, çap, oyuk, sıkıntı, kuyu, kalibre; VERB: sıkmak, delmek, delik açmak, sondaj yapmak, bunaltmak, can sıkmak; USER: delik, taşıyordu, bore, deliği, sıkmak

GT GD C H L M O
born /bɔːn/ = ADJECTIVE: doğmuş, doğum; USER: doğmuş, doğum, doğdu, doğan, doğumlu

GT GD C H L M O
both /bəʊθ/ = ADJECTIVE: ikisi de, her ikisi de; USER: her ikisi de, ikisi de, hem, iki, her iki

GT GD C H L M O
boughs /baʊ/ = NOUN: dal, ağaç dalı; USER: dallar, dalları, dal, dalların, dallardaki

GT GD C H L M O
bought /bɔːt/ = VERB: almak, satın almak, rüşvetle elde etmek, inanmak, pahasına elde etmek, kiralamak, yutmak, satın alma gücü olmak; USER: satın aldı, satın, aldım, tarih, satın alınan, satın alınan

GT GD C H L M O
boys /bɔɪ/ = NOUN: erkek, oğlan, erkek çocuk, delikanlı, oğul, erkek hizmetli; USER: çocuklar, erkek, erkekler, boys, erkek çocuklar

GT GD C H L M O
breathes /briːð/ = VERB: nefes almak, solumak, nefes alıp vermek, fısıldamak, ifade etmek, esmek; USER: nefes, nefes alır, nefes alan, nefes alıp, nefes alıyor

GT GD C H L M O
breaths /breθ/ = NOUN: nefes, soluk, esinti, fısıltı, ağızdan çıkan buhar; USER: nefes, nefesler, solunum, soluk, nefesleri

GT GD C H L M O
bright /braɪt/ = ADJECTIVE: parlak, aydınlık, canlı, zeki, ışıltılı, berrak, neşeli, görkemli, şanlı; USER: parlak, aydınlık, parlak bir, canlı, zeki

GT GD C H L M O
brightly /braɪt/ = USER: parlak, aydınlık, aydınlık bir, parlak bir, renklerle

GT GD C H L M O
bring /brɪŋ/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek; USER: getirmek, getirebilir, getirecek, getir, getirir

GT GD C H L M O
brings /brɪŋ/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek; USER: getiriyor, getirir, getiren, getirmektedir, getirdiği

GT GD C H L M O
british /ˈbrɪt.ɪʃ/ = NOUN: İngilizler, İngiliz halkı; ADJECTIVE: Britanya ile ilgili; USER: ingiliz, Britanya, British, İngiltere, İngilizler

GT GD C H L M O
brother /ˈbrʌð.ər/ = NOUN: kardeş, erkek kardeş, birader, dost, arkadaş, tarikat üyesi; USER: kardeş, kardeşi, kardeşim, kardeşinin, erkek kardeşi

GT GD C H L M O
brought /brɔːt/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek; USER: getirdi, getirdiği, getirilen, getirildi, getirdim, getirdim

GT GD C H L M O
but /bʌt/ = CONJUNCTION: ama, ancak, fakat, ki, oysa, hariç, başka, halbuki; ADVERB: sadece, yalnızca, yani, hiç olmazsa; NOUN: itiraz, karşı çıkma; USER: ama, ancak, fakat, değil, aynı, aynı

GT GD C H L M O
by /baɪ/ = PREPOSITION: tarafından, göre, ile, yoluyla, kadar, vasıtasıyla, yanında, kenarında, başında, yanından, yakınında, yakınından, yolundan; ADVERB: yakın, geçecek biçimde, geçişli biçimde, bir kenara; USER: tarafından, göre, ile, by, edenler tarafından

GT GD C H L M O
call /kɔːl/ = NOUN: çağrı, davet, çağırma, seslenme, ziyaret, ses, ihtiyaç, ziyaret etme, telefonda konuşma, ötüş; VERB: aramak, çağırmak, seslenmek, demek, adlandırmak, çağrıda bulunmak, söylemek, davet etmek, telefon etmek, bağırmak, uyandırmak, ziyaret etmek, lakap takmak, telefonda konuşmak, dava açmak, farzetmek; USER: çağrı, aramak, now, call now, şöyle çağırır

GT GD C H L M O
calling /ˈkɔː.lɪŋ/ = NOUN: çağrı, davet, seslenme, meslek, iş, görev aşkı, telefon etme; USER: çağrı, arama, çağırarak, çağıran, arayarak

GT GD C H L M O
calm /kɑːm/ = ADJECTIVE: sakin, durgun, huzurlu, dingin, soğukkanlı, soğuk, serinkanlı; VERB: sakinleştirmek, yatıştırmak; NOUN: sakinlik, dinginlik, durgunluk; USER: sakin, ol, sakinleştirmek, sakinleştirmeye, yatıştırmak

GT GD C H L M O
came /keɪm/ = USER: geldi, gelen, çıktı, geldim, gelip

GT GD C H L M O
can /kæn/ = NOUN: kutu, teneke kutu, konserve kutusu, hela, hapishane, kaba et, teneke kutudaki içecek; VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak; USER: kutu, olabilir, yapabilirsiniz, can, olabildiğince, olabildiğince

GT GD C H L M O
candles /ˈkæn.dl̩/ = NOUN: mum, kandil; USER: mumlar, mum, mumları, candles, mumlarla

GT GD C H L M O
candy /ˈkæn.di/ = NOUN: şeker, şekerleme, bonbon, karamela; USER: şeker, Candy, şekerleme, şekeri, tatlılar

GT GD C H L M O
canes /keɪn/ = NOUN: kamış, sopa, bambu, değnek; USER: Köpekler, bastonlar, baston, canes, kamışları

GT GD C H L M O
card /kɑːd/ = NOUN: kart, tarak, kartpostal, kartvizit, tebrik kartı, belge, oyun kâğıdı, iskambil kâğıdı, program, esprili kimse; VERB: kart koymak, fişlemek, kart açmak, kartlara yapıştırmak, taramak; USER: kart, kartı, kartını, kartına, kartın

GT GD C H L M O
care /keər/ = NOUN: bakım, dikkat, özen, ilgi, itina, kaygı, endişe, merak, himaye, aldırış; VERB: ilgilenmek, özen göstermek; USER: bakım, umurumda, bakımı, önem, dikkat

GT GD C H L M O
cares /keər/ = NOUN: bakım, dikkat, özen, ilgi, itina, kaygı, endişe, merak, himaye, aldırış; VERB: ilgilenmek, özen göstermek; USER: umurunda, özen, önem, kimin umurunda, umursamıyor

GT GD C H L M O
carol /ˈkær.əl/ = NOUN: ilahi, şarkı; VERB: şarkılar söylemek, şarkılarla kutlamak; USER: ilahi, carol, şarkısı

GT GD C H L M O
case /keɪs/ = NOUN: durum, dava, kasa, olay, çanta, kılıf, kutu, hasta, mahfaza, husus, kovan, kap, delil, sorun, görüş, kanıt, valiz, neden, hukuksal olay, tuhaf tip, gözetlemek, dikizlemek, kutulamak, yerine koymak, kaplamak, ciltlemek, örtmek; USER: durum, durumda, durumunda, halinde, vaka

GT GD C H L M O
cast /kɑːst/ = NOUN: döküm, oyuncular, alçı, atma, kalıp, biçim, rol dağıtımı, fırlatma, zarda gelen sayı; VERB: atmak, fırlatmak, dökmek; USER: döküm, dökme, cast, atmak, artığını

GT GD C H L M O
cattle /ˈkæt.l̩/ = NOUN: sığırlar, insanlar; USER: sığırlar, sığır, hayvan, sığırı, sığırların

GT GD C H L M O
ceasing /siːs/ = NOUN: kesilme; USER: kesilme, durdurması, sona erdirilmesinin, çıkıyordu, durdurulması

GT GD C H L M O
certain /ˈsɜː.tən/ = ADJECTIVE: belirli, belli, kesin, emin, belirlenmiş, muhakkak, güvenilir, kuşkusuz, şüphesiz, herhangi bir, falanca, mutlâk; USER: belli, belirli, bazı, belirli bir, belli bir

GT GD C H L M O
checking /CHek/ = NOUN: denetleme; USER: denetleme, kontrol, denetimi, kontrolü, kontrol etmek

GT GD C H L M O
cheer /tʃɪər/ = VERB: neşelendirmek, alkışlamak, teşvik etmek, keyiflendirmek, avutmak, teselli etmek; NOUN: tezahürat, teselli, neşe, alkış, keyif, sevinç çığlığı; USER: neşelendirmek, tezahürat, teselli, sevindirecek, cheer

GT GD C H L M O
child /tʃaɪld/ = NOUN: çocuk, evlat, küçük, velet, ürün; USER: çocuk, çocuğun, çocuk için, alt, çocuğunuzun

GT GD C H L M O
childhood /ˈtʃaɪld.hʊd/ = NOUN: çocukluk, çocukluk çağı, küçüklük; USER: çocukluk, çocukluk çağı, çocuklar, çocuk, çocukluk çağında

GT GD C H L M O
children /ˈtʃɪl.drən/ = NOUN: çocuk, evlat, küçük, velet, ürün; USER: çocuklar, çocuk, çocuklu, çocukların, çocuklar var, çocuklar var

GT GD C H L M O
chime /tʃaɪm/ = NOUN: melodi, uyum, madeni borulardan oluşan çalgı, ahenkli çan sesi, ahenk; VERB: uymak, ahenkle çalmak, çalmak, vurmak; USER: melodi, çan, chime, ahenge, zil

GT GD C H L M O
chimney /ˈtʃɪm.ni/ = NOUN: baca, krater, lamba şişesi, yanardağ ağzı; USER: baca, chimney, bacası, bacadan, şömine

GT GD C H L M O
choir /kwaɪər/ = NOUN: koro, kilise korosu, koro yeri; VERB: koroda şarkı söylemek; USER: koro, korosu, korosunda, choir, koroda

GT GD C H L M O
choirs /ˈkwīr/ = NOUN: koro, kilise korosu, koro yeri; USER: koro, korolar, koroları, koroların, müzik dinletileri

GT GD C H L M O
chorus /ˈkɔː.rəs/ = NOUN: koro, nakarat, koro ekibi, revü dans topluluğu, koro halinde söylenilen bölüm, proloğu söyleyen kişi, oyundaki şarkıcı ve dans grubu, oyundaki olayları arada açıklayan kişi; VERB: koro halinde söylemek, topluca söylemek, hep bir ağızdan konuşmak; USER: koro, Korosu, chorus, nakarat, koronun

GT GD C H L M O
christian /ˈkrɪs.tʃən/ = NOUN: Hristiyan, Hristiyan kimse, iyi insan, dini bütün kimse; ADJECTIVE: Hristiyan, dürüst, saygıdeğer, merhametli; USER: Hristiyan, christian, Hıristiyan, Hıristiyanlık

GT GD C H L M O
christians /ˈkrɪs.tʃən/ = NOUN: Hristiyan, Hristiyan kimse, iyi insan, dini bütün kimse; USER: Hıristiyanlar, Hıristiyan, Hıristiyanların, hristiyanların, christians

GT GD C H L M O
christmas /ˈkrɪs.məs/ = NOUN: Noel, İsa'nın doğum yortusu, Yirmibeş Aralık; USER: Noel, yılbaşı

GT GD C H L M O
christmases /ˈkrisməs/ = USER: Christmases, Noellerim, Noeller, Noel hediyesi,

GT GD C H L M O
circling /ˈsɜː.kl̩/ = VERB: kuşatmak, dönmek, çevrelemek, etrafını dolaşmak, çark etmek; USER: çizerek, dönen, çember, tur atan, daire içine

GT GD C H L M O
city /ˈsɪt.i/ = NOUN: şehir, kent, şehir halkı, büyük kasaba; ADJECTIVE: kent; USER: şehir, şehrin, şehri, kent

GT GD C H L M O
claus /klAz/ = USER: Baba, claus, Noel Baba

GT GD C H L M O
clear /klɪər/ = ADJECTIVE: açık, net, temiz, berrak, belirgin, şeffaf, belli, anlaşılır, saydam; VERB: temizlemek, gidermek; ADVERB: açıkça; USER: temizleyin, açık, temizlemek, silmek, kaldırın

GT GD C H L M O
climbing /ˈklaɪ.mɪŋ/ = NOUN: tırmanma, tırmanış, dağcılık, artış; USER: tırmanma, tırmanışı, tırmanış, dağcılık, tırmanıyor

GT GD C H L M O
close /kləʊz/ = ADJECTIVE: yakın, kapalı, sıkı, saklı; ADVERB: yakın, yakından; VERB: kapatmak, kapamak, kesmek, bitirmek, yaklaşmak; NOUN: göğüs göğüse kavga; USER: yakın, kapatmak, kapatın, yakındır, close

GT GD C H L M O
clothes /kləʊðz/ = NOUN: giysi, elbise, çamaşır, örtüler, yatak takımları, üst baş; USER: giysi, elbise, giysiler, giysileri, giyim, giyim

GT GD C H L M O
cloven /ˈkləʊ.vən/ = ADJECTIVE: ayrık, yarık, çatlak; USER: ayrık, cloven, çatal, yarık, maskesini atmak

GT GD C H L M O
cold /kəʊld/ = NOUN: soğuk, nezle, soğukluk, soğukalgınlığı; ADJECTIVE: soğuk, üşümüş, soğukkanlı, donuk, duygusuz, sakin, sıkıcı, baygın, kaçınılmaz, kesin olarak, yapmacık; USER: soğuk, soğuk bir, soğuk algınlığı

GT GD C H L M O
coldly /ˈkəʊld.li/ = ADVERB: soğukça, sakinlikle, üşüyerek, soğukkanlılıkla; USER: sakinlikle, soğuk, soğuk bir sesle, soğukça, soğuk soğuk

GT GD C H L M O
come /kʌm/ = VERB: gelmek, ulaşmak, görünmek, buyurmak, ileri gelmek, orgazm olmak, tatmin olmak, tavır takınmak; NOUN: meni, sperma, bel; USER: gelmek, gelir, gelip, gelen, gel, gel

GT GD C H L M O
comes /kʌm/ = USER: gelir, geliyor, söz konusu, konusu, gelen, gelen

GT GD C H L M O
comfort /ˈkʌm.fət/ = NOUN: konfor, teselli, rahat, rahatlık, huzur, refah, avuntu; VERB: rahatlatmak, rahat ettirmek, teselli etmek, avutmak, yatıştırmak; USER: konfor, konforu, rahatlık, rahat, rahatlığı

GT GD C H L M O
coming /ˈkʌm.ɪŋ/ = ADJECTIVE: gelen, gelecek; NOUN: gelme, geliş, yaklaşma, varış; USER: gelen, gelecek, geliyor, önümüzdeki, çıkan

GT GD C H L M O
continued /kənˈtɪn.juːd/ = ADJECTIVE: devam eden, devamlı, aralıksız; USER: devam eden, devam, devam etti, devam etmiştir, sürdürdü, sürdürdü

GT GD C H L M O
corn /kɔːn/ = NOUN: mısır, tahıl, buğday, nasır, yulaf, ekin, tahıl tanesi, mısır viskisi; VERB: salamura etmek, kurutmak; USER: mısır, misir, corn, tahıl, buğday

GT GD C H L M O
country /ˈkʌn.tri/ = NOUN: ülke, memleket, köy, taşra, arazi, sayfiye, toprak, diyar; ADJECTIVE: kırsal, köy, taşra, taşraya ait; USER: ülke, ülkenin, ülkede, ülkeye, ülkedeki

GT GD C H L M O
cradle /ˈkreɪ.dl̩/ = NOUN: beşik, kızak, başlangıç, gemi kızağı, kırık kemiğin sarıldığı tahta parçaları; VERB: beşiğe yatırmak, sakınmak, özenle kucaklamak, yetiştirmek, tırpan ile ot biçmek; USER: beşik, beşiği, yuvasının, yuvası, kızak

GT GD C H L M O
creeping /kriː.pɪŋ/ = NOUN: sürünen, ürpertici, emekleyen, sarmaşık türünden; ADJECTIVE: sürünen; USER: sürünen, sürünme, kaçak, kaçak akım, creeping

GT GD C H L M O
crib /krɪb/ = NOUN: beşik, ev, kopya, yemlik, bebek yatağı, çocuk yatağı, ahır, kulübe, aşırma; VERB: kopya çekmek, aşırmak, çalmak, ahıra tıkmak, ahırı yemlikle donatmak; USER: beşik, Crib, yatağı, karyola, intihal

GT GD C H L M O
crisp /krɪsp/ = ADJECTIVE: gevrek, canlı, taze, gıcır gıcır, çıtır çıtır, kıtır kıtır, kıvırcık, kırışık, zindeleştiren; VERB: gevrekleştirmek, kıvırmak, dalgalandırmak, gevrekleşmek, kıvrılmak; USER: canlı, gevrek, net, keskin, berrak

GT GD C H L M O
cross /krɒs/ = NOUN: çapraz, haç; ADJECTIVE: çapraz, kesişen, çaprazlama, dargın, kızgın; VERB: geçmek, karşılaşmak, bozmak, çapraz çizgiler çizmek, darılmak; USER: çapraz, geçmeye, geçmek, arası, cross, cross

GT GD C H L M O
crown /kraʊn/ = NOUN: taç, tepe, taht, çelenk, hükümdarlık, beş şilin, zirve; VERB: taç giydirmek, süslemek, dama yapmak, kaplamak, ödüllendirmek, doruğa ulaştırmak, kafasına vurmak; USER: taç, tacı, crown, kron, tepe

GT GD C H L M O
cruel /ˈkruː.əl/ = ADJECTIVE: zalim, acımasız, gaddar, gaddarca, korkunç, merhametsiz, zor, hissiz; USER: zalim, acımasız, zalimane, zalimce, zalim bir

GT GD C H L M O
crushing /ˈkrʌʃ.ɪŋ/ = NOUN: ezme; ADJECTIVE: ezici, mahvedici; USER: ezme, kırma, taş kırma, taş kırma makinesi, taş

GT GD C H L M O
cry /kraɪ/ = VERB: ağlamak, haykırmak, bağırmak, seslenmek, çığlık atmak; NOUN: çığlık, ağlama, feryat, nida, ses, nara, yalvarma, seslenme, haykırış, slogan; USER: ağlamak, ağlama, ağlamaya, cry, ağlıyorum

GT GD C H L M O
crying /ˈkraɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: ağlayan, apaçık, acil, göze çarpan, iğrenç, ivedi; USER: ağlayan, ağlama, ağlıyor, ağlayarak, ağlamaya

GT GD C H L M O
cup /kʌp/ = NOUN: fincan, bardak, kupa, kâse; VERB: şişe çekmek, kavramak, çanak gibi yapmak; USER: fincan, bardak, Kupa, kupası, bardağı

GT GD C H L M O
curse /kɜːs/ = NOUN: lanet, küfür, beddua, küfretme, belâ, afaroz; VERB: lanet okumak, lanetlemek, küfretmek, sövmek, beddua etmek, lanet etmek; USER: lanet, küfür, beddua, lanet oku, lanetlemek

GT GD C H L M O
d = NOUN: re, geçer not; USER: d, Ge, B, M

GT GD C H L M O
dad /dæd/ = NOUN: baba, babacığım; USER: baba, babam, baban, babası, dad

GT GD C H L M O
dancing /dans/ = NOUN: dans, dans etme, oynama; USER: dans, dancing, dansı, dans eden

GT GD C H L M O
dark /dɑːk/ = NOUN: karanlık, koyu renk, gölge, akşam; ADJECTIVE: karanlık, koyu, kara, kötü, ışıksız, loş, kasvetli, gizli; USER: karanlık, koyu, karanlıkta, dark, karanlık bir

GT GD C H L M O
darker /dɑːk/ = USER: koyu, daha koyu, karanlık, daha karanlık, koyu bir

GT GD C H L M O
dashing /ˈdæʃ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: şık, cesur, gösterişli, havalı, atak, canlı; USER: şık, cesur, dashing, atılgan, vuruş yapamadı

GT GD C H L M O
dawn /dɔːn/ = NOUN: şafak, şafak vakti, tan, ortaya çıkma, başlangıç, uyanma; VERB: şafak sökmek, aydınlanmak, gün ağarmak, belirmek; USER: şafak, dawn, şafağında, şafaktan, sabaha

GT GD C H L M O
day /deɪ/ = NOUN: gün, gündüz, zaman, dönem; USER: gün, günü, günlük, günün, günde, günde

GT GD C H L M O
days /deɪ/ = NOUN: günler; USER: günler, gün, günü, günde, günlerde, günlerde

GT GD C H L M O
dear /dɪər/ = ADJECTIVE: sevgili, değerli, aziz, kıymetli, pahalı; ADVERB: pahalıya, içtenlikle, samimi olarak; NOUN: sevilen kimse, tatlı kimse, sevimli kimse, sevilen şey; USER: sevgili, canım, değerli, sayın, dear

GT GD C H L M O
deck /dek/ = NOUN: güverte, deste, kat, iskambil destesi, üst kısım; USER: güverte, deck, Güvertede, güvertesi, deste

GT GD C H L M O
decked /dek/ = USER: katlı, Decked, bir katlı, güneşlenin, ciltlik,

GT GD C H L M O
deep /diːp/ = ADJECTIVE: derin, koyu, içten, ağır, aşırı, tok, şiddetli, yürekten, keskin, genişliğinde; NOUN: derinlik, karanlık; USER: derin, derin bir, deep, derinlik, koyu

GT GD C H L M O
deer /dɪər/ = NOUN: geyik, karaca, geyik benzeri hayvan; USER: geyik, Deer, Geyikler, geyiği, karaca

GT GD C H L M O
deity /ˈdeɪ.ɪ.ti/ = NOUN: tanrı, ilah, tanrılık, tanrısal konum; USER: tanrı, ilah, tanrısı, deity, tanrının

GT GD C H L M O
delight /dɪˈlaɪt/ = NOUN: zevk, keyif, sevinç, haz, zevk kaynağı; VERB: sevindirmek, hoşnut etmek, zevk almak, hoşlanmak, hoşuna gitmek; USER: zevk, memnun, keyif, delight, sevinç, sevinç

GT GD C H L M O
delightful /dɪˈlaɪt.fəl/ = ADJECTIVE: hoş, zevkli, tatlı; USER: hoş, keyifli, keyifli bir, delightful, hoş bir

GT GD C H L M O
dented /dent/ = ADJECTIVE: bereli, çukurlu; USER: bereli, çukurlu, bombeli, zedelenme, DTED

GT GD C H L M O
descend /dɪˈsend/ = VERB: inmek, soyundan gelmek, alçalmak, çökmek, baskın yapmak, madene inmek, detaya inmek, miras kalmak, saldırmak, aşağı yuvarlanmak; USER: inmek, iner, inmeye, alçalma, inerler

GT GD C H L M O
did /dɪd/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek, neden olmak, rolünü üstlenmek, ayağını kaydırmak, tamamlamak, meydana getirmek, düzenlemek; USER: yaptı, yaptım, mi, düşünüyorsunuz, did, did

GT GD C H L M O
didn /ˈdɪd.ənt/ = USER: yapmadım, yoktu, etmedim, didn

GT GD C H L M O
die /daɪ/ = VERB: ölmek, gebermek, solmak, sıkılmak, göçmek, sona ermek, sıkıntıdan ölmek, canı çıkmak, tatmak; NOUN: zar, barbut, zar oyunu; USER: ölmek, die, ölmeye, ölür, kalıp

GT GD C H L M O
dine /daɪn/ = VERB: akşam yemeği yemek, akşam yemeğini yemek, akşam yemeği vermek, ağırlamak; USER: yemek, akşam yemeği, yemek yiyebilir

GT GD C H L M O
ding /dɪŋ/ = VERB: tınlatmak, çınlatmak, tekrar tekrar söylemek, tınlamak

GT GD C H L M O
dismay /dɪˈsmeɪ/ = NOUN: dehşet, korku, umutsuzluk, bunalım; VERB: korkutmak, dehşete düşürmek, umutsuzluğa düşürmek; USER: dehşet, dismay, korku, dehşetle, korkutmak

GT GD C H L M O
displayed /dɪˈspleɪ/ = VERB: göstermek, sergilemek, teşhir etmek, gözler önüne sermek, gösteriş yapmak, açığa çıkarmak, göz önüne sermek, büyük puntolarla basmak; USER: görüntülenir, görüntülenen, gösterilir, gösterilmiştir, görüntülenebilir

GT GD C H L M O
do /də/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek; NOUN: do, hile, dalavere, dolandırıcılık, do-abbreviation, do, do; USER: yapmak, do, mutlaka, yapılması, mutlaka yapılması, mutlaka yapılması

GT GD C H L M O
does /dʌz/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek, neden olmak, rolünü üstlenmek, ayağını kaydırmak, tamamlamak, meydana getirmek, düzenlemek; USER: yok, yapar, yaptığı, mu, mi, mi

GT GD C H L M O
doesn /ˈdʌz.ənt/ = USER: doesn, Ne farkeder, farkeder, yaramıyor, bu hiç

GT GD C H L M O
dolls /dɒl/ = NOUN: bebek, oyuncak bebek, kukla, taş bebek, güzel kız, güzel ama kafasız kız, hizmetçi kadın; USER: oyuncak bebekler, Bebekler, bebek, Dolls, kuklalar

GT GD C H L M O
don /dɒn/ = VERB: giymek, giydirmek; NOUN: bey, öğretim görevlisi, İspanyol efendisi, uzman; USER: don, değil, öyle, yapma, yapma

GT GD C H L M O
dong = NOUN: çan sesi, ağır darbe, çük, penis, kamış; VERB: çan sesi çıkarmak; USER: dong,

GT GD C H L M O
donkeys /ˈdɒŋ.ki/ = NOUN: eşek, merkep, yardımcı buhar makinesi; USER: eşek, eşekler, eşekleri, eşeklerin, eşeklerle

GT GD C H L M O
door /dɔːr/ = NOUN: kapı, giriş, eşik; USER: kapı, kapıyı, kapısı, door, kapının, kapının

GT GD C H L M O
doves /dʌv/ = NOUN: güvercin, kumru, sevgili, iyilik simgesi, barış yanlısı kimse, ılımlı politikacı; USER: güvercinler, güvercin, güvercinlerin, doves, kumrular

GT GD C H L M O
down /daʊn/ = ADVERB: aşağı, aşağıya, aşağıda, altına, altında, azalarak; PREPOSITION: aşağısında, aşağıya doğru, boyunca; ADJECTIVE: aşağıya doğru; VERB: indirmek; NOUN: kuştüyü; USER: aşağı, aşağıya, basılı, down, aşağı doğru

GT GD C H L M O
dread /dred/ = NOUN: korku, dehşet, korkulan şey, ürkütücü şey; VERB: korkmak, ödü kopmak, ürkmek, çekinmek, korkuyla beklemek; ADJECTIVE: kötü, berbat, iğrenç; USER: dehşet, korku, korkulan, dread, dehşet bir

GT GD C H L M O
dreaming /driːm/ = ADJECTIVE: rüya gibi, belli belirsiz, hayal meyal, rüyalı; USER: rüya, hayal, hayalini, dreaming

GT GD C H L M O
dreamless /ˈdriːm.ləs/ = USER: rüyasal, rüyasız, dreamless, rüyaların olmadığı yerde, rüyasız bir

GT GD C H L M O
drear /drɪə/ = ADJECTIVE: kasvetli, kederli, ümitsiz, iç karartıcı; USER: kasvetli, ümitsiz, iç karartıcı, kederli,

GT GD C H L M O
drew /druː/ = VERB: çekmek, çizmek, almak, düzenlemek, yazmak, resmetmek, kazanmak, yaklaşmak, taslağını çizmek, keşide etmek, germek, fıçıdan çekmek; USER: çekti, çizdi, çeken, aldı, çizdim

GT GD C H L M O
drifted /drɪft/ = VERB: sürüklenmek, yığılmak, sürüklemek, yığmak, kendini koyvermek, hayatın akışına bırakmak, gayesiz yaşamak, toplanmak; USER: sürüklendi, sürüklenmiş, sürüklenen, sürüklendiğini, sürükledi, sürükledi

GT GD C H L M O
drowsy /ˈdraʊ.zi/ = ADJECTIVE: uykulu, uyuşuk, ayakta uyuyan, uyku bastırmış, mıymıntı, uyutucu; USER: uykulu, uyuşuk, drowsy, uyuşukluk, uykulu bir

GT GD C H L M O
drummers /ˈdrʌm.ər/ = NOUN: davulcu, trampetçi, pazarlamacı; USER: davulcular, davulcuları, davulcu, drummers, bateristler

GT GD C H L M O
drumming /drʌm/ = VERB: davul çalmak, parmaklarıyla tempo tutmak, tekrar ede ede öğretmek; USER: davul, drumming, davul çalma, folklorik, davulları

GT GD C H L M O
dutifully /ˈdjuː.tɪ.fəl/ = USER: aldatılan, dutifully, hürmetkar, görev duygusuyla, görev aşkıyla

GT GD C H L M O
dwell /dwel/ = VERB: yaşamak, hayat sürmek; USER: yaşamak, durmak, bekleme, ikamet, kalma

GT GD C H L M O
dwelling /ˈdwel.ɪŋ/ = NOUN: konut, ev, mesken, ikamet, hane; USER: konut, yaşayan, daireli, ev, mesken

GT GD C H L M O
dying /ˈdaɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: ölen, ölüm, ölmekte olan, nesli tükenen, cansız; NOUN: ölme; USER: ölen, ölüyor, ölmek, ölmekte, ölüm

GT GD C H L M O
e /iː/ = ABBREVIATION: zayıf not, mi

GT GD C H L M O
ear /ɪər/ = NOUN: kulak, başak, duyma yeteneği, kulak verme; USER: kulak, kulağa, kulakta, kulağınıza, kulağı

GT GD C H L M O
earth /ɜːθ/ = NOUN: toprak, yer, yeryüzü, kara, in; VERB: topraklamak, toprakla örtmek; USER: toprak, Dünya, yeryüzünde, dünyanın, earth

GT GD C H L M O
east /iːst/ = ADJECTIVE: doğu, doğudaki, doğudan esen, doğuya doğru olan; ADVERB: doğuya doğru; NOUN: doğudaki bölüm, gündoğusu rüzgârı; USER: doğu, doğusunda, doğusunda Otel, km doğusunda, doğusunda Konukevi

GT GD C H L M O
eh /eɪ/ = INTERJECTION: Ey!, Vah!; USER: ha, eh, değil mi, tamam, he

GT GD C H L M O
eight /eɪt/ = USER: eight-, eight, sekizli, sekiz kişilik takım; USER: sekiz, sekiz adet, sekiz adet

GT GD C H L M O
eighth /eɪtθ/ = ADJECTIVE: sekizinci; NOUN: sekizlik, sekizinci şey, sekizde birlik kısım; USER: sekizinci, sekizde, sekiz, sekiz

GT GD C H L M O
eleven /ɪˈlev.ən/ = USER: eleven-, eleven, on bir kişilik takım; USER: on bir, Eleven, onbiri, on, onbir

GT GD C H L M O
eleventh /ɪˈlev.ənθ/ = ADJECTIVE: onbirinci; NOUN: onbirinci şey, onbirde bir; USER: onbirinci, on birinci, on

GT GD C H L M O
emmanuel = USER: emmanuel, manuelrk,

GT GD C H L M O
employ /ɪmˈplɔɪ/ = VERB: çalıştırmak, kullanmak, görevlendirmek, iş vermek, meşgul etmek, harcamak; USER: kullanmak, istihdam, kullanır, işe, çalıştırmak

GT GD C H L M O
en /-ən/ = NOUN: yarım kadrat; USER: tr, en

GT GD C H L M O
enter /ˈen.tər/ = VERB: girmek, girmek, katılmak, yazmak, kaydetmek, giriş yapmak, sokmak, içeri girmek, kaydolmak, yazılmak, içeriye girmek, gümrük beyanında bulunmak, sahneye çıkmak; USER: girmek, girin, girmek gerçekten, girmeniz, giriniz

GT GD C H L M O
entered /ˈen.tər/ = VERB: girmek, girmek, katılmak, yazmak, kaydetmek, giriş yapmak, sokmak, içeri girmek, kaydolmak, yazılmak, içeriye girmek, gümrük beyanında bulunmak, sahneye çıkmak; USER: girdi, girilen, girmiş, girdiğiniz, girilir

GT GD C H L M O
enters /ˈen.tər/ = VERB: girmek, girmek, katılmak, yazmak, kaydetmek, giriş yapmak, sokmak, içeri girmek, kaydolmak, yazılmak, içeriye girmek, gümrük beyanında bulunmak, sahneye çıkmak; USER: girer, girdiği, girdiğinde, giren, geçer

GT GD C H L M O
enthrone /ɪnˈθrəʊn/ = VERB: tahta çıkarmak, taç giydirmek, göklere çıkarmak, başına taç etmek; USER: göklere çıkarmak, tahta çıkarmak, taç giydirmek, Enthrone

GT GD C H L M O
estate /ɪˈsteɪt/ = NOUN: arazi, mülk, miras, emlâk, sınıf, varlık, malikâne, durum, aşama, hal; USER: arazi, emlak, ilanları, gayrimenkul, gayrimenkuller

GT GD C H L M O
eve /iːv/ = NOUN: arife, akşam, arife gecesi; USER: arife, arifesinde, eve, Havva, Arifesi

GT GD C H L M O
even /ˈiː.vən/ = ADVERB: bile, hatta, dahi, üstelik, tam; ADJECTIVE: çift, çift, düz, eşit, dengeli, tam, düzenli, başabaş, sakin, fit olmuş, düzleşmek, düz olmak, düzleştirmek, eşit olarak bölüştürmek, düzlemek; USER: hatta, bile, da, daha, dahi

GT GD C H L M O
ever /ˈev.ər/ = ADVERB: hiç, asla, giderek, her zaman, hep, daima, gitgide, olabildiğince; USER: hiç, şimdiye kadar, her zamankinden, şimdiye, zamankinden, zamankinden

GT GD C H L M O
everlasting /ˌev.əˈlɑː.stɪŋ/ = ADJECTIVE: ebedi, ölümsüz, bitmek bilmeyen, uzun süren, devamlı, sık sık tekrarlanan; NOUN: ebediyet, sonsuzluk, kurutulabilen çiçek; USER: ebedi, sonsuz, sonsuz bir, ölümsüz, sonsuza dek

GT GD C H L M O
evermore /ˌev.əˈmɔːr/ = USER: ebediyen, ilelebet, daima, hep, evermore

GT GD C H L M O
every /ˈev.ri/ = ADJECTIVE: her, her türlü, her bir, bütün; USER: her, tüm, her türlü, her bir, her bir

GT GD C H L M O
everybody /ˈev.riˌbɒd.i/ = PRONOUN: herkes; USER: herkes, herkesin, herkese, her türlü, herkesi, herkesi

GT GD C H L M O
everyone /ˈev.ri.wʌn/ = PRONOUN: herkes, her biri; USER: herkes, herkesin, herkese, herkesi, everyone, everyone

GT GD C H L M O
everywhere /ˈev.ri.weər/ = ADVERB: her yerde, her yer, her tarafta, her taraf; USER: her yerde, yerde, her, her yerdeki, her yere

GT GD C H L M O
exultation /ɪɡˈzʌlt/ = NOUN: sevinç, sevinçten uçma, iftihar; USER: sevinç, iftihar, sevinçten uçma

GT GD C H L M O
eyes /aɪ/ = NOUN: göz, bakış, görüş, nazar, bakış açısı, ilmik, ilik, kanı, tomurcuk; VERB: izlemek, gözetlemek, süzmek, dikkatle bakmak, kuşkuyla bakmak; USER: gözleri, gözler, göz, gözlerini, gözünde, gözünde

GT GD C H L M O
fa /fɑː/ = USER: fa, Federasyon

GT GD C H L M O
face /feɪs/ = NOUN: yüz, yüzey, surat, ön, cephe, çehre, sima, yüz ifadesi, görünüş, tavır; VERB: yüzleşmek, bakmak; USER: yüz, yüzü, karşısında, yüze, yüzünü

GT GD C H L M O
fails /feɪl/ = VERB: başaramamak, başarısız olmak, kalmak, becerememek, yapmamak, bırakmak, bozulmak, başarısızlığa uğramak, batmak, boşa çıkarmak, ümidini kırmak; NOUN: zayıf not; USER: başarısız, başarısız olur, başarısız oluyor, başarısız olursa

GT GD C H L M O
faithful /ˈfeɪθ.fəl/ = ADJECTIVE: sadık, bağlı, vefalı, imanlı, doğru, mümin, dürüst, içten, güven veren; USER: sadık, sadık bir, inançlı, bağlı, vefalı

GT GD C H L M O
fanny /ˈfæn.i/ = NOUN: göt, kıç, kuku, am; USER: göt, kıç, fanny, kuku

GT GD C H L M O
far /fɑːr/ = ADJECTIVE: uzak, öteki, öbür, ırak, mesafe katetmiş; ADVERB: uzak, uzakta, uzağa; USER: uzak, uzakta, kadar, çok, kadarıyla, kadarıyla

GT GD C H L M O
fast /fɑːst/ = ADJECTIVE: hızlı, hızla, çabuk, süratli, seri, ileri, dayanıklı, sıkı, sabit, solmaz, değişmez, sağlam, uçarı, rengi atmaz, eli çabuk, ayrılmaz, tez canlı, su gibi; ADVERB: hızlı, hızla, süratle, çabucak, sımsıkı, sıkıca, sık sık, defalarca, hoppaca, derin olarak; NOUN: oruç, oruç süresi; VERB: oruç tutmak; USER: hızlı, hızlı bir, hızla, çabuk

GT GD C H L M O
fat /fæt/ = NOUN: yağ, içyağı; ADJECTIVE: yağlı, şişman, şişko, tombul, dolgun, kilolu, şişkin, semiz; VERB: şişmanlatmak, semirtmek; USER: yağ, yağlı, şişman, yağı, şişko

GT GD C H L M O
fate /feɪt/ = NOUN: kader, felek, alın yazısı, akibet, kısmet, ecel, son, tâlih, felâket, kader tanrıçası; USER: kader, kaderi, kaderini, kaderin, kaderine

GT GD C H L M O
father /ˈfɑː.ðər/ = NOUN: baba, peder, ata, papaz, kurucu, yaratıcı; VERB: babası olmak, icat etmek, yüklemek, yapmak, yaratmak, üzerine atmak; USER: baba, babası, babasının, babam, baban

GT GD C H L M O
fear /fɪər/ = NOUN: korku, korkma, endişe, kaygı, dehşet, çekinme, sıkıntı, dert, risk; VERB: korkmak, endişe etmek, kuşkulanmak, kuruntu etmek, çekinmek, Allah'tan korkmak; USER: korku, korkusu, korkusuyla, korkuyu, korkunun

GT GD C H L M O
fears /fɪər/ = NOUN: endişe, kaygı, kuşku, şüphe, kuruntu; USER: endişe, korkuları, korkular, korkularını, korku

GT GD C H L M O
feast /fiːst/ = NOUN: bayram, ziyafet, şölen, festival, yortu; VERB: ziyafet çekmek, ziyafet vermek, ağırlamak, eğlendirmek, doya doya yapmak, tadını çıkarmak, zevk almak, haz almak; USER: bayram, şölen, ziyafet, ziyafeti, Bayramı

GT GD C H L M O
feed /fiːd/ = VERB: beslemek, doyurmak, beslenmek, yedirmek, bakmak, otlatmak, geçindirmek, yemek yemek, otlamak; USER: beslemek, doyurmaya

GT GD C H L M O
feeding /ˈbɒt.l̩.fiːd/ = NOUN: besleme, doyurma, geçindirme, bakma; USER: besleme, beslenme, besleyen, beslenmesi, beslemek

GT GD C H L M O
feeling /ˈfiː.lɪŋ/ = NOUN: duygu, hissetme, his, dokunma, dokunma hissi, izlenim, şefkât; ADJECTIVE: duygusal, duygulu, hassas, duyarlı, canlı; USER: duygu, hissi, hissediyor, hissediyorum, hissediyorsun

GT GD C H L M O
fell /fel/ = ADJECTIVE: zalim, insafsız, merhametsiz, öldürücü; VERB: kesmek, kesip devirmek, yere yıkmak; NOUN: post, deri, kır, tepe, dik saç, otlak; USER: düştü, yere bıraktı, geriledi, düşmüştür, gerilemiştir, gerilemiştir

GT GD C H L M O
fence /fens/ = NOUN: çit, parmaklık, eskrim, engel, çalıntı mal satıcısı; VERB: çit ile çevirmek, korumak, savunmak, çalıntı mal satmak, eskrim yapmak, kaçamak cevap vermek; USER: çit, çitin, fence, çiti, parmaklık

GT GD C H L M O
field /fiːld/ = NOUN: alan, tarla, saha, çalışma alanı, kır, bilim dalı, otlak, bilgi alanı, savaş alanı; VERB: sahaya çıkarmak, cevabı yapıştırmak, top atmak; USER: alan, alanında, alanı, alanda, alanına

GT GD C H L M O
fields /fiːld/ = NOUN: alan, tarla, saha, çalışma alanı, kır, bilim dalı, otlak, bilgi alanı, savaş alanı; VERB: sahaya çıkarmak, cevabı yapıştırmak, top atmak; USER: alanları, alanlar, alanlarda, alanlarında, alanların

GT GD C H L M O
fifth /fɪfθ/ = ADJECTIVE: beşinci; NOUN: beşte bir, beşinci kısım; USER: beşinci, beşte, beş

GT GD C H L M O
figgy = USER: figgy, incirli,

GT GD C H L M O
finally /ˈfaɪ.nə.li/ = ADVERB: nihayet, sonunda, son olarak, en sonunda, sözün kısası; USER: son olarak, sonunda, nihayet, Son, Sonuç olarak, Sonuç olarak

GT GD C H L M O
find /faɪnd/ = VERB: bulmak, keşfetmek, rastlamak, bakmak, geçindirmek, karara varmak, sağlamak; NOUN: bulma, bulgu, keşif, buluş, bulunan şey; USER: bulmak, bulabilirsiniz, buldunuz, bulacaksınız, bulmanıza, bulmanıza

GT GD C H L M O
fire /faɪər/ = NOUN: yangın, ateş, alev, ocak, ateş etme, ısıtıcı; VERB: kovmak, yakmak, ateşlemek, tutuşturmak, ateş almak, işten atmak; USER: yangın, ateş, yangına, ateşe, itfaiye

GT GD C H L M O
first /ˈfɜːst/ = ADJECTIVE: ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen; ADVERB: önce, ilk olarak, öncelikle, ilk kez, başta, ilkönce; NOUN: birincilik, başlangıç, birinci gelen şey; USER: ilk, birinci, siz, önce, öncelikle, öncelikle

GT GD C H L M O
five /faɪv/ = USER: beş

GT GD C H L M O
flesh /fleʃ/ = NOUN: et, beden, vücut, insanlık, insan doğası, bedensel istekler, şehvet; VERB: ayrıntılarıyla anlatmak, çiğ etle beslemek, derisinden eti sıyırmak; USER: et, eti, beden, etini, etten

GT GD C H L M O
floats /fləʊt/ = NOUN: şamandıra, mala, duba, olta mantarı, yüzen şey, sal, yüzme kesesi, döner sermaye; USER: yüzen, yüzer, floats, mantarlar, şamandıralar

GT GD C H L M O
flocks /flɒk/ = NOUN: koyun sürüsü, yün kırpıntıları, yün tozu; USER: koyun sürüsü, sürüleri, sürüler, sürülerin, sürülerde

GT GD C H L M O
floods /flʌd/ = NOUN: sel, taşkın, tufan, su baskını, bolluk, sel gibi şey; VERB: sel basmak, basmak, akın etmek, istila etmek, yağdırmak, su basmak; USER: sel, seller, sellerin, taşkınlar, sellerden

GT GD C H L M O
flow /fləʊ/ = NOUN: akış, akım, debi, akıntı, akıcılık, akın, cereyan, met, kabarma; VERB: akmak, basmak, met halinde olmak; USER: akış, akım, akışı, akışını, akımı

GT GD C H L M O
flower /ˈflaʊ.ər/ = NOUN: çiçek, bahar, süs, çiçek açma, şeref, seçkin şey; VERB: çiçeklenmek, çiçek açmak, olgunlaşmak, gelişmek, açılmak, serpilmek; USER: çiçek, Flower, çiçeği

GT GD C H L M O
foggy /ˈfɒɡ.i/ = ADJECTIVE: sisli, bulanık, dumanlı, belirsiz, sersem, dumanaltı, mahmur, karanlık; USER: sisli, foggy, sisli bir, puslu, belirsiz

GT GD C H L M O
follow /ˈfɒl.əʊ/ = VERB: izlemek, uymak, takip etmek, sürdürmek, sonra gelmek, dinlemek, sonucu olmak, dolayı olmak; NOUN: bilardoda bir vuruş; USER: izlemek, takip etmek, takip, izleyin, uygulayın

GT GD C H L M O
following /ˈfɒl.əʊ.ɪŋ/ = PREPOSITION: ardından, sonra; ADJECTIVE: izleyen, sonraki, müteakip, ertesi, sonra gelen; NOUN: izleme, taraftarlar, hayran kitlesi; USER: ardından, sonra, izleyen, aşağıdaki, takip, takip

GT GD C H L M O
footsteps /ˈfʊt.step/ = NOUN: basamak, adım, ayak sesi; USER: ayak sesleri, ayak, ayak izlerini, izinden, izinde

GT GD C H L M O
for /fɔːr/ = PREPOSITION: için, amacıyla, dolayı, uygun, göre, karşı, yönünde, doğru, yarayan, sebebiyle; CONJUNCTION: dolayı, nedeniyle, çünkü, zira; USER: için, boyunca, for, üzere, üzere

GT GD C H L M O
forest /ˈfɒr.ɪst/ = NOUN: orman; VERB: ağaçlandırmak, ormanlaştırmak; USER: orman, ormanı, ormanda, ormanın, ormandaki

GT GD C H L M O
foretold /fɔːˈtel/ = VERB: kehanette bulunmak, önceden haber vermek, gaipten haber vermek, mek; USER: önceden haber, önceden bildirdi, önceden bildirildiği, önceden görmüştü, foretold

GT GD C H L M O
forever /fəˈre.vər/ = ADVERB: sonsuza dek, ebediyen, daima, devamlı, durmadan; USER: sonsuza dek, sonsuza kadar, sonsuza, Her zaman Kullanıcı, forever

GT GD C H L M O
forgot /fəˈɡet/ = VERB: unutmak, hatırından çıkmak, ihmal etmek; USER: unuttum, unuttunuz, unuttun, unutmuşum, unuttuysanız

GT GD C H L M O
forms /fɔːm/ = USER: formlar, formları, form, biçimleri, şekillerde, şekillerde

GT GD C H L M O
forth /fɔːθ/ = ADVERB: ileri, dışarı, diğer, sair, başka; USER: ileri, ortaya, belirtilen, benzeri, vb

GT GD C H L M O
found /faʊnd/ = VERB: kurmak, dayandırmak, temelini atmak, dökmek, kalıba dökmek, dayanmak; USER: bulundu, bulunan, buldu, bulunamadı, fazlası

GT GD C H L M O
fountain /ˈfaʊn.tɪn/ = NOUN: çeşme, fıskiye, pınar, kaynak, memba; USER: çeşme, Fountain, Çeşmesi, dolma, çeşmenin

GT GD C H L M O
four /fɔːr/ = USER: four-, four, dörtlü; USER: dört, dört adet, dört adet

GT GD C H L M O
fourth /fɔːθ/ = ADJECTIVE: dördüncü; NOUN: dörtte bir, do ile fa arasındaki aralık; USER: dördüncü, dörtte, dördüncü bir, dördüncüsü, dördüncüsü

GT GD C H L M O
frankincense /ˈfræŋ.kɪn.sens/ = NOUN: buhur, günlük; USER: buhur, Frankincense, sığla, tütsü, günnük

GT GD C H L M O
free /friː/ = ADJECTIVE: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, boş, bağımsız, hür, muaf; ADVERB: ücretsiz, serbestçe; VERB: kurtarmak, serbest bırakmak; USER: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, Free, Free

GT GD C H L M O
freeze /friːz/ = VERB: dondurmak, donmak, buz tutmak, buzlanmak, dondurucu olmak, donakalmak, kırmak; NOUN: donma, don, dondurulma; USER: dondurmak, donma, dondurma, don, dondurabilirsiniz

GT GD C H L M O
french /frentʃ/ = ADJECTIVE: Fransız, Fransızca ile ilgili, Fransa ile ilgili; NOUN: Fransızca, Fransız, Fransızlar; USER: Fransız, Fransızca, french, Fransa, fransizca

GT GD C H L M O
friends /frend/ = NOUN: arkadaş, dost, yardımcı, ahbap, tanıdık, destek; USER: arkadaşlar, arkadaş, arkadaşları, arkadaşlarla, arkadaşlarını, arkadaşlarını

GT GD C H L M O
frightful /ˈfraɪt.fəl/ = ADJECTIVE: korkunç, dehşetli, berbat, müthiş, iğrenç, kocaman; USER: korkunç, korkunç bir, ürkütücü, korkutucu, dehşet verici

GT GD C H L M O
from /frɒm/ = PREPOSITION: itibaren, -dan, -den, beri, dolayı, yüzünden, -den beri; USER: itibaren, adlı, adlı işletmeye, gelen, dan, dan

GT GD C H L M O
front /frʌnt/ = NOUN: ön, cephe, ön taraf, yüz, yüzsüzlük, alın, sima; ADJECTIVE: ön, öndeki, cüret; VERB: yönelmek, bakmak; USER: ön, önünde, önüne, önündeki, front

GT GD C H L M O
frost /frɒst/ = NOUN: don, kırağı, ayaz, başarısızlık, soğukluk, soğuk davranış, hayal kırıklığı, fiyasko; VERB: soğuk davranmak, buzlamak, buzlanmak, kırağı çalmak, şekerleme ile kaplamak; USER: don, donma, dona, frost, donmaya

GT GD C H L M O
fuel /fjʊəl/ = NOUN: yakıt, benzin, yakacak; VERB: yakıt almak, yakıt sağlamak, benzin doldurmak; USER: yakıt, Yakit, yakıtı, Fuel, akaryakıt

GT GD C H L M O
full /fʊl/ = ADJECTIVE: tam, dolu, geniş, tok, bol, meşgul, öz, etine dolgun, balıketi, elinden gelenin en iyisi, son; NOUN: doluluk, dolu şey, son had; VERB: yıkayıp çektirmek, yıkayıp büzmek; USER: tam, dolu, tam bir, tüm, hizmetlere tam

GT GD C H L M O
fun /fʌn/ = NOUN: eğlence, alay, eğlenme, şaka; USER: eğlence, eğlenceli, eğlenceli bir, fun, eğlenmek, eğlenmek

GT GD C H L M O
gall /ɡɔːl/ = NOUN: safra, mazı, öd, yüzsüzlük, kızgınlık, acı şey, kin; VERB: incitmek, sürtmek, sürterek yara yapmak, gücendirmek, kızdırmak; USER: safra, gall, mazı, öd

GT GD C H L M O
games /ɡeɪm/ = NOUN: oyun, maç, av eti, av hayvanı, dolap, şaka, eğlenme, meslek; VERB: kumar oynamak; USER: oyun, oyunlar, oyunları, oyunlarını

GT GD C H L M O
gathered /ˈɡæð.ər/ = ADJECTIVE: toplanmış, büzgülü; USER: toplanmış, toplanan, toplandı, araya, elde

GT GD C H L M O
gathering /ˈɡæð.ər.ɪŋ/ = NOUN: toplama, toplantı, toplanma, topluluk, apse, büzgü, meclis, biriktirme, kalabalık, çıban, iltihap; USER: toplama, toplamak, araya, toplanması, toplayarak

GT GD C H L M O
gave /ɡeɪv/ = VERB: vermek, ödemek, hediye etmek, gitmek, esnemek, uçlanmak, düzenlemek, yapıvermek; USER: verdi, verdim, vermiştir, veren, verdiği, verdiği

GT GD C H L M O
gay /ɡeɪ/ = NOUN: eşcinsel, nonoş; ADJECTIVE: eşcinsel, homoseksüel, neşeli, keyifli, şen, canlı, hovarda, hoppa, pasaklı, utanmaz, yüzsüz; USER: eşcinsel, gay, gey, homoseksüel

GT GD C H L M O
geese /ɡiːs/ = NOUN: aptallar; USER: kaz, kazlar, kazların, kazları, geese

GT GD C H L M O
gentle /ˈdʒen.tl̩/ = ADJECTIVE: nazik, yumuşak, kibar, uysal, anlayışlı, hoşgörülü; USER: nazik, yumuşak, hafif, nazik bir, hafif bir

GT GD C H L M O
gentlemen /ˈdʒen.tl̩.mən/ = NOUN: beyefendi, centilmen, bey, bay, kibar kimse, soylu erkek, hazır yiyici adam; USER: beyler, baylar, bayanlar

GT GD C H L M O
gently /ˈdʒent.li/ = ADVERB: nazikçe, usulca, kibarca, yumuşak bir biçimde, usul, uysalca; USER: nazikçe, yavaşça, hafifçe, yumuşak, nazik

GT GD C H L M O
get /ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek; USER: almak, olsun, elde, alabilirsiniz, ulaşın

GT GD C H L M O
getting /ɡet/ = NOUN: edinme; USER: almak, elde, alma, alıyorsanız, oluyor

GT GD C H L M O
gift /ɡɪft/ = NOUN: hediye, armağan, yetenek, bağış, hibe, Allah vergisi, kabiliyet, doğuştan yetenek; USER: hediye, Gift, hediyelik, hediyesi, bir hediye

GT GD C H L M O
gifts /ɡɪft/ = NOUN: hediye, armağan, yetenek, bağış, hibe, Allah vergisi, kabiliyet, doğuştan yetenek; USER: hediyeler, hediye, Gifts, Hediyeleri, hediyesi

GT GD C H L M O
girls /ɡɜːl/ = NOUN: kız, sevgili, kız arkadaş, hizmetçi kız; USER: kızlar, kız, kızların, girls, kızları

GT GD C H L M O
give /ɡɪv/ = VERB: vermek, ödemek, hediye etmek, gitmek, esnemek, uçlanmak, düzenlemek, yapıvermek; NOUN: esneklik, uysallık, yumuşaklık; USER: vermek, verin, verir, verecek, ver, ver

GT GD C H L M O
glad /ɡlæd/ = ADJECTIVE: memnun, hoşnut, sevinçli; USER: memnun, sevindim, mutlu, mutluluk, memnunum

GT GD C H L M O
glee /ɡliː/ = NOUN: neşe, sevinç, keyif, ozan, çok sesli şarkı; USER: neşe, sevinç, Glee, sevinçle, keyif

GT GD C H L M O
glisten /ˈɡlɪs.ən/ = NOUN: pırıltı, parıltı; VERB: parlamak, kesik kesik parlamak; USER: pırıltı, parıltı, glisten, parıltılarına, parlamak

GT GD C H L M O
glistening /ˈɡlɪs.ən/ = VERB: parlamak, kesik kesik parlamak; USER: parlak, parlayan, parlıyordu, parlıyor, glistening

GT GD C H L M O
gloom /ɡluːm/ = NOUN: kasvet, hüzün, sıkıntı, karanlık, belirsizlik, kararma, sıkıntılı bakış, hüzün çökme; USER: kasvet, sıkıntı, karanlık, kasvetli, hüzün

GT GD C H L M O
gloria

GT GD C H L M O
glories /ˈɡlɔː.ri/ = NOUN: şan, şeref, ihtişam, görkem, ün, mutluluk, hale, cennet, nur, ayla; USER: övgüler, yüceliklerini, yücelikleri, glories, zaferler

GT GD C H L M O
glorious /ˈɡlɔː.ri.əs/ = ADJECTIVE: muhteşem, şanlı, şerefli, olağanüstü, aziz, ünlü; USER: muhteşem, şanlı, görkemli, muhteşem bir, görkemli bir

GT GD C H L M O
glory /ˈɡlɔː.ri/ = NOUN: şan, şeref, ihtişam, görkem, ün, mutluluk, hale, cennet, nur, ayla; VERB: övünmek, sevinmek, gurur duymak, memnun olmak; USER: şan, zafer, glory, ihtişamını, ihtişamıyla

GT GD C H L M O
glows /ɡləʊ/ = VERB: parlamak, kızarmak, yanmak, kıpkırmızı olmak, korlaşmak, kızıllaşmak, coşmak; USER: parlıyor, yanar, ışımalar, parlar, yanıyor

GT GD C H L M O
go /ɡəʊ/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak; NOUN: gitme, gidiş, gayret, deneme; USER: gitmek, gidin, gidip, go, devam, devam

GT GD C H L M O
god /ɡɒd/ = NOUN: ilah, put; USER: ilah, Tanrı, tanrısı, god, Allah

GT GD C H L M O
godhead /ˈgädˌhed/ = NOUN: tanrılık; USER: tanrılık, Tanrı, Tanrı katı, Tanrılığın, Tanrı Katının

GT GD C H L M O
going /ˈɡəʊ.ɪŋ/ = NOUN: gidiş, gitme, yol durumu, gidişat, tempo; ADJECTIVE: giden, işleyen, başarılı, satılan; USER: gidiş, giden, gidiyor, olacak, devam, devam

GT GD C H L M O
gold /ɡəʊld/ = NOUN: altın, servet, altın para; USER: altın, Gold, Altın'ın

GT GD C H L M O
golden /ˈɡəʊl.dən/ = ADJECTIVE: altın, altın sarısı, altın gibi, üstün, türünün en iyisi; USER: altın, golden, altın bir, altın sarısı

GT GD C H L M O
golly /ˈɡɒl.i/ = INTERJECTION: Allah Allah!; USER: Allah Allah, golly, Allah Allah tarafından, Vay be, Aman Tanrım

GT GD C H L M O
gone /ɡɒn/ = ADJECTIVE: gitmiş, geçmiş, kayıp, ölmüş, yok olmuş, bozulmuş, ilerlemiş, sevdalanmış, mahvolmuş, geçkin, kendinden geçmiş, ümitsiz, bozuk, heyecanlı, aşık, hamile; USER: gitmiş, gitti, gitmişti, gone, yok

GT GD C H L M O
gonna

GT GD C H L M O
good /ɡʊd/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, çok, yararlı, sağlam, uslu, hayırlı, emin, sağlığa yararlı, dolu dolu; ADVERB: oldukça; NOUN: hayır; USER: iyi, iyi bir, good, güzel, güzel

GT GD C H L M O
goodness /ˈɡʊd.nəs/ = NOUN: iyilik, cevher, öz; USER: iyilik, iyiliği, goodness, Tanrım, Allahım

GT GD C H L M O
goodnight = USER: iyi geceler, geceler, Goodnight, Ýyi geceler

GT GD C H L M O
goodwill /ɡʊdˈwɪl/ = NOUN: iyi niyet, temiz kalplilik, hava parası; USER: iyi niyet, şerefiye, niyet, şerefiyenin, flerefiye

GT GD C H L M O
got /ɡɒt/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek; USER: var, aldım, got, lazım, aldı

GT GD C H L M O
grace /ɡreɪs/ = NOUN: zarafet, lütuf, merhamet, nezaket, incelik, erdem, heves, süsleme, saygınlık, kanuni süre; VERB: süslemek, lütfetmek; USER: lütuf, zarafet, grace, ödemesiz, lütfu

GT GD C H L M O
gracious /ˈɡreɪ.ʃəs/ = ADJECTIVE: zarif, merhametli, nazik, cana yakın, ince, kerim, iyi niyetli, bağışlayıcı, yardımsever, zevkli; USER: zarif, zarif bir, nazik, gracious

GT GD C H L M O
grand /ɡrænd/ = ADJECTIVE: büyük, genel, muhteşem, ulu, asil, soylu, ağırbaşlı, baş, ana, önemli; NOUN: bin dolar, kuyruklu piyano; USER: büyük, büyük bir, bin, görkemli, genel, genel

GT GD C H L M O
great /ɡreɪt/ = ADJECTIVE: büyük, mükemmel, iyi, önemli, çok iyi, muazzam, ulu, ünlü, hevesli; USER: büyük, harika, büyük bir, harika bir, great, great

GT GD C H L M O
greatest /ɡreɪt/ = ADJECTIVE: azami; USER: büyük, en büyük, en, en

GT GD C H L M O
green /ɡriːn/ = NOUN: yeşil, yeşillik, yeşil alan, golf sahası, çimenlik, zindelik; ADJECTIVE: yeşil, taze, ham, acemi, toy; VERB: yeşillendirmek; USER: yeşil, green, yeşil bir

GT GD C H L M O
greet /ɡriːt/ = VERB: selamlamak, karşılamak, çarpmak, kutlamak, selam vermek, karşılaşmak; USER: selamlamak, selamlıyorum, karşılamak, selam, selamlıyoruz

GT GD C H L M O
grew /ɡruː/ = VERB: büyümek, yetişmek, büyütmek, yetiştirmek, gelişmek, üretmek, uzatmak, bırakmak, dönüşmek, -lenmek, -leşmek, -lemek; USER: büyüdü, büyümüştür, büyüyen, büyüme, büyüdüm, büyüdüm

GT GD C H L M O
ground /ɡraʊnd/ = NOUN: zemin, yer, toprak, topraklama, kara, temel, saha, dip; VERB: topraklamak; ADJECTIVE: öğütülmüş, buzlu, çekilmiş; USER: zemin, toprak, yere, yer, topraklama

GT GD C H L M O
grow /ɡrəʊ/ = VERB: büyümek, yetişmek, büyütmek, yetiştirmek, gelişmek, üretmek, uzatmak, bırakmak, dönüşmek, -lenmek, -leşmek, -lemek; USER: büyümek, büyümeye, büyür, büyümesi, büyüyecek

GT GD C H L M O
grown /ɡrəʊn/ = ADJECTIVE: yetişkin, büyümüş, olgun, olmuş; USER: büyümüş, büyüdü, yetiştirilen, yetişen, yetiştirilir

GT GD C H L M O
guard /ɡɑːd/ = NOUN: koruma, bekçi, muhafız, nöbetçi, gardiyan, gözetim, gard, emniyet, koruma görevlisi, uyanıklık; VERB: korumak, korunmak, nöbet tutmak, tutmak, himaye etmek, gözetmek; USER: koruma, bekçi, görevlisi, guard, nöbet

GT GD C H L M O
guardian /ˈɡɑː.di.ən/ = NOUN: koruyucu, vasi, veli, gardiyan, muhafız; USER: vasi, koruyucu, veli, guardian, koruyucusu

GT GD C H L M O
guide /ɡaɪd/ = NOUN: kılavuz, rehber, el kitabı, yönetmelik, yol işareti, danışman, model, örnek; VERB: yönlendirmek, yol göstermek, rehberlik etmek, önderlik etmek, öncülük etmek, sevketmek, götürmek, idare etmek; USER: rehberlik, yol, rehber, kılavuzu, kılavuzluk

GT GD C H L M O
had /hæd/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; USER: vardı, oldu, kaldı, zorunda, sahip, sahip

GT GD C H L M O
hail /heɪl/ = NOUN: dolu, selamlama, yağmur, sağanak, seslenme; VERB: selamlamak, çağırmak, dolu yağmak, yağmak, taksi çağırmak, limanından gelmek, yerlisi olmak, yağdırmak, topa tutmak; USER: dolu, hail, yağmuru, dolu yağışı, selam

GT GD C H L M O
halls /hɔːl/ = NOUN: salon, hol, koridor, antre, yemekhane, konak, yurt, kabul salonu; USER: salonları, salonu, salonlarında, salonlar, salon

GT GD C H L M O
hands /ˌhænd.ˈzɒn/ = NOUN: eller; USER: eller, el, ellerini, elinde, elleri

GT GD C H L M O
happy /ˈhæp.i/ = ADJECTIVE: mutlu, memnun, kutlu, iyi, mesut, sevinçli, sevindirici, çakırkeyif; USER: mutlu, mutluluk, memnun, happy, mutlu bir, mutlu bir

GT GD C H L M O
hardly /ˈhɑːd.li/ = ADVERB: zorlukla, neredeyse hiç, hemen hemen hiç, ancak, zorla, sertçe, güç belâ, acımasızca; USER: hemen hemen hiç, neredeyse hiç, pek, neredeyse, zor

GT GD C H L M O
hark /hɑːk/ = VERB: dinlemek, kulak vermek; USER: kulak vermek, Hark, Hark to, kulak verin, sadede

GT GD C H L M O
harp /hɑːp/ = NOUN: arp, harp; VERB: durmak, harp çalmak, ısrarla belirtmek; USER: arp, harp, durmak, Arpı, harp çalmak

GT GD C H L M O
harps /härp/ = NOUN: arp, harp; VERB: durmak, harp çalmak, ısrarla belirtmek; USER: arplar, arp, Harps,

GT GD C H L M O
has /hæz/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; USER: vardır, sahip, sahiptir, var, olan, olan

GT GD C H L M O
haste /heɪst/ = NOUN: acele, telaş, hız, çabukluk; USER: acele, telaş, haste, aceleyle

GT GD C H L M O
hastening /ˈheɪ.sən/ = VERB: hızlandırmak, acele ettirmek, acele etmek, telaşlandırmak, iki ayağını bir pabuca sokmak; USER: hızlandırıyor, acele, hastening, hızlandırarak, hızlandıran

GT GD C H L M O
hat /hæt/ = NOUN: şapka; USER: şapka, Hat, şapkası, hattrick, hattrick

GT GD C H L M O
hate /heɪt/ = NOUN: nefret, kin, iğrenme; VERB: nefret etmek, kin beslemek, iğrenmek, sevmemek, istememek; USER: nefret, nefret ediyorum, nefret ederim, hate, nefret ediyor

GT GD C H L M O
hath /hæt/ = USER: indirdiği, hath

GT GD C H L M O
have /hæv/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; NOUN: hile, varlıklı kimse, üçkâğıt, kumpas; USER: var, sahip, zorunda, vardır, olması, olması

GT GD C H L M O
haven /ˈheɪ.vən/ = NOUN: sığınak, liman, barınak; USER: sığınak, liman, Haven, cenneti, cennet

GT GD C H L M O
hay /heɪ/ = NOUN: saman, kuru ot, ot, esrar, azıcık para; USER: saman, Hay, ot, kuru ot

GT GD C H L M O
he /hiː/ = PRONOUN: o, kendisi; NOUN: erkek; USER: o, diye, onun, de, da, da

GT GD C H L M O
head /hed/ = NOUN: baş, kafa, ana, başkan, tepe, müdür, kelle, şef, lider, akıl; ADJECTIVE: baş, baştaki; USER: baş, kafa, başkanı, kafası, başı

GT GD C H L M O
healing /hiːl/ = NOUN: şifa, iyileşme; ADJECTIVE: iyileştirici, şifalı, iyi gelen; USER: iyileşme, şifa, iyileşmesi, iyileştirici, iyileştirme

GT GD C H L M O
hear /hɪər/ = VERB: duymak, dinlemek, işitmek, öğrenmek, haber almak, kulak vermek, ifadesini almak, mektup almak, onaylamak; USER: duymak, duydum, duyuyorum, duydun, dinlemek, dinlemek

GT GD C H L M O
heart /hɑːt/ = NOUN: yürek, gönül, can, göbek, cesaret, kâlp, kupa, vicdan, orta kısım; USER: yürek, kalp, kalbinde, merkezinde, kalbi

GT GD C H L M O
hearts /hɑːt/ = NOUN: yürek, gönül, can, göbek, cesaret, kâlp, kupa, vicdan, orta kısım; USER: kalpler, kalpleri, kalbini, kupa, kalplerini

GT GD C H L M O
heat /hiːt/ = NOUN: ısı, sıcaklık, ısıtma, ısınma, ateş, kızgınlık, hararet, baskı, öfke; VERB: ısıtmak, ısınmak, kızdırmak; USER: ısı, Isı, ısıya, ısıl, sıcaklık

GT GD C H L M O
heav

GT GD C H L M O
heaven /ˈhev.ən/ = NOUN: cennet, gökyüzü, gök, sema, mutluluk; USER: cennet, gökyüzü, heaven, cennete, cennette

GT GD C H L M O
heavenly /ˈhev.ən.li/ = ADJECTIVE: göksel, ilahi, eşsiz, kutsal, tanrısal, cennetlik, cennete ait, insanüstü; USER: göksel, ilahi, cennet, heavenly, ilahi bir

GT GD C H L M O
heedless /ˈhiːd.ləs/ = ADJECTIVE: dikkatsiz, önemsemeyen, ihtiyatsız, aldırışsız; USER: dikkatsiz, önemsemeyen, gafil, gaflet, habersizdirler

GT GD C H L M O
hello /helˈəʊ/ = INTERJECTION: Merhaba!, Selam!, Alo!, Allah Allah!, Hey!, Vay be!; USER: merhaba, Hello, Sitemize, Hoşgeldin

GT GD C H L M O
help /help/ = NOUN: yardım, yardımcı, imdat, çözüm, çare, hizmetçi, muavin; VERB: yardımcı olmak, yardım etmek, kurtarmak, yararı olmak, imdadına yetişmek, elinde olmak, başa çıkmak; USER: yardım, yardımcı, yardıma, yardımcı olmak

GT GD C H L M O
helpless /ˈhelp.ləs/ = ADJECTIVE: çaresiz, aciz, güçsüz, biçare, beceriksiz, yeteneksiz; USER: çaresiz, aciz, yardıma muhtaç, çaresiz bir, muhtaç

GT GD C H L M O
hence /hens/ = ADVERB: bundan dolayı, bundan, buradan, bunun için, bunun sonucu olarak, şu andan itibaren; USER: bundan dolayı, dolayısıyla, bu nedenle, nedenle, böylece

GT GD C H L M O
henceforth /ˌhensˈfɔːθ/ = ADVERB: bundan böyle, bundan sonra; USER: bundan böyle, bundan sonra, bundan

GT GD C H L M O
hens /hen/ = NOUN: tavuk, dişi, dişi kuş, kadın, geveze kadın; USER: tavuklar, tavuk, tavukların, tavukları, tavuğu

GT GD C H L M O
her /hɜːr/ = PRONOUN: onu, onun, ona, o, kendisi, kendine; USER: onu, onun, ona, kendi, onunla

GT GD C H L M O
herald /ˈher.əld/ = NOUN: haberci, müjdeci, elçi, hanedan armacısı; VERB: haber vermek, takdim etmek, müjdelemek, yayınlamak, selamlamak, bildirmek; USER: haberci, müjdeci, takdim etmek, haber vermek, müjdelemek

GT GD C H L M O
here /hɪər/ = ADVERB: burada, buraya, burda, işte; USER: burada, buraya, Buradasınız, here, buradan, buradan

GT GD C H L M O
hey /heɪ/ = INTERJECTION: Hey!, Hay Allah!; USER: hey, selam, Merhaba

GT GD C H L M O
high /haɪ/ = ADJECTIVE: yüksek, üst, büyük, üstün, ileri, aşırı, yüce, önemli, yukarı; ADVERB: yükseğe, yüksekte; NOUN: lise; USER: yüksek, yüksek bir, üst, high

GT GD C H L M O
highest /hī/ = ADJECTIVE: en yüksek, en üstün; USER: en yüksek, yüksek, en yüksek mağlubiyetler, en, en üst, en üst

GT GD C H L M O
hill /hɪl/ = NOUN: tepe, yokuş, tepecik, yığın; VERB: yığmak, tepe oluşturmak, tepelemek, toprak yığmak; USER: tepe, tepenin, hill, tepeye, tepede

GT GD C H L M O
hills /hɪl/ = NOUN: tepe, yokuş, tepecik, yığın; USER: tepeler, tepelerde, tepelerin, tepeleri, hills

GT GD C H L M O
him /hɪm/ = PRONOUN: onu, ona, o, kendine, kendi; USER: onu, ona, onun, onunla, kendisine, kendisine

GT GD C H L M O
his /hɪz/ = PRONOUN: onun, onunki; USER: onun, yaptığı, kendi, kendi

GT GD C H L M O
history /ˈhɪs.tər.i/ = NOUN: tarih, geçmiş, hikâye, kayıtlar, gelişim aşmaları; USER: tarih, geçmişi, tarihi, tarihinin, geçmiş, geçmiş

GT GD C H L M O
hither /ˈhɪð.ər/ = ADVERB: buraya, beriye; ADJECTIVE: berideki, bu taraftaki; USER: davetkâr, davetkâr bakış

GT GD C H L M O
hold /həʊld/ = VERB: tutmak, almak, barındırmak, alıkoymak, çekmek, dayanmak, durmak, kavramak; NOUN: tutma, tutunma, durdurma, ambar; USER: tutmak, tutun, basılı tutun, sahip, tutma, tutma

GT GD C H L M O
holly /ˈhɒl.i/ = NOUN: çobanpüskülü; USER: çobanpüskülü, holly, kutsal

GT GD C H L M O
holy /ˈhəʊ.li/ = ADJECTIVE: kutsal, mübarek, tanrısal, tapılası, Tanrı'ya ait, Tanrı'nın görevlendirdiği; NOUN: kutsal yer; USER: kutsal, kutsal bir, Kur'an, mübarek

GT GD C H L M O
home /həʊm/ = NOUN: ev, yuva, yurt, vatan, bakımevi; ADVERB: eve, evde, yurda, ülkesinde, hedefe; ADJECTIVE: evdeki, evde yapılan; USER: ev, ana Sayfa, evde, eve, evi, evi

GT GD C H L M O
hopalong

GT GD C H L M O
hope /həʊp/ = NOUN: umut, ümit, beklenti; VERB: ummak, ümit etmek, beklemek, istemek, arzu etmek; USER: umut, umuyoruz, umuyorum, umarım, istiyoruz

GT GD C H L M O
hopes /həʊp/ = NOUN: umut, ümit, beklenti; VERB: ummak, ümit etmek, beklemek, istemek, arzu etmek; USER: umut, umuyor, umut ediyor, umduğunu, ümit, ümit

GT GD C H L M O
horse /hɔːs/ = NOUN: at, beygir, aygır, süvari birliği, eroin, sehpa; VERB: ata binmek, sırtına binmek, at koşmak; USER: at, Horse, atı, atın, ata

GT GD C H L M O
hosanna /həʊˈzæn.ə/ = NOUN: şükretme, şükür; USER: şükretme, Hosanna, şükürler olsun, şükredişidir, şükür

GT GD C H L M O
host /həʊst/ = NOUN: evsahibi, kalabalık, ordu, hancı, konuk eden kimse, kutsanmış ekmek, çokluk; VERB: ağırlamak, evsahipliği yapmak, konuk etmek; USER: evsahibi, ana, ev sahibi, ana bilgisayar, barındırma

GT GD C H L M O
hosts /həʊst/ = NOUN: evsahibi, kalabalık, ordu, hancı, konuk eden kimse, kutsanmış ekmek, çokluk; USER: ana, dan, hosts, barındıran, ana bilgisayarlar

GT GD C H L M O
hotel /həʊˈtel/ = NOUN: otel; USER: otel, oteli, hotel, otele, otelde

GT GD C H L M O
hours /aʊər/ = NOUN: mesai saatleri; USER: saat, sonrası, saatler, saatleri, saati, saati

GT GD C H L M O
hovering /ˈhɒv.ər/ = VERB: duraksamak, sallanmak, üstünde uçmak, etrafında gezinmek, civciv yuvası; USER: gezinip, asılı, uçan, hovering, gelerek

GT GD C H L M O
how /haʊ/ = ADVERB: nasıl, ne, ne kadar, nereden, ne durumda; NOUN: yöntem, yapma yöntemi; USER: nasıl, ne, ne kadar, kadar, nasıl Yapılır, nasıl Yapılır

GT GD C H L M O
human /ˈhjuː.mən/ = NOUN: insan, insanlık, insanoğlu; ADJECTIVE: insan, insani, beşeri; USER: insan, insani, insanın, beşeri

GT GD C H L M O
hung /hʌŋ/ = VERB: asmak, asılmak, sarkıtmak, sarkmak, dayanmak, takmak, eğilmek, asılı durmak, kaplamak, ipe çekmek, bağlanmak, bağlı olmak, batmak; USER: asılı, kapattı, astı, askıda, kafayı

GT GD C H L M O
i /aɪ/ = PRONOUN: ben, I, one, I; USER: ben, i, ı, bir

GT GD C H L M O
if /ɪf/ = CONJUNCTION: eğer, ise, ama, keşke, fakat, -se, -sa; NOUN: şart, şüphe, belirsizlik; USER: eğer, ise, varsa, olmadığını, durumunda, durumunda

GT GD C H L M O
imparts /ɪmˈpɑːt/ = VERB: vermek, bildirmek, söylemek, pay vermek, açıklamak, uygulamak; USER: verir, kazandırır, imparts, kazandıran, kazandırmaktadır

GT GD C H L M O
in /ɪn/ = ADVERB: içinde; PREPOSITION: içinde, olarak, -de, -da, halinde, içine, içeri; ADJECTIVE: yerinde, iç, içeride, evde; USER: içinde, olarak, bölgesindeki, yılında, in, in

GT GD C H L M O
incarnate /ɪnˈkɑː.nət/ = USER: cisimlendirmek, cisimlenmiş, enkarne, incarnate, cisimleştikleri

GT GD C H L M O
incense /ˈɪn.sens/ = NOUN: tütsü, buhur, tütsü kokusu, yağlama, pohpohlama; VERB: tütsülemek, tütsü yakmak, kızdırmak, sinirlendirmek, çileden çıkarmak, yağlamak, pohpohlamak; USER: tütsü, buhur, incense, tütsülemek

GT GD C H L M O
infant /ˈɪn.fənt/ = NOUN: çocuk, bebek, küçük; ADJECTIVE: çocuk, bebek, çocuksu, başlangıç aşamasında olan; USER: bebek, çocuk, bebeğin

GT GD C H L M O
infest /ɪnˈfest/ = VERB: kaplamak, istila etmek, zarar vermek, bürümek, doldurmak; USER: kaplamak, istila, infest, istila etmek, zarar vermek

GT GD C H L M O
ing

GT GD C H L M O
intent /ɪnˈtent/ = NOUN: niyet, amaç, kasıt, maksat, gaye; ADJECTIVE: niyetli, kararlı, istekli, hevesli, dikkatli, meşgul, dalmış; USER: niyet, amacı, niyeti, niyetiyle, niyetli

GT GD C H L M O
into /ˈɪn.tuː/ = PREPOSITION: içine, haline, içeriye, -e, -ye; USER: içine, haline, halinde, olarak, doğru, doğru

GT GD C H L M O
is /ɪz/ = USER: olduğunu, olduğu, olan, bir, olup, olup

GT GD C H L M O
it /ɪt/ = PRONOUN: o, onu, ona, ebe, cazibe, çekicilik, şahsiyet, ilişki, önemli kimse; NOUN: cinsel ilişki; USER: o, onu, bu, bunu, it, it

GT GD C H L M O
its /ɪts/ = PRONOUN: onun, kendi, onunki; USER: kendi, onun, olan, da, de, de

GT GD C H L M O
ivy /ˈaɪ.vi/ = NOUN: sarmaşık; USER: sarmaşık, ivy, sarmaşıklar, sarmaşıklarla

GT GD C H L M O
jingle /ˈdʒɪŋ.ɡl̩/ = VERB: şıngırdamak, çalmak, çınlamak; NOUN: çınlama, şıngırtı, çan sesi, kısa ölçüsüz şiir; USER: jingle, çınlasın, Şıngırdarlar, Adada dino dans, Adada dino dans ile

GT GD C H L M O
join /dʒɔɪn/ = VERB: katılmak, birleştirmek, katmak, üye olmak, birleşmek, eklemek, iştirak etmek, kaynamak, sınırı ortak olmak; NOUN: birleşme noktası, ek yeri; USER: katılmak, katılması, katılmaya, katılın, katılabilir

GT GD C H L M O
jolly /ˈdʒɒl.i/ = ADJECTIVE: neşeli, fazlasıyla, şen, keyifli, hoş, çakırkeyif, su katılmamış; ADVERB: çok, fazlasıyla, pek, son derece; VERB: takılmak, alay etmek, ikna etmek, kandırmak; USER: neşeli, Jolly, neşeli bir, patalyalar, fazlasıyla

GT GD C H L M O
joy /dʒɔɪ/ = NOUN: sevinç, neşe, keyif, haz, neşe kaynağı, sonuç, mutluluk kaynağı, başarı, çok sevinme; USER: sevinç, neşe, keyif, joy, sevinci

GT GD C H L M O
joyful /ˈdʒɔɪ.fəl/ = ADJECTIVE: neşeli, sevinçli, sevindirici; USER: neşeli, keyifli, eğlenceli, keyifli bir, neşeli bir

GT GD C H L M O
joyous /ˈdʒɔɪ.əs/ = ADJECTIVE: neşeli, sevinçli, sevindirici; USER: neşeli, keyifli, neşeli bir, keyifli bir, coşkulu

GT GD C H L M O
just /dʒʌst/ = ADVERB: sadece, yalnızca, tam, az önce, henüz, şimdi, yalnız, sade; ADJECTIVE: adil, tam, haklı, doğru; USER: sadece, hemen, yalnızca, adil, gibi, gibi

GT GD C H L M O
keep /kiːp/ = ADJECTIVE: istekli, keskin, meraklı, hevesli, düşkün, güçlü, zeki, büyük, şiddetli, sert, şahane, uygun, harika, ucuz, ince; NOUN: matem türküsü; VERB: ağıt yakmak, ölenin ardından ağlamak; USER: tutmak, devam, tutun, tutmaya, korumak

GT GD C H L M O
keeping /ˈkiː.pɪŋ/ = NOUN: koruma, uyum, bakım, himaye, geçindirme, işletme, nezaret; ADJECTIVE: dayanıklı; USER: koruma, tutmak, tutarak, tutma, tutulması

GT GD C H L M O
kids /kɪd/ = NOUN: çocuk, ufaklık, oğlak, küçük, oğlak derisi; USER: çocuklar, çocuk, çocukları, çocukların, kids

GT GD C H L M O
kin /kɪn/ = NOUN: akraba, aile, soydaş, hısım; USER: akraba, Kin, akrabası, akrabaları, akraba olan

GT GD C H L M O
kind /kaɪnd/ = NOUN: tür, çeşit, cins, nitelik, aynı şekil, aşai rabbani ayinindeki ekmek veya su; ADJECTIVE: nazik, iyi, hoş, iyiliksever, müşfik, yardımsever, yumuşak başlı, iyi kâlpli; USER: tür, türlü, çeşit, nazik, tür bir

GT GD C H L M O
kindness /ˈkaɪnd.nəs/ = NOUN: iyilik, nezaket, lütuf, şefkât, iltifat; USER: nezaket, iyilik, şefkat, nezaketi, kindness

GT GD C H L M O
king /kɪŋ/ = NOUN: kral, şah, papaz, dama, en büyük boy yatak; USER: kral, king, kralı, kralın, şah

GT GD C H L M O
kings /kɪŋ/ = NOUN: kral, şah, papaz, dama, en büyük boy yatak; USER: krallar, kralların, kings, kralları, kral

GT GD C H L M O
kiss /kɪs/ = NOUN: öpücük, öpme, buse, şekerleme; VERB: öpmek, dokunmak, değmek; USER: öpücük, öpmek, öp, öpmeye, öpücüğü

GT GD C H L M O
knee /niː/ = NOUN: diz, dirsek şeklinde parça; VERB: diz ile vurmak; USER: diz, dizinden, dizine, dizin, dizde

GT GD C H L M O
kneeled /nēl/ = USER: kneeled, hemen önüne diz çöktü, önüne diz çöktü, diz çökmüş, diz çöktü,

GT GD C H L M O
knew /njuː/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak; USER: biliyordu, biliyordum, biliyorduk, biliyordun, bildiği

GT GD C H L M O
know /nəʊ/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak; USER: bilmek, biliyorum, biliyor, bekleyebileceğinizi bilmek, biliyoruz, biliyoruz

GT GD C H L M O
knows /nəʊ/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak; USER: bilir, biliyor, bilen, bildiği, bilmiyor

GT GD C H L M O
la /lɑː/ = USER: LA-abbreviation, LA

GT GD C H L M O
ladies /ˈleɪ.dizˌmæn/ = NOUN: kadınlar; USER: kadınlar, bayanlar, Ladies, Bayan, hanımlar

GT GD C H L M O
lads /lad/ = NOUN: delikanlı, adam, erkek çocuk, seyis yamağı; USER: Bayanlar, beyler, çocuklar, lads, piçleri,

GT GD C H L M O
laid /leɪd/ = VERB: koymak, hazırlamak, kurmak, yerleştirmek, sermek, yatmak, yüklemek, sunmak, yumurtlamak, sevişmek, bahse girmek, ileri sürmek, dinmek; USER: koydu, belirtilen, atılmıştır, belirlenen, düzenlendiği

GT GD C H L M O
lament /ləˈment/ = NOUN: ağıt, matem, yas, inleme, ağlama; VERB: acı çekmek, ağıt yakmak, dövünmek, yas tutmak; USER: ağıt, ağıt yakıyor, yas, matem, ağıt yakmak

GT GD C H L M O
land /lænd/ = NOUN: arazi, kara, toprak, arsa, ülke, vatan, diyar, memleket; VERB: indirmek, yere inmek, düşmek, karaya çıkmak; USER: arazi, kara, toprak, arsa, arazinin

GT GD C H L M O
lanes /leɪn/ = NOUN: şerit, kulvar, patika, dar yol, rota, keçi yolu, yol şeridi; USER: şerit, şeritli, yolları, şeritleri, hatlarının

GT GD C H L M O
lang = ADJECTIVE: uzun; USER: lang, dili

GT GD C H L M O
lank /læŋk/ = ADJECTIVE: sıska, uzun boylu ve ince, sırık gibi, zayıf ve uzun boylu; USER: sıska, Lank, uzun boylu ve ince, zayıf ve uzun boylu, sırık gibi

GT GD C H L M O
lap /læp/ = NOUN: tur, kucak, etap, etek, dizüstü etek, halat; VERB: sarmak, dolamak, yalayıp yutmak, örtmek, üst üste gelmek, üstüne koymak; USER: tur, kucağında, kucak, kucağına, lap

GT GD C H L M O
lasses /las/ = NOUN: kız, kız arkadaş; USER: lasses,

GT GD C H L M O
last /lɑːst/ = NOUN: son, son şey; ADJECTIVE: son, geçen, en son, önceki, sonuncu, son derece; ADVERB: son, son olarak, son kez, sonunda; USER: son, son yorumlanan, geçen, son olarak, en son, en son

GT GD C H L M O
late /leɪt/ = ADJECTIVE: geç, son, rahmetli, gecikmiş, eski, geçen, geç kalan, son zamanlarda olan; USER: geç, sonlarında, sonunda, geç saatlerde, sonlarına, sonlarına

GT GD C H L M O
laud /lɔːd/ = VERB: övmek, methetmek; NOUN: övme, methiye, övgü; USER: övme, methiye, laud, övmek, methetmek

GT GD C H L M O
laugh /lɑːf/ = VERB: gülmek, sevinmek, gülerek neden olmak; NOUN: kahkaha, gülme, komik, gülüş, saçma; USER: gülmek, gülmeye, laugh, kahkaha, güler

GT GD C H L M O
laughing /laf/ = NOUN: gülme; ADJECTIVE: gülen, güldürücü, komik, neşe veren; USER: gülme, gülen, gülüyor, gülerek, gülüyorsun

GT GD C H L M O
lay /leɪ/ = VERB: koymak, hazırlamak, kurmak, yerleştirmek, sermek, yatmak, yüklemek, sunmak, yumurtlamak, sevişmek; ADJECTIVE: meslekten olmayan; NOUN: yatma; USER: koymak, yatıyordu, düzenlemek, yattı, lay

GT GD C H L M O
laying /leɪ/ = NOUN: döşeme, serme, yumurtlama, yayma, sıva; USER: döşeme, döşenmesi, koyan, belirleyen, atma

GT GD C H L M O
lays /leɪ/ = VERB: koymak, hazırlamak, kurmak, yerleştirmek, sermek, yatmak, yüklemek, sunmak, yumurtlamak, sevişmek, bahse girmek, ileri sürmek, dinmek; NOUN: yatma, konum, mevki, durum, şarkı, hal, sevişme, şarkı sözü, türkü; USER: bırakır, belirlemektedir, koymaktadır, koyar, yatmaktadır

GT GD C H L M O
leading /ˈliː.dɪŋ/ = ADJECTIVE: önemli, başlıca, ileri gelen, ana, önde olan; USER: önemli, önde gelen, lider, açan, yol

GT GD C H L M O
leads /liːd/ = NOUN: kurşun, öncülük, önderlik, rehberlik, kablo; VERB: sürmek, yönetmek, götürmek, yönlendirmek, önderlik etmek, öncülük etmek, yol göstermek; USER: yol açar, yol, açar, neden, olur

GT GD C H L M O
league /liːɡ/ = NOUN: lig, birlik, fersah, dernek, işbirliği, küme, antlaşma; USER: lig, League, Ligi, ligde, Kulüp

GT GD C H L M O
lean /lēn/ = ADJECTIVE: yağsız, zayıf, ince, verimsiz, fidan gibi, kıt; VERB: eğilmek, dayanmak, yaslanmak, meyletmek, eğilim göstermek, meyilli olmak, yaslamak; NOUN: eğilme, dayanma, meyil; USER: yalın, eğilmek, yağsız, yaslanıp, dayanmak

GT GD C H L M O
leaping /liːp/ = VERB: atlamak, sıçramak, atılmak, hoplamak, zıplamak, sekmek, üzerinden atlamak; USER: sıçrayan, sıçrama, sıçrayarak, leaping, sıçramak

GT GD C H L M O
least /liːst/ = ADJECTIVE: en az, asgari, en küçük, en ufak; NOUN: en az derece, en az miktar; ADVERB: en az derece; USER: en az, en, az, en azından, en azından

GT GD C H L M O
leaves /liːvz/ = NOUN: yaprak, kanat, sayfa, folyo; USER: yaprakları, bırakır, yaprak, terk, bırakıyor

GT GD C H L M O
less /les/ = ADJECTIVE: daha az, daha küçük, eksik, içermeyen; PREPOSITION: eksi, çıkarılmak üzere; NOUN: daha az şey, eksik miktar, daha küçük şey; USER: daha az, az, daha, kısa, düşük

GT GD C H L M O
let /let/ = NOUN: let, engel, kiraya verme, kiraya verilmiş mülk, teniste yeniden servis atma nedeni; VERB: izin vermek, vermek, bırakmak, ihale etmek, kiraya vermek, ses çıkarmamak, kiraya verilmek, meydan vermek, -dirmek, -dürmek; USER: let, izin, sağlar, bildirin, izin ver

GT GD C H L M O
lie /laɪ/ = NOUN: yalan, yatış, konum, palavra, durum; VERB: yatmak, yalan söylemek, uzanmak, kandırmak, mideye oturmak, yasal olmak; USER: yalan, yatmak, yalan söylemek, lie, uzanmak, uzanmak

GT GD C H L M O
lies /laɪ/ = NOUN: yalan, yatış, konum, palavra, durum; VERB: yatmak, yalan söylemek, uzanmak, kandırmak, mideye oturmak, yasal olmak; USER: yalan, yatıyor, alır, yer almaktadır, almaktadır

GT GD C H L M O
life /laɪf/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık; USER: hayat, yaşam, ömrü, hayatı, hayatın, hayatın

GT GD C H L M O
light /laɪt/ = NOUN: ışık, aydınlık, nur, lâmba, deniz feneri; ADJECTIVE: hafif, açık, yumuşak; ADVERB: hafif; VERB: yakmak, aydınlatmak, aydınlanmak; USER: ışık, hafif, ışığı, açık, ışığında

GT GD C H L M O
lights /ˌlaɪtsˈaʊt/ = NOUN: ışıklar, hayvan akciğeri, açık renkler, gözler; USER: ışıklar, ışıkları, farları, ışık, lambaları

GT GD C H L M O
like /laɪk/ = ADJECTIVE: gibi, benzer, aynı; ADVERB: gibi, benzer; PREPOSITION: gibi, benzer, falan, aynı; NOUN: benzer; VERB: beğenmek; CONJUNCTION: sanki; USER: gibi, benzeri, benzerim, gibi bir, böyle, böyle

GT GD C H L M O
lily /ˈlɪl.i/ = NOUN: zambak; USER: zambak, lily, nilüfer, Lily'nin

GT GD C H L M O
line /laɪn/ = NOUN: satır, hat, çizgi, sıra, kablo, kuyruk, dize, halat, hiza, işkolu, yöntem, bilgi; VERB: kaplamak, çizmek, çizgi çizmek, astarlamak, doldurmak, kırıştırmak; USER: çizgi, hat, hattı, satırı, satır, satır

GT GD C H L M O
list /lɪst/ = NOUN: liste, cetvel, kumaş kenarı, geminin yan yatması; VERB: listelemek, listeye yazmak, kaydetmek, yana yatmak; USER: liste, listesi, listesini, listesinde, listesine, listesine

GT GD C H L M O
listen /ˈlɪs.ən/ = VERB: dinlemek, kulak asmak; USER: dinlemek, dinle, dinleyin, dinleyebilirsiniz, dinleme, dinleme

GT GD C H L M O
little /ˈlɪt.l̩/ = ADJECTIVE: küçük, az, ufak, bayağı, adi, dar görüşlü; ADVERB: azıcık, hemen hemen hiç; NOUN: ufak şey, az miktar, az zaman; USER: az, küçük, biraz, küçük bir, çok az, çok az

GT GD C H L M O
live /lɪv/ = ADJECTIVE: canlı, yaşayan, naklen, diri, elektrik yüklü, hayat dolu, güncel, parlak, elektrikli, hareketli, sönmemiş, yanmamış; VERB: yaşamak, oturmak, hayatta kalmak, hayatın tadını çıkarmak; USER: canlı, yaşamak, yaşayan, yaşıyor, yaşıyoruz

GT GD C H L M O
lived /ˌʃɔːtˈlɪvd/ = USER: -lived-suffix, -lived, -lived; USER: yaşamış, yaşadı, yaşadığı, yaşayan, yaşıyordu

GT GD C H L M O
lives /laɪvz/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık; USER: hayat, yaşıyor, hayatını, hayatımızın, hayatlarını, hayatlarını

GT GD C H L M O
load /ləʊd/ = NOUN: yük, şarj, sıkıntı, sorumluluk, çok miktar; VERB: yüklemek, yüklenmek, doldurmak, yük olmak, sıkmak, katmak, çok yemek; USER: yük, yüklemek, yükleyin, yükleme, yüklenemedi

GT GD C H L M O
logs /lɒɡ/ = NOUN: kütük, tomruk, parakete, seyir defteri, gemi hız ölçeri; USER: günlükleri, günlüklerini, günlükler, kayıtları, günlüklerinin

GT GD C H L M O
long /lɒŋ/ = ADJECTIVE: uzun, uzun vadeli, büyük; NOUN: uzun süre, uzun zaman, uzunluk; ADVERB: uzun zamandır, çoktan, epeydir; VERB: özlemek, arzu etmek, özlemini çekmek; USER: uzun, uzun bir, kadar, uzunluğunda, uzun süre, uzun süre

GT GD C H L M O
longer /lɒŋ/ = USER: uzun, artık, daha uzun, daha, uzun süre

GT GD C H L M O
look /lʊk/ = VERB: bakmak, görünmek, göstermek, ummak, ümit etmek; NOUN: bakış, bakma, görünüş, nazar, yüz ifadesi; USER: bakmak, bakın, bak, aramak, görünüm, görünüm

GT GD C H L M O
looked /lʊk/ = USER: baktı, baktım, görünüyordu

GT GD C H L M O
lord /lɔːd/ = NOUN: lord, efendi, bey, beyefendi, sahip; VERB: lord ünvanı vermek; USER: lord, efendisi, efendim, lordum, lordu

GT GD C H L M O
lords /lɔːd/ = NOUN: lord, efendi, bey, beyefendi, sahip; USER: lordlar, lords, lordları, beyleri, efendileri

GT GD C H L M O
lot /lɒt/ = NOUN: çok, bir sürü, arsa, hisse, kader, kısmet, nasip; VERB: taksim etmek, bölüştürmek, kura ile paylaştırmak; USER: çok, sürü, yeri, çok şey, birçok, birçok

GT GD C H L M O
love /lʌv/ = NOUN: aşk, sevgi, sevgili, sevda, hayranlık, tutkunluk, yar; VERB: sevmek; USER: aşk, seviyorum, sevgi, sevmek, seviyor

GT GD C H L M O
loved /ləv/ = ADJECTIVE: sevilen, sevgili; USER: sevilen, sevdi, ekledi, sevdim, loved

GT GD C H L M O
loving /ˈlʌv.ɪŋ/ = ADJECTIVE: seven, aşk dolu, sevgi gösteren, şefkâtli; USER: seven, sevgi dolu, sevgi, sevmek, loving

GT GD C H L M O
low /ləʊ/ = ADJECTIVE: düşük, alçak, zayıf, ucuz, basık, pes, adi, bodur, karamsar, alçakgönüllü; ADVERB: alçak, ucuz; USER: düşük, yükseğe, düşüğe, az, alçak

GT GD C H L M O
lowing /ləʊ/ = VERB: böğürmek; USER: iyice silinir, lowing

GT GD C H L M O
lowly /ˈləʊ.li/ = ADJECTIVE: aşağı, alçakgönüllü, mütevazı; ADVERB: aşağı; USER: aşağı, asılıyor, daha asılıyor, alçakgönüllü, asıldı

GT GD C H L M O
lullaby /ˈlʌl.ə.baɪ/ = NOUN: ninni; USER: ninni, Lullaby, ninniyi

GT GD C H L M O
lyrics /ˈlɪr.ɪk/ = NOUN: lirik güfte; USER: şarkı sözleri, sözleri, şarkı, lyrics, bulun

GT GD C H L M O
m = USER: m, m Kaydedilen

GT GD C H L M O
made /meɪd/ = ADJECTIVE: yapılmış, üretilmiş, garantili; USER: yapılmış, yapılan, yaptı, yapılır, yapılmıştır

GT GD C H L M O
maids /meɪd/ = USER: hizmetçi, hanımlar, işkenceyle, maids, hizmetçiler

GT GD C H L M O
make /meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak; NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli; USER: yapmak, olun, olmak, hale, kazanmak, kazanmak

GT GD C H L M O
makes /meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak; NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli; USER: yapar, yapan, kılan, sağlar, hale getirir

GT GD C H L M O
making /ˈmeɪ.kɪŋ/ = NOUN: yapma, etme, yapı, başarı sebebi; USER: yapma, yapmak, hale, verme, yapım, yapım

GT GD C H L M O
man /mæn/ = NOUN: adam, erkek, insan, işçi, er, beyaz adam, uşak, oyun taşı; VERB: adam atamak, adam yerleştirmek; USER: adam, erkek, insan, man, bir adam, bir adam

GT GD C H L M O
manger /ˈmeɪn.dʒər/ = NOUN: yemlik; USER: yemlik, Manger, Yöneticisi, Yemleyen, yemlikte

GT GD C H L M O
mankind /mænˈkaɪnd/ = NOUN: insanlık, insanoğlu, insanlar, insan soyu, erkekler; USER: insanlık, insanlığın, insanlığa, insanoğlunun, insanlara

GT GD C H L M O
mark /märk/ = VERB: işaretlemek, çizmek, not vermek, damgalamak, mimlemek, dikkate almak; NOUN: işaret, marka, iz, not, hedef, damga, puan, çizgi, nişan, belirti; USER: işareti, mark, işaretleyiniz, işareti Filtreyi,

GT GD C H L M O
master /ˈmɑː.stər/ = ADJECTIVE: ana, asıl, esas, baş; NOUN: usta, efendi, kalıp, kaptan, sahip, hoca, öğretmen, üstâd; USER: ana, Master, usta, yüksek lisans, yöneticisi

GT GD C H L M O
matin

GT GD C H L M O
may /meɪ/ = VERB: olası olmak, mümkün olmak, -ebilmek, -abilmek; USER: olabilir, may, may

GT GD C H L M O
me /miː/ = PRONOUN: bana, beni; USER: bana, beni, benim, me, benimle, benimle

GT GD C H L M O
mean /miːn/ = NOUN: ortalama, orta; ADJECTIVE: ortalama, orta, cimri, huysuz, aşağılık, zor, adi; VERB: kastetmek, anlamına gelmek, ifade etmek; USER: ortalama, anlamına, demek, Yani, anlama, anlama

GT GD C H L M O
meanly /ˈmiːn.li/ = NOUN: menderes, kıvrım, labirent, dolambaçlı yol; VERB: kıvrılmak, kıvırmak, boş boş dolaşmak, dolambaçlı yoldan gitmek; USER: alçakça, meanly, cimrice, alçakça ama

GT GD C H L M O
meek /miːk/ = NOUN: ödül, mükâfat; USER: uysal, ezik, meek, alçak gönüllü, alçakgönüllü

GT GD C H L M O
meet /miːt/ = VERB: karşılamak, tanışmak, buluşmak, görüşmek, yerine getirmek, karşılaşmak, rastlamak, toplanmak, bulmak, kavuşmak; ADJECTIVE: uygun; NOUN: karşılaşma; USER: karşılamak, tanışmak, karşılayacak, yerine, uygun, uygun

GT GD C H L M O
men /men/ = NOUN: Man; USER: erkekler, erkek, erkeklerin, erkeklerde, adam

GT GD C H L M O
mercy /ˈmɜː.si/ = NOUN: merhamet, rahmet, af, insaf, aman, merhametlilik; USER: merhamet, rahmet, merhameti, insafına, merhametine

GT GD C H L M O
merrily /ˈmer.ɪ.li/ = ADVERB: neşeyle, mutlu olarak; USER: neşeyle, sevinçle, lay, keyifle, mutlu olarak

GT GD C H L M O
merry /ˈmer.i/ = ADJECTIVE: neşeli, mutlu, keyifli, şen, neşe verici; USER: neşeli, oynak, mutlu, keyifli, şen

GT GD C H L M O
met /met/ = VERB: karşılamak, tanışmak, buluşmak, görüşmek, yerine getirmek, karşılaşmak, rastlamak, toplanmak, bulmak, kavuşmak, uğramak, görüşme yapmak, başına gelmek; USER: bir araya geldi, araya geldi, yerine, bir araya, araya, araya

GT GD C H L M O
midnight /ˈmɪd.naɪt/ = NOUN: gece yarısı; USER: gece yarısı, gece yarısına, midnight, gece yarısından, yarısı, yarısı

GT GD C H L M O
might /maɪt/ = NOUN: güç, kuvvet, zor; VERB: mümkün olmak, olası olmak, -ebilmek, -abilmek; USER: olabilir, might, belki, belki

GT GD C H L M O
mighty /ˈmaɪ.ti/ = ADJECTIVE: güçlü, büyük, muazzam, zorlu, kuvvetli, aziz, pek çok; USER: güçlü, kudretli, güçlü bir, büyük, mighty

GT GD C H L M O
mild /maɪld/ = ADJECTIVE: hafif, yumuşak, ılıman, ılımlı, nazik, kibar; USER: hafif, yumuşak, hafif bir, ılıman, ılık

GT GD C H L M O
milking /milk/ = NOUN: sağma; USER: sağma, sağım, Süt Sağım, süt sağma, sağımı

GT GD C H L M O
mind /maɪnd/ = NOUN: zihin, akıl, düşünce, fikir, us, hafıza, şuur, bellek, istek; VERB: dikkat etmek, dikkatli olmak, itaat etmek; USER: akla, zihin, sakıncası, mind, sorun

GT GD C H L M O
minds /maɪnd/ = NOUN: zihin, akıl, düşünce, fikir, us, hafıza, şuur, bellek, istek; VERB: dikkat etmek, dikkatli olmak, itaat etmek; USER: zihinleri, kafasında, zihninde, zihinlerini, zihinlerinde

GT GD C H L M O
mine /maɪn/ = PRONOUN: benim, benimki; NOUN: maden, mayın, maden ocağı, lağım, torpil, memba; VERB: mayın döşemek, kazıp çıkarmak, tünel kazmak, sinsice bozmak, maden işletmek, kazmak; USER: benim, mayın, maden, madeni, mine

GT GD C H L M O
misfortune /misˈfArCHən/ = NOUN: şanssızlık, felâket, terslik, tâlihsizlik, kaza, aksilik, belâ; USER: şanssızlık, talihsizlik, misfortune, talihsizliği, talihsiz

GT GD C H L M O
miss /mɪs/ = VERB: kaçırmak, kaçırmak, vuramamak, özlemek, ıskalamak, aramak, özlem duymak, gözlemek, eksik olmak; NOUN: bayan, hanım, kız, ıska, matmazel, karavana, isabet etmeme; USER: kaçırmak, bayan, özledim, kaçırmayın, özlüyorum

GT GD C H L M O
mistletoe /ˈmɪs.l̩.təʊ/ = NOUN: ökseotu; USER: ökseotu, ökse otu, mistletoe, Ökseotunun, ökse

GT GD C H L M O
mom /mɒm/ = NOUN: anne; USER: anne, annem, annesi, mom, annen

GT GD C H L M O
monarch /ˈmɒn.ək/ = NOUN: hükümdar, kral, padişah; USER: hükümdar, monarch, kral, monarch'ait, hükümdarı

GT GD C H L M O
moon /muːn/ = NOUN: ay, mehtap, kamer; VERB: dalgın dalgın dolaşmak; USER: ay, ayın, aya, Ay'ın, ayı

GT GD C H L M O
moor /mɔːr/ = NOUN: kır, bozkır; VERB: demirlemek, demir atmak, palamarla bağlamak; USER: kır, moor, bataklıkta, fundalık, fundalıkta

GT GD C H L M O
more /mɔːr/ = ADJECTIVE: daha fazla, daha çok; ADVERB: daha, bir kat daha; NOUN: çok, fazla şey, fazlalık; USER: daha fazla, daha, fazla, fazlası, diğer, diğer

GT GD C H L M O
morn /mɔːn/ = NOUN: sabah, yarın; USER: sabah, morn, sabaha, öğleden önce, yarın

GT GD C H L M O
morning /ˈmɔː.nɪŋ/ = NOUN: sabah, başlangıç; ADJECTIVE: sabah; USER: sabah, sabahı, sabahları, sabaha, sabahın

GT GD C H L M O
mortals /ˈmɔː.təl/ = NOUN: ölümlü, insan; USER: ölümlüler, ölümlülerin, ölümlülerle, faniler, ölümlülere

GT GD C H L M O
mother /ˈmʌð.ər/ = NOUN: anne, ana, valide; VERB: annelik etmek, anne gibi bakmak; USER: anne, annesi, annenin, ana, annem

GT GD C H L M O
mountain /ˈmaʊn.tɪn/ = NOUN: dağ; USER: dağ, Mountain, dağın, Dağı, Sıradağlar

GT GD C H L M O
much /mʌtʃ/ = ADVERB: veľa, oveľa, mnoho, veľmi, často, dosť, takmer, skoro; ADJECTIVE: významný významný

GT GD C H L M O
music /ˈmjuː.zɪk/ = NOUN: müzik, musiki; USER: müzik, Music, müziği, müziğin

GT GD C H L M O
my /maɪ/ = PRONOUN: benim; USER: benim, my, Bana, zaman, Anasayfam, Anasayfam

GT GD C H L M O
myrrh /mɜːr/ = NOUN: mür, sarı sakız; USER: mür, myrrh, sakız, sarı sakız, mürrüsafi

GT GD C H L M O
n /en/ = USER: n, Yok, K, Mevcut, Mevcut Değil

GT GD C H L M O
nails /neɪl/ = NOUN: çivi, tırnak; VERB: çivilemek, yakalamak, mıhlamak, çivi çakmak, kavramak, meydana çıkarmak, vurmak; USER: çivi, tırnak, tırnaklar, çiviler, tırnakları

GT GD C H L M O
name /neɪm/ = NOUN: isim, ad, nam, ün, ünlü kimse; VERB: isim vermek, isim koymak, ad koymak, adını koymak, ismiyle çağırmak, tayin etmek, söylemek; USER: ad, adı, adını, isim, ismi, ismi

GT GD C H L M O
names /neɪm/ = NOUN: isim, ad, nam, ün, ünlü kimse; VERB: isim vermek, isim koymak, ad koymak, adını koymak, ismiyle çağırmak, tayin etmek, söylemek; USER: isimleri, isimler, adları, isim, adlarını

GT GD C H L M O
nations /ˈneɪ.ʃən/ = NOUN: ulus, millet; USER: uluslar, ulusların, ülkelerin, ülkeler, ülke

GT GD C H L M O
nature /ˈneɪ.tʃər/ = NOUN: doğa, tabiat, yapı, mizaç, dünya, huy, alem; USER: doğa, doğası, doğanın, doğada, niteliği

GT GD C H L M O
naughty /ˈnɔː.ti/ = ADJECTIVE: yaramaz, edepsiz, haylaz, terbiyesiz, afacan, haşarı; USER: yaramaz, Naughty, yaramaz bir, haylaz, yaramazlık

GT GD C H L M O
near /nɪər/ = ADJECTIVE: yakın, samimi, eli sıkı, cimri; ADVERB: yakın, yakında, hemen hemen, yaklaşık olarak; PREPOSITION: yakın, bitişik; VERB: yaklaşmak, yakınlaşmak; USER: yakın, yakınındaki, yakınlarındaki, civarındaki, yakınında

GT GD C H L M O
never /ˈnev.ər/ = ADVERB: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, katiyen, hiçbir suretle, taş çatlasa, balık kavağa çıkınca; USER: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir, hiçbir

GT GD C H L M O
new /njuː/ = ADJECTIVE: yeni, taze, modern, acemi, keşfedilmemiş; USER: yeni, yeni bir, okunmamış, new, new

GT GD C H L M O
newborn /ˈnjuː.bɔːn/ = ADJECTIVE: yeni doğmuş; USER: yeni doğmuş, yenidoğan, yeni doğan, doğan, doğmuş

GT GD C H L M O
news /njuːz/ = NOUN: haber, havadis; USER: haber, haberler, haberleri, yandan, haberlerini

GT GD C H L M O
nice /naɪs/ = ADJECTIVE: güzel, hoş, kibar, sevimli, ince, dakik, hassas; USER: güzel, hoş, güzeldi

GT GD C H L M O
nigh /naɪ/ = ADVERB: hemen hemen, yakın, aşağı yukarı; PREPOSITION: yakın; USER: hemen hemen, yakın, nigh, yakınlaşırken

GT GD C H L M O
night /naɪt/ = NOUN: gece, akşam, karanlık, cehalet; USER: gece, gecelik

GT GD C H L M O
nine /naɪn/ = USER: dokuz

GT GD C H L M O
ninth /naɪnθ/ = NOUN: dokuzuncu, dokuzda birlik bölüm; ADJECTIVE: dokuzuncu, dokuzda bir; USER: dokuzuncu, dokuzuncusu, dokuz

GT GD C H L M O
no /nəʊ/ = ADJECTIVE: hiçbir, hiç, yasak, artık değil, gereksiz, no-, no, nope, nay, not, no, nay, nope, not, not a, no, hayır, numara, ret, aleyhte oy, red; USER: yok, hiçbir, hayır, hiç, herhangi, herhangi

GT GD C H L M O
nor /nɔːr/ = CONJUNCTION: ne de, ne, de değil; USER: ne de, ne, veya, ya

GT GD C H L M O
north /nɔːθ/ = NOUN: kuzey, kuzey bölge; ADJECTIVE: kuzey, kuzeydeki, kuzeyden esen; ADVERB: kuzeyinde, kuzey, kuzeyde, kuzeye doğru; USER: kuzey, kuzeyinde, kuzeyinde Otel, kuzeyde

GT GD C H L M O
nose /nəʊz/ = NOUN: burun, meme, koku alma yeteneği, emzik, uçak burnu; VERB: koklamak, koku almak, koklayarak bulmak, burnunu sürmek, genizden çıkarmak, dikkatle ve yavaşça sürmek; USER: burun, burnu, ucu, burnunu, burnun

GT GD C H L M O
nosed /-nəʊzd/ = ADJECTIVE: burunlu; USER: burunlu, nosed, beğenmiş

GT GD C H L M O
not /nɒt/ = USER: not-, not, not a, no, not, no, nay, nope; USER: değil, değildir, yok, olmayan, değildi, değildi

GT GD C H L M O
nothing /ˈnʌθ.ɪŋ/ = NOUN: hiçbir şey, hiç, sıfır, boş söz; ADVERB: hiç, asla, katiyen; PRONOUN: hiç; USER: hiçbir şey, şey, bir şey, hiçbir, başka bir şey, başka bir şey

GT GD C H L M O
nought /nɔːt/ = NOUN: hiç, hiç, sıfır, sıfır; PRONOUN: hiç, sıfır; USER: sıfır, boşa, naught, hiçe, nought

GT GD C H L M O
now /naʊ/ = NOUN: şimdi, şu an; ADVERB: şimdi, şu anda, hemen, halen, derhal, acilen; CONJUNCTION: mademki, -dığından; USER: şimdi, hemen, geç, artık, anda, anda

GT GD C H L M O
o /ə/ = NOUN: sıfır; USER: o, Ç, Ey

GT GD C H L M O
of /əv/ = PREPOSITION: yüzünden, -nin, -den, -li; USER: bir, arasında, bölgesinin, of, km, km

GT GD C H L M O
offer /ˈɒf.ər/ = NOUN: teklif, sunma, arz, öneri, sunum; VERB: sunmak, vermek, teklif etmek, ikram etmek, arzetmek, adamak, açmak; USER: teklif, sunmak, sunuyoruz, sunan, sunuyor

GT GD C H L M O
offered /ˈɒf.ər/ = VERB: sunmak, vermek, teklif etmek, ikram etmek, arzetmek, adamak, açmak, ortaya çıkmak, bildirmek; USER: teklif, sunulan, sundu, sunulmaktadır, Gorunum

GT GD C H L M O
offspring /ˈɒf.sprɪŋ/ = NOUN: yavrular, döl, çoluk çocuk, ürün; USER: yavrular, yavru, yavruları, çocukları, döl

GT GD C H L M O
often /ˈɒf.ən/ = ADVERB: sık sık, çoğu kez, sıkça; USER: sık sık, genellikle, sık, çoğu, sıklıkla, sıklıkla

GT GD C H L M O
oh /əʊ/ = INTERJECTION: Aman!, O!, Ey!; USER: ey, aman, OH, ah, vay

GT GD C H L M O
old /əʊld/ = ADJECTIVE: eski, yaşlı, ihtiyar, eskimiş, önceki, bayat, tecrübeli, eskiden kalma, köhne, harika, pişkin, kart; NOUN: eski zamanlar; USER: eski, Alt, Old, yaşlı, eski bir, eski bir

GT GD C H L M O
on /ɒn/ = PREPOSITION: üzerinde, ile, üstünde, yönünde, esnasında; ADVERB: üstünde, durmadan, sürekli olarak; ADJECTIVE: yanık, devrede, sahnede, hazır; USER: üzerinde, ilgili, üzerine, hakkında, ile ilgili, ile ilgili

GT GD C H L M O
once /wʌns/ = NOUN: bir kere; ADVERB: bir kere, bir zamanlar, bir defa, eskiden; CONJUNCTION: hemen, olur olmaz, -ir -mez; USER: bir kere, bir zamanlar, bir defa, kez, bir kez, bir kez

GT GD C H L M O
one /wʌn/ = USER: one-, one, I, biri, tek, birisi, kimse, bir tane; PRONOUN: biri, birisi, kimse, olan, kişi; ADJECTIVE: tek, aynı; USER: bir, biri, tek, birini, tek bir, tek bir

GT GD C H L M O
ones /wʌn/ = NOUN: biri, tek, birisi, kimse, bir tane; USER: olanlar, olanları, olanlardan, olanlardır, olanların

GT GD C H L M O
only /ˈəʊn.li/ = ADVERB: sadece, yalnız, bir tek, daha, sırf, sade; ADJECTIVE: tek, ancak, biricik, ağırbaşlı, başhemşire vakarlı; CONJUNCTION: yalnız, ama, fakat; USER: sadece, yalnızca, tek, ancak, yalnız, yalnız

GT GD C H L M O
open /ˈəʊ.pən/ = ADJECTIVE: açık, serbest, dürüst, geniş, içten, karara bağlanmamış, ferah, kısık olmayan; VERB: açmak, açılmak, açtırmak, başlatmak, başlamak; USER: açık, açmak, açın, açmaya, açtığınızda

GT GD C H L M O
or /ɔːr/ = CONJUNCTION: veya, ya da, yoksa, yahut; NOUN: altın sarısı; USER: veya, ya da, ya, ve, yada, yada

GT GD C H L M O
organ /ˈɔː.ɡən/ = NOUN: organ, org, uzuv, kuruluş, alet, araç, örgüt; USER: organ, organı, organdır, organın, organıdır

GT GD C H L M O
orient /ˈɔː.ri.ənt/ = VERB: yönlendirmek, doğrultmak, yöneltmek, doğuya doğru yapmak; NOUN: şark, doğu, parıltı; ADJECTIVE: doğu, doğan, doğuya özgü; USER: şark, yönlendirmek, orient, by Orient, yönlendirin

GT GD C H L M O
other /ˈʌð.ər/ = PRONOUN: diğer, öteki, başkası; ADJECTIVE: başka, öteki, öbür, geçen, sonraki; ADVERB: başka türlü, başka biçimde, bundan başka; USER: diğer, başka, başka bir, öteki, öteki

GT GD C H L M O
our /aʊər/ = PRONOUN: bizim; USER: bizim, eden, our, Yazın, Yazın

GT GD C H L M O
out /aʊt/ = ADVERB: dışarı, dışarıda, dışarıya, çıkmış, bitmiş, kalmamış, açıkta, yüksek sesle; NOUN: çıkış; VERB: çıkarmak; ADJECTIVE: dışarıdaki, dış; USER: dışarı, üzerinden, out, Çıkış, dışında, dışında

GT GD C H L M O
outside /ˌaʊtˈsaɪd/ = ADVERB: dışında, dışarıda, dışarıya, dıştan, açık havada, haricen; PREPOSITION: dışında, dışına, ötesine, -den başka; NOUN: dış, dışarı, en fazla miktar, ileri uç bölgesi; ADJECTIVE: dış, dışarıda, dışarıdaki, harici, dış kaynaklı, maksimum, en çok; USER: dışında, dış, dışındaki, dışarıda, dışarıdan

GT GD C H L M O
over /ˈəʊ.vər/ = ADVERB: fazla, aşırı, üzerine, aşkın, üstünde, tekrar, her yerinden, daha, çok fazla, her yerine, gereğinden fazla, tepesinde, kalan, iyice, öteye, ötede, altını üstüne, yine, geçkin, öte, başkasına, tersine, adamakıllı; PREPOSITION: fazla, aşırı, üzerinde, üzerinden, boyunca, üstünde, üstüne, çok, üstün, karşıya, aracılığı ile, baştan sona, yüksek, öbür tarafa, hakkında; ADJECTIVE: bitmiş, sona ermiş; USER: üzerinde, üzerinden, fazla, içinde, üzerine

GT GD C H L M O
own /əʊn/ = PRONOUN: kendi; ADJECTIVE: öz, kendisinin; VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek; USER: kendi, ait, başına, öz, öz

GT GD C H L M O
owns /əʊn/ = VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek; USER: sahibi, sahip, sahiptir, sahibi olan, sahibidir, sahibidir

GT GD C H L M O
ox /ɒks/ = NOUN: öküz; USER: öküz, Ox, sığır, öküzü, öküzün

GT GD C H L M O
oxen /ɒks/ = NOUN: öküz; USER: öküz, sığır, öküzler, öküzleri, oxen

GT GD C H L M O
page /peɪdʒ/ = NOUN: sayfa, komi, içoğlanı, peyk, şövalye eğitimi alan çocuk; VERB: çağrı cihazını aramak, sayfa numarası vermek, otelde birini komiyle çağırttırmak; USER: sayfa, sayfası, sayfayı, sayfasında, Sayfanın

GT GD C H L M O
painful /ˈpeɪn.fəl/ = ADJECTIVE: acı, üzücü, zahmetli, can sıkıcı, eziyetli, yorucu, acıtan, ağrıtan; USER: acı, ağrılı, acı verici, acı bir, sancılı

GT GD C H L M O
pair /peər/ = NOUN: çift, eş, iki parçadan oluşan şey, arabanın iki atı; VERB: eşlemek, eşleşmek, çift olmak, çiftleştirmek, evlendirmek, çiftleşmek; USER: çift, çifti, bir çift, çiftinin, pair

GT GD C H L M O
park /pɑːk/ = NOUN: park, otopark, futbol sahası, spor alanı, koruma altına alınmış arazi; VERB: parketmek, koymak; USER: park, parkı, parkta, köyü, otopark

GT GD C H L M O
parting /ˈpɑː.tɪŋ/ = ADJECTIVE: ayrılık, veda, ayıran, bölen; NOUN: veda, ayrılma, ayırma çizgisi, ölme, saçı ayırma çizgisi; USER: ayrılık, ayrılırken, veda, parting, ayrılma

GT GD C H L M O
partridge /ˈpɑːtrɪdʒ/ = NOUN: keklik; USER: keklik, partridge, kekliklerin, Keklikli, kekliği,

GT GD C H L M O
party /ˈpɑː.ti/ = NOUN: parti, taraf, şahıs, grup, eğlence, ortak, davet, ekip, alem, hissedar, topluluk; USER: parti, taraf, partisi, partinin, şahıs

GT GD C H L M O
passes /pɑːs/ = VERB: geçmek, geçirmek, vermek, aşmak, devretmek; NOUN: geçiş, pas, geçme, izin, geçit, paso, giriş; USER: geçer, geçen, geçirir, geçtiği, geçmektedir

GT GD C H L M O
pattern /ˈpæt.ən/ = NOUN: model, kalıp, şablon, örnek, numune, patron, eşantiyon; ADJECTIVE: örnek, ideal; VERB: örnek almak, örneğe göre yapmak; USER: model, kalıp, desen, deseni, modeli

GT GD C H L M O
peace /piːs/ = NOUN: barış, huzur, rahat, sulh, sükunet, sessizlik; ADJECTIVE: barış; USER: barış, huzur, barışı, barışın, barışa

GT GD C H L M O
peaceful /ˈpiːs.fəl/ = ADJECTIVE: huzurlu, sakin, barışsever, uysal; USER: huzurlu, huzurlu bir, barışçıl, barışçı, sakin

GT GD C H L M O
pear /peər/ = NOUN: armut; USER: armut, pear

GT GD C H L M O
peasant /ˈpez.ənt/ = NOUN: köylü, cahil tip; ADJECTIVE: köylü, köy; USER: köylü, köylünün, köylülerin, rustik, köylüler

GT GD C H L M O
penny /ˈpen.i/ = NOUN: kuruş, peni, sent, metelik; USER: kuruş, Penny, kuruşa, bir kuruş, peni

GT GD C H L M O
people /ˈpiː.pl̩/ = NOUN: insanlar, halk, millet, herkes, ulus, elalem, aile fertleri, eller; VERB: insan yerleştirmek; USER: insanlar, kişi, insanların, insan, insanları, insanları

GT GD C H L M O
perfect /ˈpɜː.fekt/ = ADJECTIVE: mükemmel, kusursuz, tam, eksiksiz; VERB: mükemmelleştirmek, tamamlamak, kusursuz yapmak; NOUN: tamamlanmış geçmiş zamanlı fiil; USER: mükemmel, mükemmel bir, perfect, kusursuz, idealdir

GT GD C H L M O
perfume /ˈpɜː.fjuːm/ = NOUN: parfüm, güzel koku; VERB: parfüm sürmek, güzel koku vermek; USER: parfüm, Güzel kokular, Parfümler, Perfume, parfümü

GT GD C H L M O
pierce /pɪəs/ = VERB: delmek, işlemek, delik açmak, delip geçmek, nüfuz etmek, içinden geçmek; USER: delmek, delme, pierce, delmeyin, delip

GT GD C H L M O
pine /paɪn/ = NOUN: çam, ananas; VERB: özlemek, burnunda tütmek, erimek, zayıf düşmek, derdinden tükenmek; USER: çam, Pine, çam ağacı

GT GD C H L M O
pipers /ˈpīpər/ = NOUN: kavalcı, gaydacı; USER: Pipers,

GT GD C H L M O
piping /ˈpaɪ.pɪŋ/ = NOUN: borular, boru tesisatı, şeritler, kaval çalma, fitil, boru çalma, çalınan melodi, kulak tırmalayıcı ses; ADJECTIVE: kulak tırmalayıcı, kaval çalan, çok, üfleyerek ses çıkaran, cırlak, huzur veren; USER: boru tesisatı, borular, boru, Borulama, piping

GT GD C H L M O
pistol /ˈpɪs.təl/ = NOUN: tabanca, atıcı, nişancı; USER: tabanca, pistol, tabancası, Tabancanın, silah

GT GD C H L M O
place /pleɪs/ = NOUN: yer, sıra, mekân, ev, basamak, yerleşim yeri, mahal, mevki, hane, makam, statü, iş, sorumluluk; VERB: yerleştirmek, koymak, oturtmak, vermek, yerini belirlemek, yatırım yapmak, yatırmak, ısmarlamak, görevlendirmek, yazdırmak; USER: yer, bir yer, yerde, yeri, place

GT GD C H L M O
plain /pleɪn/ = ADJECTIVE: düz, sade, yalın, açık, net, desensiz, dürüst, çirkin, süssüz, gösterişsiz, su katılmamış, engebesiz; NOUN: ova, düzlük; ADVERB: sade bir biçimde, yalın bir dille; USER: düz, Kayar, sade, düz bir, ova

GT GD C H L M O
playing /pleɪ/ = NOUN: oynama, çalma; USER: oynama, oynarken, oyun, oynamak, oynamaya

GT GD C H L M O
pleading /pliːd/ = USER: yalvaran, rica, yalvararak, iddia, yalvarma

GT GD C H L M O
please /pliːz/ = VERB: memnun etmek, hoşnut etmek, hoşuna gitmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak; USER: lütfen, edin, geçiniz, edebilirsiniz, ulaşabilirsiniz, ulaşabilirsiniz

GT GD C H L M O
pleased /pliːzd/ = ADJECTIVE: memnun, hoşnut, keyifli; USER: memnun, mutluluk, mutluyuz, memnuniyet, memnunuz

GT GD C H L M O
pleasure /ˈpleʒ.ər/ = NOUN: zevk, keyif, haz, memnuniyet, sevinç, istek, irade; USER: zevk, keyfi, keyif, bir zevk, zevki

GT GD C H L M O
poor /pɔːr/ = ADJECTIVE: kötü, yoksul, zayıf, fakir, zavallı, az, verimsiz, sefil, perişan, çorak, fena, düşkün, naçizane; NOUN: sefil, garip; USER: kötü, yoksul, zayıf, fakir, düşük

GT GD C H L M O
popping /ˈpɪlˌpɒp.ɪŋ/ = VERB: patlamak, patlatmak, sokuvermek, ateş etmek, ateşlemek, pat diye sormak, çabucak giymek, rehine koymak, çıtçıtlamak, çıtçıtla iliklemek; USER: haşhaş, popping, patlama, gelmeyip, patlıyor

GT GD C H L M O
possessing /pəˈzes/ = USER: sahip, haiz, sahip olan, taşıyan

GT GD C H L M O
pout /paʊt/ = VERB: surat asmak, somurtmak, dudak bükmek, surat etmek, darılmak, dudaklarını uzatmak; NOUN: surat asma, dudak bükme, somurtma, mezgit türünden bir balık, kafasını şişiren balık; USER: surat asmak, surat asma, somurtma, somurtmak, dudak bükme

GT GD C H L M O
power /paʊər/ = NOUN: güç, enerji, iktidar, kuvvet, yetki, üs, otorite, yetenek, derman, takât; VERB: güç sağlamak, çalıştırmak, elektrik vermek; USER: güç, gücü, gç, elektrik, enerji

GT GD C H L M O
powers /paʊər/ = NOUN: güç, enerji, iktidar, kuvvet, yetki, üs, otorite, yetenek, derman, takât; USER: güçler, yetkileri, güçleri, güçlerin, yetki

GT GD C H L M O
praises /preɪz/ = NOUN: övgü, övme; VERB: övmek, methetmek, şükretmek; USER: övgü, övgüler, övüyor, övgüyle, göklere

GT GD C H L M O
praising /preɪz/ = NOUN: övme; USER: övme, öven, övgüde, övmek, övdüğü

GT GD C H L M O
pray /preɪ/ = VERB: dua etmek, namaz kılmak, ibadet etmek, yalvarmak, rica etmek, af dilemek; USER: dua etmek, dua, dua ediyorum, dua et, namaz

GT GD C H L M O
prayer /preər/ = NOUN: dua, namaz, ibadet, duacı, yalvarma, rica, dilekçe, ibadet eden kimse; USER: dua, namaz, namazı, ibadet, duası

GT GD C H L M O
prepare /prɪˈpeər/ = VERB: hazırlamak, hazırlık yapmak, düzmek; USER: hazırlamak, hazırlanmak, hazırlanması, hazırlar, hazırlık

GT GD C H L M O
presence /ˈprez.əns/ = NOUN: varlık, hazır bulunma, huzur, varoluş, yapı, tavır, ön, protokol görevlileri; USER: varlık, varlığı, varlığını, varlığında, varlığının

GT GD C H L M O
prettiest /ˈprɪti/ = ADJECTIVE: güzel, hoş, sevimli, hayli, cici, zarif; USER: güzel, güzeli, prettiest,

GT GD C H L M O
prickle /ˈprɪk(ə)l/ = VERB: karıncalanmak, batırmak, iğnelemek; NOUN: diken, sivri uç, karıncalanma, iğnelenme; USER: karıncalanmak, prickle, yumuşatmıştır, iğnelemek, diken,

GT GD C H L M O
priest /priːst/ = NOUN: rahip, papaz, keşiş; USER: rahip, papaz, rahibi, rahibin, papazı

GT GD C H L M O
prime /praɪm/ = ADJECTIVE: asal, başlıca, birincil, baş, ilk, en önemli; NOUN: asal sayı, başlangıç, en güzel zaman, gençlik; VERB: tulumbaya su koymak, ağızotu koymak; USER: asal, ana, Başbakan, birinci sınıf, birinci sınıf bir

GT GD C H L M O
prince /prɪns/ = NOUN: prens, şehzade, hükümdar; USER: prens, prince, prensi, prensin, prense

GT GD C H L M O
printed /ˈprɪn.tɪd/ = ADJECTIVE: basılı, basılmış, matbu; USER: basılı, baskılı, yazdırılır, yazdırılan, basılmış, basılmış

GT GD C H L M O
proceeding /prəˈsiːd/ = USER: işlem, devam, geçmeden, devam etmeden, başlamadan

GT GD C H L M O
proclaim /prəˈkleɪm/ = VERB: duyurmak, ilan etmek, bildirmek, beyan etmek; USER: ilan etmek, ilan, ilân, duyurmak

GT GD C H L M O
prophets /ˈprɒf.ɪt/ = NOUN: Hazreti Muhammed; USER: peygamberler, peygamber, peygamberlerin, peygamberleri, peygamberlere

GT GD C H L M O
prove /pruːv/ = VERB: kanıtlamak, ispatlamak, göstermek, ispat etmek, denemek, ortaya koymak, çıkmak, sınamak, sağlamasını yapmak, tecrübe etmek, anlaşılmak; USER: kanıtlamak, ispat, kanıtlayabilirim, ispatlamak, kanıtlamaya

GT GD C H L M O
pudding /ˈpʊd.ɪŋ/ = NOUN: puding; USER: puding, muhallebi, pudding, pudingi

GT GD C H L M O
pull /pʊl/ = NOUN: çekme, çekim, çekiş, torpil, asılma, kürek çekme; VERB: çekmek, gelmek, asılmak, girmek, kalkmak, çevirmek; USER: çekme, çekin, çekmek, pull, doğru çekin

GT GD C H L M O
pure /pjʊər/ = ADJECTIVE: saf, temiz, salt, katıksız, sade, arı, katkısız, sırf, safkan, katışıksız, pak, lekesiz, teorik, kuramsal, namuslu; USER: saf, saf bir, pure, temiz, salt

GT GD C H L M O
put /pʊt/ = VERB: koymak, yerleştirmek, sokmak, atmak, bırakmak, kurmak, tıkmak, yüklemek; ADJECTIVE: sabit, hareketsiz; NOUN: hamle, yatırma; USER: koymak, koydu, koyun, koyabilirsiniz, yerleştirmek, yerleştirmek

GT GD C H L M O
quake /kweɪk/ = NOUN: deprem, sarsıntı, zelzele, titreme; VERB: titremek, sarsılmak, sallanmak; USER: deprem, quake, depremin, depremden, depreme

GT GD C H L M O
radiant /ˈreɪ.di.ənt/ = ADJECTIVE: parlak, radyant, ışık saçan, göz alıcı, ışıl ışıl, ışın yayan, ısı yayan, mutluluk saçan; NOUN: ışıma merkezi, saçılma noktası, ısı merkezi; USER: parlak, radyant, parlak bir, radyan, ışıma

GT GD C H L M O
rage /reɪdʒ/ = NOUN: öfke, moda, hiddet, hırs, gazap, kudurma, köpürme, tutku, arzu, galeyan, rağbette olan şey; VERB: köpürmek, kudurmak, sinirinden kudurmak, şiddetli olmak, şiddetli esmek; USER: öfke, rage, öfke olduğunu, öfkeyle, moda

GT GD C H L M O
rain /reɪn/ = NOUN: yağmur, rahmet; VERB: yağmur yağmak, yağmak, yağdırmak, yağmuruna tutmak, şakır şakır akmak; USER: yağmur, yağmura, yağmurlu, yağmurda, rain

GT GD C H L M O
raise /reɪz/ = VERB: yükseltmek, artırmak, kaldırmak, yetiştirmek, toplamak, büyütmek, ayağa kaldırmak, dikmek, beslemek; NOUN: zam, artış, yükselme; USER: yükseltmek, artırmak, kaldırın, toplamak, zam

GT GD C H L M O
raising /rāz/ = NOUN: kaldırma, yükselen, kabartma; USER: kaldırma, yükselterek, yetiştirme, yükseltilmesi, yükseltmek

GT GD C H L M O
rank /ræŋk/ = NOUN: rütbe, sıra, derece, sınıf, aşama, dizi, saf, tabaka; VERB: sayılmak; ADJECTIVE: tam, kokuşmuş, kaba; USER: rütbe, sıralaması, Değerlendiren, sıralayınız, sıralamak

GT GD C H L M O
re /riː/ = PREPOSITION: dair, falan, filanca, hakkında; USER: yeniden, tekrar, re, re

GT GD C H L M O
really /ˈrɪə.li/ = ADVERB: gerçekten, aslında, cidden, sahiden, gayet, kesinlikle, kesin olarak, mutlâka; USER: gerçekten, çok, alınarak, gerçekten çok, aslında, aslında

GT GD C H L M O
receive /rɪˈsiːv/ = VERB: almak, çekmek, kabul etmek, karşılamak, teslim almak, ağırlamak, uğramak, parasını almak, evsahipliği yapmak, kaldırmak, başına gelmek, aşai rabbani ayininde ekmek ve şarap almak; USER: almak, alırsınız, alabilirsiniz, alma, almaya

GT GD C H L M O
reconciled /ˈrek.ən.saɪl/ = VERB: uzlaştırmak, bağdaştırmak, barıştırmak, aralarını bulmak, uydurmak, arabuluculuk etmek, kiliseyi yeniden temizlemek, ara bulmak; USER: uzlaşma, mutabakat, barışık, mutabakatı, uzlaştırılması

GT GD C H L M O
red /red/ = NOUN: kırmızı, kızıl, borç, kızılderili, borçlu bakiye; ADJECTIVE: kırmızı, kırmızı, kızıl, kızarmış, al, kızgın, komünist, kızıl saçlı, kızılderili, solcu, kızıl tüylü; USER: kırmızı, red, kırmızı bir, kızıl

GT GD C H L M O
redeem /rɪˈdiːm/ = VERB: kurtarmak, ödemek, para verip kurtarmak, fidye verip kurtarmak, telâfi etmek, amorti etmek, tutmak, yerine getirmek, günahını bağışlatmak; USER: kurtarmak, redeem, itfa, ödemesi, bedelini ödedim

GT GD C H L M O
redeeming /rɪˈdiːm/ = VERB: kurtarmak, ödemek, para verip kurtarmak, fidye verip kurtarmak, telâfi etmek, amorti etmek, tutmak, yerine getirmek, günahını bağışlatmak; USER: kurtarıcı, redeeming, geri ödemesinde

GT GD C H L M O
reign /reɪn/ = NOUN: egemenlik, saltanat, hükümdarlık, saltanat dönemi; VERB: hüküm sürmek, saltanat sürmek, egemen olmak; USER: saltanatı, hüküm, saltanat, egemenlik, hakim

GT GD C H L M O
reigns /reɪn/ = NOUN: egemenlik, saltanat, hükümdarlık, saltanat dönemi; USER: Abdülmecid, hüküm sürer, saltanatları, hakimdir, reigns

GT GD C H L M O
reindeer /ˈreɪn.dɪər/ = NOUN: ren geyiği, ren; USER: ren geyiği, reindeer, geyik, ren, geyiği

GT GD C H L M O
rejoice /rɪˈdʒɔɪs/ = VERB: sevinmek, neşelenmek, sevindirmek, keyiflenmek, keyif vermek, memnun etmek; USER: sevinmek, sevinirler, sevinç, seviniyorum, seviniyoruz

GT GD C H L M O
repeat /rɪˈpiːt/ = NOUN: tekrar, tekrarlama, yineleme, nakarat, tekrar edilen şey; VERB: tekrarlamak, yinelemek, tekrar etmek, yinelenmek, ezberden okumak, ağzına gelmek, aralıksız ateş etmek; USER: tekrar, tekrarlayın, tekrarlamak, yineleyin, yinelemek

GT GD C H L M O
rest /rest/ = NOUN: dinlenme, kalan, gerisi, geri, rahat, es, uyku, artık, dinlenme yeri; VERB: dinlenmek, dinlendirmek, uyumak; USER: dinlenme, kalan, geri kalanı, kalanı, geri kalan

GT GD C H L M O
revealing /rɪˈviː.lɪŋ/ = ADJECTIVE: açıklayıcı, açık, dekolte, anlamlı; USER: açıklayıcı, ortaya, açığa, ifşa, açıklamadan

GT GD C H L M O
reverently /ˈrev.ər.ənt/ = USER: saygıyla, saygılı, saygılı bir, reverently, çok saygılı

GT GD C H L M O
rhyme /raɪm/ = NOUN: kafiye, uyak, kısa şiir; VERB: uyaklı olmak, kafiye yapmak, kafiyeli yazmak, kafiyeli söylemek; USER: kafiye, kafiyeli, uyak, rhyme, kafiye oluşturmayana

GT GD C H L M O
richly /ˈrɪtʃ.li/ = ADVERB: zengince, bol bol, tamamen, adamakıllı; USER: zengince, bol bol, zengin, zengin bir, zengin bir şekilde

GT GD C H L M O
ride /raɪd/ = VERB: binmek, binmek, arabaya binmek, yüzmek, geçmek, taşımak, arabayla gezmek, süzülmek; NOUN: gezinti, binme, dolaşma, gezinti yolu; USER: binmek, yolculuğu, yolculuk, sürmek, sürüş

GT GD C H L M O
right /raɪt/ = ADVERB: doğru, sağa, tam, sağda, sağdan, yolunda, düzgün, tam olarak, dosdoğru, gayet, doğrudan doğruya, cidden; NOUN: sağ, hak, sağ taraf, gerçek, doğruluk, düzen; ADJECTIVE: sağ, doğru, haklı, dik, en uygun, düz, gerçek, yasal, dürüst, sağlıklı, dik açılı, düzenli; VERB: düzeltmek, doğrultmak, dik konuma getirmek, haklı çıkarmak, telâfi etmek, çeki düzen vermek, derleyip toplamak, itibarını iade etmek; USER: doğru, sağ, hakkı, sağa, hak

GT GD C H L M O
righteousness /ˈraɪ.tʃəs/ = NOUN: doğruluk, dürüstlük, doğruculuk; USER: doğruluk, doğruluğu, dürüstlük, doğruluğun, salih

GT GD C H L M O
ring /rɪŋ/ = NOUN: halka, ring, yüzük, zil sesi, çember, çalma sesi, çete, çan sesi, hale, izlenim; VERB: çalmak, çevrelemek; USER: halka, halkası, ring, zil, yüzük

GT GD C H L M O
ringers /ˈrɪŋə/ = NOUN: çancı, zangoç, çanlı araba, çıngıraklı araba, tıpatıp benzeri, demir halka; USER: zilleri, Zil sesleri,

GT GD C H L M O
ringing /rɪŋ/ = NOUN: çınlama, çan sesi; ADJECTIVE: çalan, çınlayan; USER: çınlama, çalan, zil, sesleri, zil sesi

GT GD C H L M O
rings /rɪŋ/ = NOUN: halka, ring, yüzük, zil sesi, çember, çalma sesi, çete, çan sesi, hale, izlenim; VERB: çalmak, çevrelemek; USER: halkalar, halkaları, yüzük, Yüzükler, halka

GT GD C H L M O
rise /raɪz/ = NOUN: artış, yükseliş, neden, yükselme, çıkma; VERB: yükselmek, kalkmak, çıkmak, yükseltmek, doğmak, doğmak, artmak; USER: artış, yükselmeye, artmaya, yükselmesi, yükselecek

GT GD C H L M O
risen /raɪz/ = USER: yükseldi, arttı, artmıştır, yükselmiştir, artış

GT GD C H L M O
rising /ˈraɪ.zɪŋ/ = ADJECTIVE: yükselen, doğan, çıkan, gelişen; NOUN: artış, yükseliş, yükselme, ayaklanma, isyan, doğuş, çıkış, doğma; USER: yükselen, artan, artıyor, yükseliyor, artış

GT GD C H L M O
road /rəʊd/ = NOUN: yol, karayolu, cadde, demiryolu, maden geçidi, demirleme yeri; USER: yol, yolda, road, yolun, yolu

GT GD C H L M O
rocks /rɒk/ = NOUN: taşaklar; USER: kayalar, kayaçlar, kayaların, kayaçların, kaya

GT GD C H L M O
room /ruːm/ = NOUN: oda, yer, boş yer, neden; VERB: oturmak, kalmak; USER: oda, odası, odada, room, odasında, odasında

GT GD C H L M O
round /raʊnd/ = ADJECTIVE: yuvarlak, küresel, tam; ADVERB: boyunca, etrafına, çepeçevre; NOUN: tur, daire, raund, dizi; PREPOSITION: etrafında, çevresinde; USER: yuvarlak, yuvarlamak, turu, tamamlayabilirler, tamamlamak

GT GD C H L M O
royal /ˈrɔɪ.əl/ = ADJECTIVE: kraliyet, royal, asil, krala ait, muhteşem, krallara lâyık, prens gibi; NOUN: kraliyet ailesinden kimse, kontra babafingo direği, büyük tabaka kâğıt; USER: kraliyet, royal, arı, kral, asil

GT GD C H L M O
rude /ruːd/ = ADJECTIVE: kaba, terbiyesiz, kaba saba, nezaketsiz, edepsiz, saygısız, haşin, işlenmemiş, ilkel, cahil, engebeli, ham, gürbüz, sapasağlam, vahşi, tümsekli, hantal, beceriksiz, kabataslak, kabaca yapılmış, kulağı tırmalayan, bet; USER: kaba, kaba bir, terbiyesiz

GT GD C H L M O
rules /ruːl/ = NOUN: kurallar, tüzük; USER: kurallar, kuralları, kurallara, kurallarını, kurallarına

GT GD C H L M O
running /ˈrʌn.ɪŋ/ = NOUN: çalışma, koşma, koşu, işletme; ADJECTIVE: akan, koşan, akar, işleyen, sürekli, cari, arka arkaya, koşarak yapılan; USER: çalışma, koşu, koşma, çalışan, çalıştıran

GT GD C H L M O
s = USER: s, ler, lar, temizle, larındaki

GT GD C H L M O
sacrifice /ˈsæk.rɪ.faɪs/ = NOUN: kurban, fedakârlık, özveri, feda etme, zarar, tanrıya sunma, kayıp; VERB: kurban etmek, feda etmek, zararına satmak, kıymak, fedakârlıkta bulunmak; USER: kurban, feda, ödün, fedakarlık, fedakârlık

GT GD C H L M O
sad /sæd/ = ADJECTIVE: üzücü, üzgün, hüzünlü, acı, acıklı, hazin, üzüntülü, mahzun, kasvetli, acılı, iç karartıcı, koyu, hamur olmuş, iflah olmaz, adam olmaz; USER: üzücü, üzgün, hüzünlü, sad, üzücü bir

GT GD C H L M O
said /sed/ = ADJECTIVE: bahsedilen, adı geçen, denilen; USER: adı geçen, dedi, söyledi, söylediğim, belirtti, belirtti

GT GD C H L M O
sailing /ˈseɪ.lɪŋ/ = NOUN: yelkencilik, yelken sporu, denize açılma, gemi yolculuğu; USER: yelkencilik, yelken, Sailing, yelkenli, seyir

GT GD C H L M O
saint /seɪnt/ = NOUN: aziz, evliya; ADJECTIVE: kutsal; VERB: aziz kabul etmek, azizler mertebesine çıkarmak; USER: aziz, saint, azizi, azize, evliya

GT GD C H L M O
sake /seɪk/ = NOUN: hatır; USER: hatır, uğruna, aşkına, adına, iyiliği

GT GD C H L M O
salvation /sælˈveɪ.ʃən/ = NOUN: kurtuluş, kurtarma, selamet, kurtulma, kurtarılma, günahlardan kurtulma; USER: kurtuluş, kurtuluşu, kurtuluşa, kurtuluşun, salvation

GT GD C H L M O
same /seɪm/ = ADJECTIVE: aynı, benzer, tıpkı, farksız, farketmez; USER: aynı, benzer, benzer

GT GD C H L M O
satan = USER: şeytan, satan, şeytanın, şeytanı,

GT GD C H L M O
save /seɪv/ = VERB: kurtarmak, korumak, tasarruf etmek, biriktirmek, tutmak; NOUN: kurtarma; PREPOSITION: hariç, dışında, haricinde; CONJUNCTION: hariç, dışında, haricinde; USER: kurtarmak, kaydetmek, tasarruf, kaydedin, kaydedebilirsiniz

GT GD C H L M O
savior /ˈseɪ.vjər/ = NOUN: kurtarıcı; USER: kurtarıcı, kurtarıcısı, savior, kurtarıcım, Kurtarıcımız

GT GD C H L M O
saw /sɔː/ = NOUN: testere, bıçkı, atasözü; VERB: testere ile kesmek, bıçkı ile kesmek; USER: testere, gördüm, gördü, gördük, gördüğümüz, gördüğümüz

GT GD C H L M O
say /seɪ/ = NOUN: söz, laf, son söz; VERB: söylemek, demek, etmek, bildirmek, okumak, tekrarlamak, farzetmek, varsaymak; USER: demek, söylemek, söylüyor, söylüyorlar, söyleyebilirim, söyleyebilirim

GT GD C H L M O
school /skuːl/ = NOUN: okul, ekol, mektep, tarz, okul binası, balık sürüsü, okul çalışanları ve öğrencileri; VERB: okula göndermek, yetiştirmek, eğitmek, öğretmek, ders vermek, terbiye etmek, alıştırmak; USER: okul, Okulun, okula, okulu, okulda

GT GD C H L M O
scorn /skɔːn/ = NOUN: küçümseme, hor görme, küçümsenen şey; VERB: küçümsemek, hor görmek, kuçük görmek, aşağılamak; USER: küçümseme, küçümsemek, hor, küçümseyen, scorn

GT GD C H L M O
sealed /siːld/ = ADJECTIVE: kapalı, mühürlü, gizli, belirlenmiş; USER: kapalı, mühürlü, Contasız, sızdırmaz, mühürlenmiş

GT GD C H L M O
season /ˈsiː.zən/ = NOUN: sezon, mevsim, zaman, vakit; VERB: kurutmak, alıştırmak, alışmak, kurumak, tatlandırmak, baharatını katmak, çeşni katmak, terbiyelemek, yumuşatmak, olgunlaştırmak, olgunlaşmak; USER: sezon, sezonun, sezonunda, sezonu, Bu sezon

GT GD C H L M O
seated /ˈsiː.tɪd/ = ADJECTIVE: oturmuş, kişilik, kişilik, oturaklı; USER: oturmuş, oturmak, oturan, oturduğundan, oturana

GT GD C H L M O
second /ˈsek.ənd/ = NOUN: ikinci, saniye, an, yardımcı, destek, nota aralığı, ikinci olan kimse, düello şahidi, boksör yardımcısı; ADJECTIVE: ikinci, öbür, ikinci dereceli; VERB: yardım etmek, desteklemek, destek vermek, göreve getirmek; USER: ikinci, saniye, ikinci bir, saniyede, ikincisi

GT GD C H L M O
see /siː/ = VERB: görmek, anlamak, bakmak, görüşmek, seyretmek, uğurlamak, yolcu etmek, sezmek, farketmek, göz önüne almak, görüp geçirmek; NOUN: papalık, piskoposluk; USER: görmek, bkz, bakın, bakınız, göremeyecek, göremeyecek

GT GD C H L M O
seek /siːk/ = VERB: aramak, araştırmak, istemek, çıkarmaya çalışmak, peşinde koşmak, uğraşmak, aranmak, kazanmaya çalışmak, öğrenmeye çalışmak; USER: aramak, aramaya, talep, arama, bulmak

GT GD C H L M O
seeker /ˈsiː.kər/ = NOUN: arayan, arayıcı, arayan kimse, sonda; USER: arayan, arayanlar, arayanlar için, Arayıcı, seeker

GT GD C H L M O
seemed /sēm/ = VERB: görünmek, gibi görünmek, benzemek, gibi gelmek, gibi gözükmek; USER: görünüyordu, gibiydi, gibi görünüyordu, görünen, geldi

GT GD C H L M O
seen /siːn/ = VERB: görmek, anlamak, bakmak, görüşmek, seyretmek, uğurlamak, yolcu etmek, sezmek, farketmek, göz önüne almak, görüp geçirmek; USER: görüldü, görülen, görülme, görülme tarihi, görülmektedir

GT GD C H L M O
sees /siː/ = VERB: görmek, anlamak, bakmak, görüşmek, seyretmek, uğurlamak, yolcu etmek, sezmek, farketmek, göz önüne almak, görüp geçirmek; NOUN: papalık, piskoposluk; USER: görür, görüyor, gördüğü, gören, görmektedir

GT GD C H L M O
seized /siːz/ = VERB: ele geçirmek, kaçırmamak, yakalamak, el koymak, almak, kavramak, tutmak, kapmak, takılmak, zaptetmek, benimsemek, tutukluk yapmak, gaspetmek, anlamak, tutuklamak, kabullenmek, ganimet almak, yapışmak, havada kapmak; USER: ele, ele geçirilen, ele geçirdi, el, ele geçirildi

GT GD C H L M O
send /send/ = VERB: göndermek, yollamak, atmak, fırlatmak, etmek, sokmak, yayın yapmak, sevketmek, coşturmak; USER: göndermek, gönderin, gönderebilirsiniz, gönder, gönderebilir

GT GD C H L M O
sent /sent/ = VERB: göndermek, yollamak, atmak, fırlatmak, etmek, sokmak, yayın yapmak, sevketmek, coşturmak; USER: gönderdi, gönderilen, gönderdiğiniz, gönderilir, gönderilecektir

GT GD C H L M O
seven /ˈsev.ən/ = USER: seven-, seven, yedili; USER: yedi, seven, seven

GT GD C H L M O
seventh /ˈsev.ənθ/ = NOUN: yedinci, yedide bir; ADJECTIVE: yedinci, yedide bir; USER: yedinci, yedincisi, yedincisi

GT GD C H L M O
sever /ˈsev.ər/ = VERB: kesmek, ayırmak, bölmek, ayrılmak, yarmak, paylaştırmak, kopmak; USER: kesmek, sever, koparmaya, koparmak, ayırmak

GT GD C H L M O
shall /ʃæl/ = VERB: -ecek, -acak, -meli; USER: eder, olur, olur

GT GD C H L M O
shalt /ʃalt/ = USER: tutacaksın, shalt, kalktı,

GT GD C H L M O
shares /ʃeər/ = VERB: paylaşmak, bölüşmek, katılmak, iştirak etmek, ortak kullanmak; NOUN: pay, hisse, hisse senedi, katılım, sermaye payı, kâr payı, saban demiri; USER: hisse, hisselerinin, hisseleri, payları, pay

GT GD C H L M O
sharp /ʃɑːp/ = ADJECTIVE: keskin, net, sivri, sert, kesici, diyez, şiddetli, zeki, ince, bariz, uyanık; ADVERB: tam; USER: keskin, keskin bir, net, sivri, sert

GT GD C H L M O
shed /ʃed/ = NOUN: kulübe, sundurma, baraka, hangar, ahır, odunluk; VERB: dökmek, akıtmak, değiştirmek, sıyrılmak, yaymak, ışık tutmak, sızdırmamak, çıkarıp atmak; USER: kulübe, dökmek, döken, tutacak, tutmak

GT GD C H L M O
sheep /ʃiːp/ = NOUN: koyun, koyun gibi tip, ezik kimse, süklüm püklüm tip; USER: koyun, sheep, koyunlar, koyunların, koyunu

GT GD C H L M O
shelter /ˈʃel.tər/ = NOUN: barınak, sığınak, siper, sundurma; VERB: barındırmak, korunmak, barınmak, korumak, saklamak, yatırmak; USER: barınak, barınma, sığınak, barınağı, sığınma

GT GD C H L M O
shepherds /ˈʃep.əd/ = NOUN: Hazreti İsa; USER: çobanlar, çoban, çobanlara, çobanların, çobanları

GT GD C H L M O
shine /ʃaɪn/ = NOUN: parlaklık, cila; VERB: parlamak, parlatmak, sivrilmek, ışık saçmak, parıldamak, ışıldamak, cilalamak, ışımak; USER: parlaklık, parlamaya, parlayacak, parlak, parlıyor

GT GD C H L M O
shineth = USER: parlar,

GT GD C H L M O
shining /ʃaɪn/ = ADJECTIVE: parlayan, parlak, ışıldayan, ışıltılı, ışıl ışıl, ışık saçan, olağanüstü; NOUN: parlama, ışıldama, ışıltı; USER: parlayan, parlak, parlıyor, parlayan bir, parlıyordu

GT GD C H L M O
shiny /ˈʃaɪ.ni/ = ADJECTIVE: parlak, eskimiş, parlamış; USER: parlak, parlak bir, shiny

GT GD C H L M O
ships /ʃɪp/ = NOUN: gemi, tekne, uzay gemisi; VERB: göndermek, nakletmek, gemiye bindirmek, gemi ile yollamak, kürekleri içeri almak, tayfa olarak almak, gemiye binmek, tayfa olmak, su almak, yerine takmak; USER: gemi, gönderim süresi, gönderim, süresi, gemileri

GT GD C H L M O
shone /ʃɒn/ = VERB: parlamak, parlatmak, sivrilmek, ışık saçmak, parıldamak, ışıldamak, cilalamak, ışımak; USER: parlıyordu, parladı, parlayan, shone

GT GD C H L M O
shoots = NOUN: sürgün, çekim, atış, vurma, ateş etme, atma, vuruş, filiz, av, fotoğraf çekme, fışkın, avlak, budak, mesafe, şiddetli akıntı, füze fırlatma, keresteyi rendeleme; USER: sürgünler, çekimleri, sürgün, vuruyor, sürgünlerin

GT GD C H L M O
should /ʃʊd/ = USER: should-, should, ise, -meli, -meliydi, -malıydı; USER: -meli, gerekir, gerektiği, olmalıdır, gereken, gereken

GT GD C H L M O
shout /ʃaʊt/ = VERB: bağırmak, haykırmak, seslenmek, bağırarak söylemek; NOUN: bağırma, bağırış, ses; USER: bağırmak, not, bağırmaya, haykırmak, haykıracak

GT GD C H L M O
shouted /ʃaʊt/ = VERB: bağırmak, haykırmak, seslenmek, bağırarak söylemek; USER: diye bağırdı, bağırdı, bağırdım, haykırdı

GT GD C H L M O
show /ʃəʊ/ = VERB: göstermek, gösterilmek, kanıtlamak, sergilemek, görünmek, ibraz etmek, açıklamak; NOUN: gösteri, gösteriş, şov, teşhir, sergi; USER: göstermek, göster, gösterin, göstermektedir

GT GD C H L M O
showed /ʃəʊ/ = VERB: göstermek, gösterilmek, kanıtlamak, sergilemek, görünmek, açıklamak, ibraz etmek, belli etmek, belli olmak, meydana çıkarmak, öğretmek, dışa vurmak, renk vermek, sahnelemek, delâlet etmek, gösterimde olmak, kendini göstermek, belirtmek; USER: gösterdi, göstermiştir, göstermektedir, gösteren, gösteriyordu

GT GD C H L M O
shown /ʃəʊn/ = VERB: göstermek, gösterilmek, kanıtlamak, sergilemek, görünmek, açıklamak, ibraz etmek, belli etmek, belli olmak, meydana çıkarmak, öğretmek, dışa vurmak, renk vermek, sahnelemek, delâlet etmek, gösterimde olmak, kendini göstermek, belirtmek; USER: gösterilir, gösterilen, gösterildiği, gösterilecek, gösterilmiştir

GT GD C H L M O
side /saɪd/ = NOUN: yan, taraf, kenar, takım, bölüm, hava, kıyı, böğür; ADJECTIVE: yan, yanındaki, yandaki, ikincil; USER: yan, tarafında, tarafı, tarafındaki, tarafta

GT GD C H L M O
sighing /saɪ/ = VERB: ah etmek, iç çekmek; USER: içini, içini çekerek, iç çekişi, iç çekiyor, iç çeken

GT GD C H L M O
sight /saɪt/ = NOUN: görüş, görme, manzara, görüntü, göz, görünüm, görünüş, görme yeteneği, nişangâh, ibraz; VERB: görmek, bakmak; USER: görüş, görme, manzara, görünürde, bakışta, bakışta

GT GD C H L M O
sign /saɪn/ = VERB: imzalamak, imza atmak, işaretlemek, belirtmek, işaret etmek; NOUN: işaret, iz, tabela, burç, nişan, alâmet, gösterge; USER: imzalamak, oturum, kayıt, giriş, oturum açın

GT GD C H L M O
signs /sīn/ = NOUN: işaret, iz, tabela, burç, nişan, alâmet, gösterge, belirti; VERB: imzalamak, imza atmak, işaretlemek, belirtmek; USER: işaretleri, işaretler, işaret, belirtileri, belirti

GT GD C H L M O
silent /ˈsaɪ.lənt/ = ADJECTIVE: sessiz, suskun, içten içe güdülen, yazıldığı halde okunmayan, içinden okunan; USER: sessiz, sessiz bir, silent, suskun, suskun

GT GD C H L M O
silently /ˈsaɪ.lənt/ = ADVERB: sessizce; USER: sessizce, sessiz, sessiz bir

GT GD C H L M O
silver /ˈsɪl.vər/ = NOUN: gümüş, gümüş rengi, gümüş para, gümüş eşya, gümüş çatal bıçak takımı; VERB: gümüş kaplamak, gümüşlemek, sırlamak, beyazlamak, ağarmak, gümüş rengine boyamak; USER: gümüş, Silver, siyah, gümüş rengi

GT GD C H L M O
sin /sɪn/ = NOUN: günah, suç, kabahat; VERB: günah işlemek, suç işlemek; USER: günah, sin, günahın, günahı, günahtır

GT GD C H L M O
since /sɪns/ = ADVERB: beri, bu yana, o zamandan beri; CONJUNCTION: madem, olalı, edeli, mademki, yapalı, -den beri, -dığı için; PREPOSITION: -den beri, -den itibaren, -den bu yana; USER: beri, bu yana, yana, tarihi, olma tarihi, olma tarihi

GT GD C H L M O
sing /sɪŋ/ = VERB: söylemek, şarkı söylemek, ötmek, şakımak, okumak, çınlamak, ıslık gibi ses çıkarmak, uğuldamak, çağırmak, vızıldamak, vınlamak; NOUN: şarkı söyleme; USER: şarkı söylemek, söylemek, şarkı, söylemeye, şarkı söylemeye

GT GD C H L M O
singers /ˈsɪŋ.ər/ = NOUN: şarkıcı, aşık, ötücü kuş, şantöz; USER: şarkıcılar, şarkıcı, Singers, şarkıcıları, şarkıcıların

GT GD C H L M O
singin = USER: singin, şarkı söylüyorum, şarkı söylüyorlar, şarkı söylüyor, söyleyeme

GT GD C H L M O
singing /sɪŋ/ = NOUN: şarkı söyleme, şan, şarkıcılık, ötüş, ötme, uğultu, çınlama, şakıma; USER: şan, şarkı, şarkı söylüyor, söyleyerek, şarkı söyleme

GT GD C H L M O
sings /sɪŋ/ = NOUN: şarkı söyleme; USER: söylüyor, şarkı söylüyor, şarkı söyler, sings, söyler

GT GD C H L M O
sinners /ˈsinər/ = NOUN: günahkâr, rezil; USER: günahkarlar, günahkarların, günahkarları, günahkar, günahkârları

GT GD C H L M O
sins /sɪn/ = NOUN: günah, suç, kabahat; USER: günahları, günah, günahlarını, günahların, günahlarından

GT GD C H L M O
sire /saɪər/ = NOUN: baba, ata, aygırın babası; VERB: babası olmak; USER: baba, Boğa, efendim, Sire, Majesteleri

GT GD C H L M O
sister /ˈsɪs.tər/ = NOUN: kardeş, rahibe, kızkardeş, abla, hemşire, hastabakıcı; USER: kardeş, kız kardeşi, kardeşi, kardeşim, ablam

GT GD C H L M O
six /sɪks/ = USER: six-, six, altılı

GT GD C H L M O
sixth /sɪksθ/ = NOUN: altıncı, altıda biri; ADJECTIVE: altıncı, altıda bir; USER: altıncı, altıda, altı

GT GD C H L M O
skies /skaɪ/ = NOUN: gökyüzü, gökler, tepe nokta, en yüksek nokta; USER: gökyüzü, gökyüzüne, gökyüzünü, göklerin

GT GD C H L M O
sky /skaɪ/ = NOUN: gökyüzü, gök, hava, sema, hava sahası, iklim, bölge; VERB: yükseğe atmak, havaya atmak, yukarı asmak; USER: gökyüzü, gökyüzünde, gök, sky, gökyüzüne

GT GD C H L M O
sleep /sliːp/ = NOUN: uyku, uyuma, ölüm, uyku hali, kış uykusu; VERB: uyumak, kalmak, uyuklamak, gecelemek, fırıl fırıl dönmek, yatacak yer sağlamak, çok hızlı dönmek; USER: uyku, uyumak, uyumaya, uykuya, sleep, sleep

GT GD C H L M O
sleeping /sliːp/ = ADJECTIVE: uyku, uyuyan, uyumaya yarayan, uyutan; NOUN: uyuma; USER: uyku, uyuyan, uyuyor, uyumak, yatak

GT GD C H L M O
sleigh /sleɪ/ = NOUN: atlı kızak; VERB: atlı kızakla gitmek; USER: atlı kızak, kızak, sleigh, atlı, kızağı

GT GD C H L M O
sleighing

GT GD C H L M O
slow /sləʊ/ = ADJECTIVE: yavaş, ağır, geç, geri, geri kalmış, sıkıcı, eli ağır, geç olan, geç anlayan, uzun süren, kesat, hızı azaltan; VERB: yavaşlatmak, yavaşlamak; USER: yavaş, yavaşlatmak, yavaşlatabilir, yavaşlatır, hızını

GT GD C H L M O
slowly /ˈsləʊ.li/ = ADVERB: yavaşça, yavaş yavaş, ağır ağır, ağır; USER: yavaş yavaş, yavaş, yavaşça, yavaş bir, ağır ağır

GT GD C H L M O
slumber /ˈslʌm.bər/ = NOUN: uyuklama, pinekleme; VERB: pineklemek, uyuklamak, uyumak; USER: uyuklama, uyku, pijama, uykusundan, uykuya

GT GD C H L M O
smiles /smaɪl/ = NOUN: mutluluk; USER: gülümsüyor, gülümser, gülümseyerek, smiles, gülümseme

GT GD C H L M O
snow /snəʊ/ = NOUN: kar, karlanma, eroin, kokain; VERB: kar yağmak, karla kaplamak, abartılı konuşarak etkilemek; USER: kar, snow, karla, kar Raporu, kar Raporu ve

GT GD C H L M O
so /səʊ/ = CONJUNCTION: bu yüzden, yani, için, diye, -ması için; ADVERB: çok, kadar, böylece, öyle, o kadar, böyle, pek, de, da, demek, şöyle, demek ki, öyleki, aynen; NOUN: sol; USER: bu yüzden, çok, böylece, kadar, yani, yani

GT GD C H L M O
sod /sɒd/ = NOUN: çim, çimen, herif, ibne, homoseksüel, homoseksüellik, oğlancı; VERB: çimle kaplamak; USER: çim, çimen, sod, herif, ibne

GT GD C H L M O
soft /sɒft/ = ADJECTIVE: yumuşak, alkolsüz, hafif, tatlı, uysal, sıvı, sulu, cıvık, ılıman, yumuşak başlı; ADVERB: yumuşakça, yavaşça; USER: yumuşak, yumuşak bir, seçenek, yazılım, soft

GT GD C H L M O
solemn /ˈsɒl.əm/ = ADJECTIVE: ciddi, ağırbaşlı, kutsal, resmi, heybetli, önemli, yasal, merasimli, törenle yapılan, muhteşem; USER: ciddi, ciddi bir, vakur, kutsal, ağırbaşlı

GT GD C H L M O
some /səm/ = ADJECTIVE: bazı, bir, biraz, kimi, yaklaşık, bir takım, çok; PRONOUN: bazı, bazıları, kimi, herhangi bir; ADVERB: biraz; USER: bazı, biraz, bir, bazıları, kimi, kimi

GT GD C H L M O
somebody /ˈsʌm.bə.di/ = PRONOUN: biri, birisi, kimse, şahsiyet, önemli kimse, bazısı, kimisi; USER: biri, birisi, birini, birileri, birinin, birinin

GT GD C H L M O
someone /ˈsʌm.wʌn/ = PRONOUN: birisi, biri, kimse, şahsiyet, önemli kimse; USER: birisi, biri, birinin, birini, kimse

GT GD C H L M O
son /sʌn/ = NOUN: oğlum, oğul, çocuk, erkek evlât; USER: oğul, oğlum, oğlu, son, evlat

GT GD C H L M O
song /sɒŋ/ = NOUN: şarkı, türkü, şarkı sözü, şarkı söyleme, şiir, ötme, ötüş, şakıma, güfte; USER: şarkı, song, şarkıyı, şarkının, şarkısı

GT GD C H L M O
songs /sɒŋ/ = NOUN: şarkı, türkü, şarkı sözü, şarkı söyleme, şiir, ötme, ötüş, şakıma, güfte; USER: şarkı, şarkıları, şarkılar, şarkıların, songs

GT GD C H L M O
sons /sʌn/ = NOUN: oğullar, erkekler, çoluk çocuk; USER: oğullar, oğulları, oğlu, oğullarının, oğullarından

GT GD C H L M O
soon /suːn/ = ADVERB: yakında, hemen, çabuk, erken, çok geçmeden, birazdan, pek yakında, erkenden, biraz sonra, neredeyse, seve seve; USER: yakında, kısa sürede, en kısa, hemen, kısa bir süre

GT GD C H L M O
soot /sʊt/ = NOUN: kurum, is; VERB: is yapmak, is lekesi yapmak, kurum bulaştırmak; USER: kurum, is, soot

GT GD C H L M O
sorrowing /ˈsɒr.əʊ/ = VERB: üzülmek, matem tutmak, yas tutmak; USER: sorrowing, kaygı içinde

GT GD C H L M O
sorrows /ˈsɒr.əʊ/ = NOUN: üzüntü, keder, acı, matem, dert, gam, tasa, şanssızlık, üzücü olay; USER: acılarını, acıların, acıları, üzüntüleri, keder

GT GD C H L M O
souls /səʊl/ = NOUN: ruh, can, kimse, kişi, öz, gönül, timsal; USER: ruhlar, ruhları, ruhların, ruh, ruhlarını

GT GD C H L M O
sounding /sound/ = NOUN: iskandil, iskandil etme, derinlik ölçme, tınlama, ötme; ADJECTIVE: sesli, ses yapan, yankılanan, çınlayan, tınlayan, öten, tantanalı, ses getirici, şatafatlı; USER: iskandil, sondaj, çalmaya, sesi, çalıyor

GT GD C H L M O
sounds /saʊnd/ = NOUN: ses, gürültü, etki, sonda ile muayene, boğaz, solungaç; VERB: çalmak, ses çıkarmak, ses vermek, çalınmak, iskandil etmek, ağzını aramak; USER: sesleri, sesler, ses, seslerin, seslerini

GT GD C H L M O
spears /spɪər/ = NOUN: mızrak, zıpkın, kargı, mızraklı adam, sivri yapraklı bitki; USER: mızrak, mızraklar, spears, mızrakları, mızraklarını

GT GD C H L M O
spirit /ˈspɪr.ɪt/ = NOUN: ruh, ispirto, hayalet, ruh hali, can, cesaret, maneviyat, insan, peri, güç; VERB: cesaretlendirmek, canlandırmak; USER: ruh, ruhu, ruhunu, ruhuna, ruhunun

GT GD C H L M O
spirits /ˈspɪr.ɪt/ = NOUN: alkollü içkiler, alkol; USER: alkollü içkiler, ruhları, sert içkiler, içkiler, ruhlar

GT GD C H L M O
splendor /ˈsplendər/ = NOUN: görkem, ihtişam, parlaklık; USER: görkem, ihtişam, ihtişamı, görkemi, splendor,

GT GD C H L M O
stable /ˈsteɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: istikrarlı, kararlı, sabit, dengeli, sağlam, durağan, kalıcı, değişmez, sarsılmaz, azimli; NOUN: ahır, kadro; USER: kararlı, istikrarlı, stabil, sabit, istikrarlı bir

GT GD C H L M O
stall /stɔːl/ = NOUN: ahır, stand, koltuk, koltuk, oyalama, tezgâh; VERB: oyalamak, geciktirmek, zaman kazanmak, stop etmek, hızı kesilerek düşmek, saplanmak; USER: ahır, durak, kabini, stall, durma

GT GD C H L M O
stand /stænd/ = VERB: durmak, ayakta durmak, direnmek, kalmak, dayanmak, dikilmek, çekilmek, ayağa kalkmak, katlanmak, bulunmak, üstlenmek, karşı koymak, desteklemek, göğüs germek, devam etmek, ısmarlamak, sineye çekmek, kanıtlamak, ihtiyaç duymak; NOUN: sehpa, yer, ayak, duruş, durum, ayaklık, dayanma, direnme, tribün, durak, kürsü, hal, katlanma, işyeri, tezgâh, ekim alanı, ayaklı askılık, ormanda yetişen ağaç; USER: durmak, standı, öne, ayakta, bekleme

GT GD C H L M O
star /stɑːr/ = NOUN: yıldız, star, şans; ADJECTIVE: yıldız, parlak, önemli, büyük; VERB: yıldız olmak, yıldız yapmak, yıldızlarla süslemek, yıldızlamak, başrolde oynatmak, başrolde oynamak; USER: star, yıldız, yıldızlı, yıldızlı bir, yıldızı

GT GD C H L M O
stars /stɑːr/ = NOUN: yıldız, star, şans; VERB: yıldız olmak, yıldız yapmak, yıldızlarla süslemek, yıldızlamak, başrolde oynatmak, başrolde oynamak; USER: yıldız, yıldızlı

GT GD C H L M O
start /stɑːt/ = NOUN: başlangıç, start, başlama, çıkış, harekete geçme, avantaj, yola çıkma, sıçrama, fırlama, ürkme; VERB: başlatmak, başlamak, çalıştırmak, kurmak, çalışmak, koyulmak, çıkarmak, fırlamak, kalkmak, yola çıkmak, yöneltmek, irkilmek, gevşetmek, hareket etmek, ürkmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, kaynaklanmak, desteklemek; USER: başlangıç, başlatmak, başlamak, başlar, başlatın

GT GD C H L M O
stay /steɪ/ = VERB: kalmak, durmak, beklemek, durdurmak, dayanmak, önlemek; NOUN: kalma, ikamet, oturma, durma, ziyaret, istralya; USER: kalmak, stay, konaklama, tarihlerde kalmak, konaklayabilirler

GT GD C H L M O
stealing /stiːl/ = NOUN: çalma; USER: çalma, çalmak, çalarak, hırsızlık, çalmakla

GT GD C H L M O
steeple /ˈstiː.pl̩/ = NOUN: çan kulesi, kule, minare külahı; USER: çan kulesi, steeple, çan, kule, gücününüzn

GT GD C H L M O
step /step/ = NOUN: adım, basamak, step, kademe, terfi; VERB: basmak, adım atmak, gitmek, adımlamak, girmek, yürümek, etmek; USER: adım, adıma, adımı, adımına, basamak

GT GD C H L M O
steps /step/ = NOUN: adımlar, merdiven, ayak sesleri, ayaklı merdiven, portatif merdiven, taş merdiven; USER: adımlar, adımları, adım, adımda, adımlarını

GT GD C H L M O
still /stɪl/ = ADVERB: yine, hâlâ, yine de, henüz, daha, halâ, buna rağmen; VERB: sakinleştirmek; CONJUNCTION: yine de, buna rağmen; ADJECTIVE: hareketsiz, durgun; USER: yine, yine de, hâlâ, hala, halen, halen

GT GD C H L M O
stillness /stɪl/ = NOUN: durgunluk, sessizlik, hareketsizlik; USER: durgunluk, sessizlik, dinginlik, sükunet, durağanlık

GT GD C H L M O
stone /stəʊn/ = NOUN: taş, çekirdek, çekirdek, haya, değerli taş, testis, dolu tanesi; ADJECTIVE: taş, taştan; VERB: taşlamak, taş döşemek, taşa tutmak, çekirdeğini çıkarmak; USER: taş, taşı, taştan, stone, taşın

GT GD C H L M O
stood /stʊd/ = VERB: durmak, ayakta durmak, direnmek, kalmak, dayanmak, dikilmek, çekilmek, ayağa kalkmak, katlanmak, bulunmak, üstlenmek, karşı koymak; USER: durdu, kalktı, duruyordu, gerçekleşmiştir, çarpıyordu

GT GD C H L M O
stop /stɒp/ = VERB: durdurmak, durmak, bırakmak, kesmek, son vermek, kapamak, bitmek, alıkoymak, tıkamak, dindirmek, kalmak, stop ettirmek, savmak, noktalamak, kesilmek, dolgu yapmak, devam etmemek; NOUN: durak, durma, engel, stop etme, nokta, duraklama, istasyon, duraksama, mola yeri, mercek perdesi, noktalama işareti, ünsüz ses; USER: durdurmak, dur, durdurun, durdurma, durdurmaya

GT GD C H L M O
stopping /stäp/ = NOUN: durdurma, dolgu, kesilme, tıkama; USER: durdurma, durdurmak, durma, durdurulması, durdurarak

GT GD C H L M O
store /stɔːr/ = NOUN: mağaza, depo, stok, dükkân, ambar, bellek, hafıza, bolluk, mevcut; VERB: depolamak, yüklemek, hafızaya almak; USER: saklamak, depolamak, mağaza, kaydetmek, saklayabilirsiniz

GT GD C H L M O
storm /stɔːm/ = NOUN: fırtına, hücum, kasırga, öfke, kıyamet, kargaşa, telaş, fırtınanın yarattığı dalgalanma; VERB: hücum etmek, saldırmak, şiddetli esmek, fırtına gibi esmek, kıyameti koparmak, öfkelenmek, zorla girmek, taarruz etmek; USER: fırtına, fırtınası, storm, fırtınanın, yağmur

GT GD C H L M O
stream /striːm/ = NOUN: akım, akarsu, dere, akıntı, nehir, çay, sel; VERB: akıtmak, sürmek, dalgalanmak, akıp gitmek, akmak, aralıksız sürmek, uçuşmak; USER: akım, dere, akarsu, akışı, akış

GT GD C H L M O
street /striːt/ = NOUN: sokak, cadde; USER: sokak, sokakta, cadde, street, caddenin, caddenin

GT GD C H L M O
streets /striːt/ = NOUN: sokak, cadde; USER: sokaklar, sokaklarda, sokakları, sokaklarında, sokakta, sokakta

GT GD C H L M O
strike /straɪk/ = NOUN: grev, vuruş, vurma; VERB: vurmak, bulmak, çıkarmak, basmak, çarpmak, çakmak, indirmek, takınmak, grev yapmak; USER: grev, vurmaya, vurmak, greve, çarpmayın

GT GD C H L M O
stronger /strɒŋ/ = USER: güçlü, daha güçlü, güçlü bir, artmış, kuvvetli, kuvvetli

GT GD C H L M O
stuck /stʌk/ = VERB: ayrılmamak, sokmak, yapıştırmak, dayanmak, yapışmak, tutmak, takılmak, sadık kalmak, saplamak, katlanmak, takmak, uzatmak, tutturmak, koymak, delmek, bırakmamak, çıkmak, çıkıntı yapmak, bıçaklamak, saplanıp kalmak, çıkamamak, şaşırtmak, çakmak, takılıp kalmak, geçirmek, batırmak, çakılıp kalmak, kandırmak, alıkoymak, iğnelemek; USER: sıkışmış, takılıp, kalmış, yapışmış, takılıyorum

GT GD C H L M O
sturdy /ˈstɜː.di/ = ADJECTIVE: sağlam, dayanıklı, güçlü, gürbüz, azimli, yapılı, sebatlı; USER: sağlam, sağlam bir, midir, dayanıklı, güçlü

GT GD C H L M O
such /sʌtʃ/ = ADJECTIVE: böyle, bu tür, bu gibi, öyle, çok, o kadar; PRONOUN: bu gibi, o gibi; ADVERB: böylesine, çok, öylesine, oldukça; USER: bu tür, böyle, gibi, tür, böyle bir, böyle bir

GT GD C H L M O
summer /ˈsʌm.ər/ = NOUN: yaz, gençlik çağı, hayatın baharı, refah dönemi, taban kirişi, kapı üstü kirişi, pencere üstü kirişi; ADJECTIVE: yaz, yazla ilgili; VERB: yazı geçirmek, yaz boyunca beslemek; USER: yaz, yaz aylarında, yazında, yazın, yazlık

GT GD C H L M O
summit /ˈsʌm.ɪt/ = NOUN: zirve, doruk, tepe nokta; USER: zirve, zirvesi, zirvesinde, zirvesine, zirvede

GT GD C H L M O
sun /sʌn/ = NOUN: güneş, güneş ışığı, gün, yıl; VERB: güneşlenmek, güneşlendirmek, güneşte bırakmak, güneşe sermek; USER: güneş, güneşin, güneşlenme, sun, güneşe

GT GD C H L M O
sure /ʃɔːr/ = ADJECTIVE: emin, kesin, muhakkak, şüphesiz, sağlam, güvenilir, sıkı; ADVERB: kesinlikle, elbette, şüphesiz, mutlâka; USER: emin, dikkat, kesin, kesinlikle, tabii, tabii

GT GD C H L M O
swaddling /ˈswädl/ = USER: kundaklama, kundak, swaddling, Kundaktaki, kundaklanmasıyla bir,

GT GD C H L M O
swans /swɒn/ = NOUN: kuğu; USER: kuğu, Swans, kuğular, kuğuların, kuğuları

GT GD C H L M O
sweet /swiːt/ = NOUN: tatlı, şeker, tatlılık; ADJECTIVE: tatlı, güzel, hoş, sevimli, şekerli, şirin, lezzetli, nazik, mis gibi; USER: tatlı, sweet, tatlı bir, güzel, hoş

GT GD C H L M O
swiftly /swɪft/ = ADVERB: hızla, süratle, çabucak, çabuk; USER: hızla, hızlı, hızlı bir şekilde, hız avantajını, hızlı bir

GT GD C H L M O
swimming /swɪm/ = NOUN: yüzme, yüzücülük, yüzüş; ADJECTIVE: yüzme, yüzmeye yarayan, dönen; USER: yüzme, havuzu, swimming, yüzmek

GT GD C H L M O
syne /sʌɪn/ = PREPOSITION: -den beri; USER: -den beri, Syne, güzel günler,

GT GD C H L M O
t /tiː/ = USER: t, mi, Sal, Pe, t Kaydedilen

GT GD C H L M O
tails /teɪl/ = NOUN: frak; USER: frak, kuyrukları, kuyruk, tails, kuyruklu

GT GD C H L M O
take /teɪk/ = VERB: almak, çekmek, götürmek, yapmak, çıkarmak, tutmak, etmek, ele geçirmek, ölçmek, kazanmak, yakalamak; NOUN: tutma; USER: almak, çekmek, almaya, alabilir, alır, alır

GT GD C H L M O
talk /tɔːk/ = VERB: konuşmak, görüşmek; NOUN: konuşma, söz, sohbet, görüşme, laf, dedikodu, söylenti, hoşbeş; USER: konuşmak, konuşma, konuşmaya, söz, konuşun

GT GD C H L M O
tears /teər/ = NOUN: gözyaşı; USER: gözyaşı, gözyaşları, gözyaşlarını, gözyaşlarına, yırtık

GT GD C H L M O
tell /tel/ = VERB: söylemek, anlatmak, bildirmek, demek, haber vermek, emretmek, ayırt etmek, açığa çıkarmak; USER: söylemek, anlatmak, söyle, haber, söyleyecektir

GT GD C H L M O
telling /ˈtel.ɪŋ/ = NOUN: söyleme; ADJECTIVE: etkili, tesirli, belli eden; USER: söyleme, söylüyorum, söylüyor, söylemek, anlatan

GT GD C H L M O
ten /ten/ = USER: ten-, ten, onluk, onlu; USER: on, ten, ten

GT GD C H L M O
tender /ˈten.dər/ = NOUN: teklif, tender, öneri; ADJECTIVE: hassas, yumuşak, duyarlı, nazik, sevecen, gevrek, müşfik, taze; VERB: teklif vermek; USER: teklif, hassas, yumuşak, ihale, ihaleye

GT GD C H L M O
tenth /tenθ/ = NOUN: onuncu, onda biri; ADJECTIVE: onuncu, onda bir; USER: onuncu, onda, onda biri, onda bir

GT GD C H L M O
that /ðæt/ = CONJUNCTION: o, ki, şu, için, diye; PRONOUN: o, ki, şu, diye; ADVERB: böyle, o kadar, bu kadar; ADJECTIVE: öteki; USER: o, bu, olduğunu, olduğu, ki, ki

GT GD C H L M O
the

GT GD C H L M O
thee /ðiː/ = PRONOUN: sana, seni, sen; USER: sana, seni, senden, thee, seninle

GT GD C H L M O
their /ðeər/ = PRONOUN: onların; USER: onların, kendi, bunların, da, da

GT GD C H L M O
them /ðem/ = PRONOUN: onları, onlara, onlar; USER: onları, onlara, bunları, onlar, bunların, bunların

GT GD C H L M O
then /ðen/ = ADVERB: o zaman, öyleyse, ondan sonra, o halde, demek, zira; ADJECTIVE: o zamanki, o zamanlarki; USER: o zaman, sonra, ardından, daha sonra, o, o

GT GD C H L M O
there /ðeər/ = ADVERB: orada, oraya, şurada, oralarda, o konuda; PRONOUN: şuradaki; USER: orada, var, vardır, yoktur, yok, yok

GT GD C H L M O
therefore /ˈðeə.fɔːr/ = ADVERB: bu nedenle, bu yüzden, bundan dolayı, o yüzden, bunun için, onun için; CONJUNCTION: bu nedenle, bu yüzden, o yüzden, onun için; USER: bu nedenle, nedenle, dolayısıyla, yüzden, bu yüzden

GT GD C H L M O
they /ðeɪ/ = PRONOUN: onlar, insanlar; USER: onlar, bu, bunlar, da, de, de

GT GD C H L M O
thing /θɪŋ/ = NOUN: şey, konu, yaratık, eşya, kimse; USER: şey, bir şey, şeyi, şeydir, şeydir

GT GD C H L M O
third /θɜːd/ = NOUN: üçüncü, üçte bir; ADJECTIVE: üçüncü; USER: üçüncü, üçte, üncü, üçüncü bir, üçüncü bir

GT GD C H L M O
this /ðɪs/ = PRONOUN: bu; ADVERB: böyle, bu kadar, bu kadar

GT GD C H L M O
thither /ˈðɪð.ər/ = ADVERB: oraya; ADJECTIVE: oradaki; USER: oraya, thither, oradaki

GT GD C H L M O
thorn /θɔːn/ = NOUN: diken; USER: diken, Thorn, dikenli, dikeni

GT GD C H L M O
thorns /θɔːn/ = NOUN: diken; USER: dikenler, diken, dikenli, dikenleri, thorns

GT GD C H L M O
those /ðəʊz/ = PRONOUN: onlar, şunlar; USER: bu, o, olanlar, olan, olan

GT GD C H L M O
thou /ðaʊ/ = PRONOUN: sen; USER: sen, thou

GT GD C H L M O
though /ðəʊ/ = CONJUNCTION: rağmen, olsa da, karşın, gerçi, olduğu halde, -sa bile; ADVERB: gerçi, yine de; USER: rağmen, olsa da, olsa, ama, da

GT GD C H L M O
thought /θɔːt/ = NOUN: düşünce, fikir, düşünme, kanı, görüş, felsefe, sanı, niyet, özen, ilgi, az şey; ADJECTIVE: sanılan; USER: düşünce, düşündüm, düşünmüş, düşünülmektedir, sanıyordum, sanıyordum

GT GD C H L M O
thoughts /θɔːt/ = NOUN: düşünce, fikir, düşünme, kanı, görüş, felsefe, sanı, niyet, özen, ilgi, az şey; USER: düşünceler, düşünceleri, düşünce, düşüncelerini, düşüncelerinizi

GT GD C H L M O
three /θriː/ = USER: three-, three, üçlü; USER: üç, ç, ç

GT GD C H L M O
through /θruː/ = ADVERB: sayesinde, doğru, baştan sona, tamamen, doğruca, bir uçtan bir uca; PREPOSITION: sayesinde, içinden, arasından, yüzünden, baştan başa, bir uçtan bir uca; ADJECTIVE: kesintisiz, direkt; USER: sayesinde, ile, aracılığıyla, üzerinden, yoluyla

GT GD C H L M O
thy /ðaɪ/ = ADJECTIVE: senin; PRONOUN: senin; USER: senin, THY, THY'nin, Yolları

GT GD C H L M O
tickling /ˈtik(ə)l/ = NOUN: gıdıklama; USER: gıdıklama, tickling, gıdıklıyor, gıdıklamak, gıdıklar,

GT GD C H L M O
tidings /ˈtaɪ.dɪŋz/ = NOUN: haber, havadis; USER: haber, haberler, bir haber, müjdesi, haberlerim

GT GD C H L M O
tight /taɪt/ = ADJECTIVE: sıkı, dar, sızdırmaz, gergin, zor, kritik, kasılmış, cimri, sarhoş, eli sıkı, kısa ve özlü, başabaş; USER: sıkı, sıkı bir, dar, geçirmez, sıkıca, sıkıca

GT GD C H L M O
till /tɪl/ = PREPOSITION: kadar, dek; CONJUNCTION: kadar, dek; VERB: işlemek, sürmek, toprağı sürmek; NOUN: kasa, para çekmecesi; USER: kadar, dek, yılına kadar, till

GT GD C H L M O
time /taɪm/ = NOUN: zaman, süre, vakit, kere, uygun zaman, tempo, çağ, vade, aralık, doğum zamanı; VERB: zamanlamak, ayarlamak, zamanlama yapmak, saat tutmak, tempo tutmak, kurmak, süre tutmak, temposunu belirlemek; USER: zaman, süresi, kez, süre, zamanda

GT GD C H L M O
tis /tɪz/ = VERB: tıngırdatmak, çınlamak, tıngırdamak, çınlatmak; USER: tis, TBS, doku, tbf, TIS'ı

GT GD C H L M O
to /tuː/ = PREPOSITION: karşı, göre, -e, -ye, -ya, -e doğru; USER: karşı, göre, için, etmek, hiç, hiç

GT GD C H L M O
today /təˈdeɪ/ = ADVERB: bugün, günümüzde; USER: bugün, günümüzde, bugünkü, günümüz, günümüz

GT GD C H L M O
together /təˈɡeð.ər/ = ADVERB: birlikte, beraber, hep birden, hiç durmadan; ADJECTIVE: kuyruk, peşinden ayrılmayan; USER: birlikte, araya, bir araya, beraber, arada

GT GD C H L M O
toil /tɔɪl/ = NOUN: zahmet, uğraş, sıkıntı, emek, tuzak; VERB: didinmek, zahmet çekmek, uğraşmak, emek sarfetmek; USER: zahmet, toil, uğraş, didinmek, emek

GT GD C H L M O
tomb /tuːm/ = NOUN: mezar, türbe, lahit, kabir, mozole, ölüm; USER: mezar, mezarı, türbe, mezarın, mezara

GT GD C H L M O
tonight /təˈnaɪt/ = ADVERB: bu gece, bu akşam; USER: bu gece, gece, akşam, bu akşam

GT GD C H L M O
too /tuː/ = ADVERB: çok, de, fazla, dahi; USER: çok, de, da, fazla, kadar, kadar

GT GD C H L M O
took /tʊk/ = VERB: almak, çekmek, götürmek, yapmak, çıkarmak, tutmak, etmek, ele geçirmek, ölçmek, kazanmak, yakalamak, katlanmak, kabul etmek, karşılamak, elde etmek, dayanmak, kaplamak, sanmak, tutuşmak, tahammül etmek, gerektirmek, hissetmek, kabul edilmek, yanmak, icap etmek, atlatmak, tedavi etmek, etkili olmak, oltaya vurmak; USER: aldı, sürmüştür, sürdü, götürdü, oldu

GT GD C H L M O
tops /tɒp/ = ADJECTIVE: en iyi, birinci sınıf; USER: üstleri, Tops, başında, üstler, Başta gelenler

GT GD C H L M O
touch /tʌtʃ/ = VERB: dokunmak, değmek, temas etmek; NOUN: dokunuş, dokunma, temas, iletişim, tuş, rötuş, taç, yaklaşım, üslup; USER: dokunmak, dokunma, dokunmayın, dokunmatik, temas

GT GD C H L M O
town /taʊn/ = NOUN: şehir, kasaba, kent, ilçe, şehir merkezi, şehir halkı; ADJECTIVE: kent; USER: şehir, kasaba, kasabasında, town, kent

GT GD C H L M O
toys /tɔɪ/ = NOUN: oyuncak, çocuk oyuncağı, önemsiz şey; VERB: oynamak, önemsememek; USER: oyuncaklar, oyuncak, oyuncakları, Hobi, Toys

GT GD C H L M O
traditional /trəˈdɪʃ.ən.əl/ = ADJECTIVE: geleneksel; USER: geleneksel, geleneksel bir

GT GD C H L M O
traverse /trəˈvɜːs/ = NOUN: travers, çapraz geçiş, çapraz çizgi, kiriş, zikzaklı gitme, karşı çıkma; ADJECTIVE: çapraz, zikzak; VERB: dikkatle incelemek, karşıdan karşıya geçirmek, çaprazlama geçmek, zikzak çizerek gitmek, mil etrafında döndürmek, karşı çıkmak, her iki yöne hareket ettirmek, bir uçtan diğerine çizmek; USER: hareket, çapraz, geçiş, çapraz geçiş, travers

GT GD C H L M O
tread /tred/ = VERB: yürümek, basmak, dans figürü yapmak, çiftleşmek, ezmek, adımlamak, arşınlamak; NOUN: yürüyüş, basamak, basış, ayak sesi, ayakkabı tabanı, pedallar arası açıklık, çiftleşme; USER: yürümek, basmak, sırt, Basamak, davranmak

GT GD C H L M O
treasure /ˈtreʒ.ər/ = NOUN: hazine, define, servet, değerli insan; VERB: değer vermek, değerini bilmek, toplamak; USER: hazine, treasure, hazineyi, hazinedir, bir hazine

GT GD C H L M O
tree /triː/ = NOUN: ağaç, darağacı, mil, eyer kaltağı; VERB: ağaca çıkarmak, çıkmaza sokmak; USER: ağaç, ağacı, ağacında, tree, ağacın

GT GD C H L M O
trees /triː/ = NOUN: ağaç, darağacı, mil, eyer kaltağı; VERB: ağaca çıkarmak, çıkmaza sokmak; USER: ağaçlar, ağaçları, ağaç, ağaçların, ağaçlarının, ağaçlarının

GT GD C H L M O
treetops /ˈtriːtɒp/ = USER: treetops, ağaç tepelerinin,

GT GD C H L M O
triumph /ˈtraɪ.əmf/ = NOUN: zafer, başarı, zafer alayı, utku; VERB: zafer kazanmak, yenmek, büyük başarı kazanmak; USER: zafer, zaferi, zaferini, triumph, zaferinin

GT GD C H L M O
triumphant /traɪˈʌm.fənt/ = ADJECTIVE: muzaffer, galip, zafer kazanmış, mükemmel, büyük başarı kazanmış; USER: muzaffer, zafer, muzaffer bir, galip, zafer kazanmış

GT GD C H L M O
trod /trɒd/ = VERB: yürümek, basmak, dans figürü yapmak, çiftleşmek, ezmek, adımlamak, arşınlamak; USER: trod, harfiyle

GT GD C H L M O
troll /trəʊl/ = NOUN: trol, muzip cüce, olta yemi; VERB: birkaç sesle şarkı söylemek, oltayla balık tutmak, bağıra bağıra şarkı söylemek; USER: trol, bağıra bağıra şarkı söylemek, birkaç sesle şarkı söylemek, oltayla balık tutmak, sesle şarkı söylemek

GT GD C H L M O
troubled /ˈtrʌb.l̩d/ = ADJECTIVE: rahatsız, sıkıntılı, bulanık, üzgün; USER: sıkıntılı, sorunlu, sorunlu bir, rahatsız, sıkıntılı bir

GT GD C H L M O
true /truː/ = ADJECTIVE: gerçek, doğru, hakiki, asıl, tam, içten, sahi, esaslı, aslının aynı, safkan; ADVERB: doğru, gerçekten, tam olarak, sadık kalarak; USER: gerçek, doğru, true, doğrudur, gerçek bir, gerçek bir

GT GD C H L M O
trust /trʌst/ = NOUN: güven, tröst, emanet, itimat, kredi, inanma, ümit, güvenilir kişi; VERB: güvenmek, itimat etmek, inanmak, inancı olmak; USER: güven, Güvenebileceğiniz, güvendiğiniz, güveniyorum, güvenmek

GT GD C H L M O
truth /truːθ/ = NOUN: gerçek, hakikat, doğruluk, gerçeklik, dürüstlük, vefa, sadakât, tamlık; USER: gerçek, gerçeği, gerçek şu ki, doğruyu, gerçeğin

GT GD C H L M O
turned /tərn/ = ADJECTIVE: dönük, kıvrık, katlanmış, tornada işlenmiş; USER: dönük, açık, döndü, çıktı, zorlandı, zorlandı

GT GD C H L M O
turning /ˈtɜː.nɪŋ/ = NOUN: dönüş, çevirme, dönme, dönemeç, döndürme, tornacılık, köşe; ADJECTIVE: dönen, döner; USER: dönüş, dönme, çevirme, dönüm, tornalama

GT GD C H L M O
turtle /ˈtɜː.tl̩/ = NOUN: kaplumbağa, kaplumbağa, deniz kaplumbağası, su kaplumbağası; ABBREVIATION: kumru, yusufçuk; USER: kaplumbağa, Turtle, kaplumbağası, kaplumbağanın, deniz kaplumbağası

GT GD C H L M O
twelfth /twelfθ/ = NOUN: onikinci, onikide bir; ADJECTIVE: onikinci; USER: onikinci, on ikinci, twelfth, on ikide

GT GD C H L M O
twice /twaɪs/ = ADVERB: iki kere, iki defa; USER: iki kere, iki defa, iki kez, iki, iki kat, iki kat

GT GD C H L M O
two /tuː/ = USER: two-, two, ikili, ikili

GT GD C H L M O
unchanging = ADJECTIVE: değişmeyen, değişmez; USER: değişmeyen, değişmez, değişmeyen bir, değişmez bir

GT GD C H L M O
underneath /ˌʌn.dəˈniːθ/ = ADVERB: altında, altına, altından, alt; PREPOSITION: altında, altına, altından; USER: altında, altına, altındaki, altından, alt

GT GD C H L M O
unfurled /ˌənˈfərl/ = USER: açılışını, açılışını yaptı, sözün Tutulmadığı ortaya çıktığında, açılıp,

GT GD C H L M O
until /ənˈtɪl/ = PREPOSITION: kadar, dek, değin; CONJUNCTION: kadar, -inceye kadar; USER: kadar, sonu, dek, yılına kadar, yılına kadar

GT GD C H L M O
unto /ˈʌn.tuː/ = USER: dediler, şöyle, Allah'a, başına, onto

GT GD C H L M O
up /ʌp/ = ADVERB: yukarı, yukarıya; PREPOSITION: yukarı, yukarıya; ADJECTIVE: ayakta, dik, yükselmiş, çıkmış, olmuş; NOUN: artış; VERB: yükseltmek, artırmak; USER: yukarı, kadar, up, onbirler, fazla, fazla

GT GD C H L M O
upon /əˈpɒn/ = PREPOSITION: üzerine, üzerinde; USER: üzerine, upon, üzerinde, bağlı, sonra

GT GD C H L M O
us /ʌs/ = PRONOUN: bize, bizi, biz; USER: bize, bizi, bizim, bizimle, Lütfen, Lütfen

GT GD C H L M O
used /juːst/ = ADJECTIVE: kullanılmış, eski; USER: kullanılmış, kullanılan, kullanılır, kullanılabilir, kullanılmaktadır, kullanılmaktadır

GT GD C H L M O
vale /veɪl/ = NOUN: vadi, dere, elveda, diyar; USER: elveda, vadi, Vale, Vale of

GT GD C H L M O
ve /-v/ = USER: ettik

GT GD C H L M O
veiled /veɪld/ = ADJECTIVE: örtülü, peçeli, yaşmaklı, kısık; USER: örtülü, peçeli, örtülmüş, çarşaflı, başörtülü

GT GD C H L M O
verily /ˈver.ɪ.li/ = ADVERB: doğrusu, gerçekte, aslında; USER: doğrusu, sahiden, şüphesiz, Andolsun, Andolsun ki

GT GD C H L M O
very /ˈver.i/ = ADJECTIVE: çok, tam, bile, gerçek, aynı, salt, sırf, mutlâk, özel; ADVERB: çok, pek, en, tam; USER: çok, oldukça, very, derece, pek, pek

GT GD C H L M O
view /vjuː/ = VERB: görmek, bakmak, incelemek, seyretmek; NOUN: görünüm, manzara, bakış, görüş, görüntü, gösterme, görüş alanı, panaroma; USER: görmek, fazlasý, görüntülemek, görüntüle, görüntüleyebilirsiniz

GT GD C H L M O
vigil /ˈvɪdʒ.ɪl/ = NOUN: gece nöbeti, gece ibadeti, gece uyumama, arife; USER: gece nöbeti, nöbet, nöbeti, ışığı nöbeti, vigil

GT GD C H L M O
virgin /ˈvɜː.dʒɪn/ = NOUN: bakire, bakir erkek; ADJECTIVE: bakire, bakir, işlenmemiş, el değmemiş, ham, balta girmemiş, ekilmemiş; USER: bakire, bakir, virgin, sızma, saf

GT GD C H L M O
visions /ˈvɪʒ.ən/ = NOUN: vizyon, görme, görüş, hayal, görme gücü, hayal gücü, önsezi, ileriyi görme, kuruntu, görülmeye değer şey, güzel kimse; VERB: hayal gibi görmek; USER: vizyonları, vizyonlar, vizyon, vizyonlarını, vizyonu

GT GD C H L M O
wait /weɪt/ = NOUN: bekleme, bekleyiş, pusu; VERB: beklemek, bekletmek, servis yapmak, kalmak, garsonluk yapmak; USER: bekleyin, beklemek, bekle, bekleyiniz, sabırsızlanıyorum, sabırsızlanıyorum

GT GD C H L M O
waits /weɪt/ = NOUN: kasaba bandosu, Noelde sokaklarda şarkı söyleyen çalgıcılar; USER: bekler, bekliyor, beklediği, bekleyeceği, beklemektedir

GT GD C H L M O
walk /wɔːk/ = NOUN: yürüyüş, yürüme, yol, gezinti; VERB: yürümek, dolaşmak, yürütmek, gezmek, gezdirmek, dolaştırmak, yürüyerek gitmek, yürüyüşe çıkarmak; USER: yürüyüş, yürümek, yürüyerek, yürüme, yürümeye, yürümeye

GT GD C H L M O
wall /wɔːl/ = NOUN: duvar, sur, çeper, set, zar; VERB: duvarla çevirmek, ayırmak, tecrit etmek, kapatmak; USER: duvar, duvara, duvarı, duvarın, duvarının

GT GD C H L M O
warm /wɔːm/ = ADJECTIVE: sıcak, ılık, sıcacık, samimi, sıcak tutan, canlı, taze, hararetli, heyecanlı; VERB: ısıtmak, ısınmak, samimileşmek; NOUN: ısınma, sıcakça yer; USER: sıcak, sıcak bir, ılık, warm

GT GD C H L M O
was /wɒz/ = USER: oldu, olduğunu, idi, was, olduğu, olduğu

GT GD C H L M O
watch /wɒtʃ/ = VERB: izlemek, seyretmek, bakmak, gözlemek, kollamak, dikkat etmek, gözetlemek, beklemek; NOUN: saat, seyretme, nöbet, kol saati; USER: izlemek, seyretmek, izlenebilmesi, izleyebilirsiniz, izle

GT GD C H L M O
watched /wɒtʃ/ = VERB: izlemek, seyretmek, bakmak, gözlemek, kollamak, dikkat etmek, gözetlemek, beklemek, gözkulak olmak, yolunu gözlemek, başında beklemek, nöbet tutmak; USER: izledi, izledim, izlenen, seyretti, seyrettim

GT GD C H L M O
watchmen /ˈwɒtʃmən/ = USER: watchmen, bekçi, bekçileri, bekçiler, nöbetçi,

GT GD C H L M O
way /weɪ/ = NOUN: yol, yön, yöntem, tarz, taraf, usul, davranış, mesafe, gidişat, durum, yapılış şekli, gelenek, davranış tarzı, bakım, civar, iş alanı; USER: yol, şekilde, yolu, bir şekilde, bir yol, bir yol

GT GD C H L M O
we /wiː/ = PRONOUN: biz; USER: biz, Sizlere, We, bizim, Bu, Bu

GT GD C H L M O
weak /wiːk/ = ADJECTIVE: zayıf, güçsüz, hafif, halsiz, cılız, aciz, dayanıksız, kuvvetsiz, silik, sulu, iradesiz, cansız; USER: zayıf, zayıf bir, zayıftır, güçsüz

GT GD C H L M O
wealth /welθ/ = NOUN: zenginlik, servet, varlık, bolluk, mal varlığı; USER: servet, zenginlik, bir zenginlik, zenginliği, zengin

GT GD C H L M O
weary /ˈwɪə.ri/ = ADJECTIVE: yorgun, bitkin, bıkmış, yorucu, bıkkın, usandırıcı, bıktırıcı; VERB: yormak, usanmak, bıktırmak, bıkmak; USER: yorgun, bıkmış, bitkin, yorgun bir, weary

GT GD C H L M O
weather /ˈweð.ər/ = NOUN: hava, hava durumu; VERB: kurutmak, havalandırmak, rengi solmak; USER: hava durumu, hava, havanız, Şuradaki, havalarda

GT GD C H L M O
well /wel/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, sağlıklı, uygun, iyi durumda; ADVERB: iyi, çok, iyice, oldukça, güzelce, hoş; NOUN: kuyu; USER: iyi, de, sıra, yanı, iyi bir, iyi bir

GT GD C H L M O
went /went/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak, yayılmak, bahse girmek, tükenmek, koyulmak, iddiaya girmek, işlemek, sonuçlanmak, haline gelmek, yapılmak; USER: gitti, Kimler gitmiş, gittik, gittim, Kimler, Kimler

GT GD C H L M O
were /wɜːr/ = USER: edildi, vardı, idi, olduğunu, olan, olan

GT GD C H L M O
west /west/ = NOUN: batı, batı ülkeleri, batı rüzgârı; ADVERB: batısında, batıya, batıda, batıya doğru; ADJECTIVE: batıdaki, batıdan esen; USER: batı, batısında, batısında Otel, batısında Konukevi, batıya

GT GD C H L M O
westward /ˈwest.wəd/ = ADJECTIVE: batıya doğru; ADVERB: batıya doğru; USER: batıya doğru, Westward, batıya, batıda, Batı'ya

GT GD C H L M O
what /wɒt/ = ADJECTIVE: ne, hangi; PRONOUN: ne, hangi, neyi, neleri; USER: ne, Neler, ne bekleyebileceğinizi, hangi, nedir, nedir

GT GD C H L M O
when /wen/ = NOUN: zaman, vakit; ADVERB: ne zaman, iken, -dığı zaman; CONJUNCTION: ne zaman, iken, gerektiğinde, -dığı sırada, -dığında; PRONOUN: ne zaman, ne zamandan kalma; USER: zaman, ne zaman, olduğunda, ne, sırasında, sırasında

GT GD C H L M O
where /weər/ = ADVERB: nerede, nereye, nereden; PRONOUN: yer, nere; CONJUNCTION: -dığı yere, -diği yerde; USER: nerede, nereye, burada, yerde, yere, yere

GT GD C H L M O
wherever /weəˈrev.ər/ = ADVERB: her nerede, nerede olursa, her nereye; CONJUNCTION: her nerede, nerede olursa, her nereye; USER: her nerede, nerede olursa, her yerde, yerde, yere, yere

GT GD C H L M O
which /wɪtʃ/ = ADJECTIVE: hangi; PRONOUN: hangi, hangisi, ki, hangisini; USER: hangi, olan, olduğu, ki, bu, bu

GT GD C H L M O
while /waɪl/ = NOUN: süre, zaman, vakit; ADVERB: iken; CONJUNCTION: iken, sırasında, rağmen, karşın, oysa, halbuki, olduğu halde, -irken; USER: süre, sırasında, iken, ise, ederken, ederken

GT GD C H L M O
white /waɪt/ = NOUN: beyaz, ak; ADJECTIVE: beyaz, ak, solgun, zararsız, temiz, masum, terbiyeli; USER: beyaz, beyaz bir, white, white

GT GD C H L M O
who /huː/ = PRONOUN: kim, kimi, kime, ki o; USER: kim, kimin, olan, edenler, eden, eden

GT GD C H L M O
whole /həʊl/ = ADJECTIVE: bütün, tüm, tam, toplu, sağlam, sağlıklı, öz, yarasız beresiz; NOUN: tüm, toplam; USER: bütün, tüm, tam, tamamı, tamamen

GT GD C H L M O
whom /huːm/ = PRONOUN: kime, kimi, ki onu; USER: kime, kimin, kimi, kim, kiminle

GT GD C H L M O
whose /huːz/ = PRONOUN: kimin, ki onun; USER: kimin, olan

GT GD C H L M O
why /waɪ/ = ADVERB: neden, niçin, niye; NOUN: sebep; USER: neden, yüzden, nedeni, nedenle, niçin, niçin

GT GD C H L M O
wild /waɪld/ = ADJECTIVE: vahşi, yabani, çılgın, çılgınca, azgın, fırtınalı, müthiş, dağınık, rasgele; ADVERB: vahşice, çılgınca; NOUN: ıssız; USER: vahşi, yabani, yaban, wild, vahşi bir

GT GD C H L M O
will /wɪl/ = NOUN: irade, niyet, istek, vasiyet, vasiyetname, arzu, azim; VERB: istemek, amaçlamak, arzulamak, niyet etmek, vasiyet etmek; USER: irade, olacak, olacaktır, olur, edecek, edecek

GT GD C H L M O
wind /wɪnd/ = NOUN: rüzgâr, hava, yel, esinti, üfleme, nefes, kurma, koku; VERB: sarmak, kokusunu almak, çevirmek, döndürmek; USER: rüzgâr, rüzgar, Wind, rüzgarın, Üflemeli

GT GD C H L M O
wine /waɪn/ = NOUN: şarap, şarap rengi, şaraplı eğlence; VERB: şarap içmek, ağırlamak, şarap sunmak; USER: şarap, şarabı, wine, şaraplar, bir şarap

GT GD C H L M O
wing /wɪŋ/ = NOUN: kanat, çamurluk, ek bina, kol, uçuşan şey, uçma, burun kanadı, sıvışma, hava filosu; VERB: kanatlanmak, uçmak, kanat takmak, uçarak geçmek, hızlandırmak, kanadını yaralamak, kolundan yaralamak; USER: kanat, kanattan, kanadı, kanatlı, kanattaki

GT GD C H L M O
wings /wɪŋ/ = NOUN: kanatlar, kulis, pilotluk rozeti; USER: kanatlar, kanatları, kanat, kanatlarını, wings

GT GD C H L M O
winter /ˈwɪn.tər/ = NOUN: kış, yaş; ADJECTIVE: kış, kışlık; VERB: kışı geçirmek, kışlamak, kışı geçirtmek; USER: kış, Winter, kışın, kışlık

GT GD C H L M O
wise /waɪz/ = ADJECTIVE: bilge, akıllı, deneyimli, usta, bilgili, anlayışlı, haberi olan, küstah, ukalâ, becerikli; NOUN: yol, usul, alim, yöntem, şekil; USER: bilge, akıllıca, akıllı, Wise, akıllıca olacaktır

GT GD C H L M O
wish /wɪʃ/ = NOUN: dilek, istek, arzu, umut, isteme; VERB: dilemek, istemek, umut etmek; USER: dilek, arzu, istediğiniz, isteyen, istiyorsanız, istiyorsanız

GT GD C H L M O
with /wɪð/ = PREPOSITION: ile, birlikte, beraber, -li; USER: ile, sahip, olan, birlikte, ile birlikte, ile birlikte

GT GD C H L M O
within /wɪˈðɪn/ = ADVERB: içinde, içinden, içeriden, içeride, içeri, içeriye, için için; PREPOSITION: içinde, kapsamında, dahilinde, zarfında; NOUN: iç, iç kısım; USER: içinde, içerisinde, mesafede olan, içindeki, olan

GT GD C H L M O
womb /wuːm/ = NOUN: rahim, dölyatağı, kaynak, köken; USER: rahim, karnında, rahminde, anne karnında, rahmi

GT GD C H L M O
won /wʌn/ = NOUN: won; USER: won, kazandı, kazanan, kazanılan, kazanmış, kazanmış

GT GD C H L M O
wonder /ˈwʌn.dər/ = NOUN: mucize, şaşkınlık, hayret, harika, hayranlık, şaşılacak şey; VERB: merak etmek, hayret etmek, şaşmak; USER: şaşkınlık, merak, merak ediyorum, acaba, merak ediyor, merak ediyor

GT GD C H L M O
wondering /ˈwʌn.dər/ = NOUN: şaşırmış; ADJECTIVE: şaşkın; USER: merak, merak ediyor, yapabileceğinizi merak, merak ediyorum

GT GD C H L M O
wonders /ˈwʌn.dər/ = NOUN: mucize, şaşkınlık, hayret, harika, hayranlık, şaşılacak şey; VERB: merak etmek, hayret etmek, şaşmak; USER: harikalar, harikaları, mucizeler, harikasından, güzellikleri

GT GD C H L M O
wondrous /ˈwʌn.drəs/ = ADJECTIVE: harika, fevkalade, şaşılacak, harikulâde; USER: harika, harika bir, muhteşem, harikulade, fevkalade

GT GD C H L M O
wood /wʊd/ = ADJECTIVE: ahşap, tahta, tahtadan yapılmış; NOUN: odun, tahta, kereste, koru, ağaçlık, fıçı; USER: ahşap, odun, ağaç, tahta, wood

GT GD C H L M O
word /wɜːd/ = NOUN: kelime, sözcük, söz, haber, laf, tabir, emir, parola, vâât, bilgi, lâkırdı, lügat, iki çift lâf; VERB: söylemek, ifade etmek; USER: kelime, sözcük, sözcüğü, kelimesi, word, word

GT GD C H L M O
words /wɜːd/ = NOUN: sözler, laf, güfte, ağız kavgası; USER: sözler, kelimeler, deyişle, kelime, bir deyişle, bir deyişle

GT GD C H L M O
world /wɜːld/ = NOUN: dünya, alem, yeryüzü, diyar; ADJECTIVE: dünya; USER: dünya, Dünyanın, Dünyayı, dünyada, dünyasında, dünyasında

GT GD C H L M O
worship /ˈwɜː.ʃɪp/ = NOUN: ibadet, tapma, ilahlaştırma, aşırı saygı; VERB: tapınmak, tapmak, ibadet etmek, taparcasına sevmek; USER: ibadet, kulluk, ibadete, kulluk edin, ibadetlerini

GT GD C H L M O
would /wʊd/ = VERB: -cekti, -caktı, -erdi, -ermi, -ermiydi; USER: -cekti, olur, mi, istiyorsunuz, olurdu, olurdu

GT GD C H L M O
wrapped /ræpt/ = ADJECTIVE: bürünmüş, örtülü, dalmış, kendini kaptırmış; USER: örtülü, sarılmış, sarılı, sarılır, tamamladı

GT GD C H L M O
write /raɪt/ = VERB: yazmak, yazı yazmak, mektup yazmak, kaleme almak, kâğıda dökmek, bestelemek, yazarlık yapmak; NOUN: yazı yazma; USER: yazmak, yazma, yazın, yazmaya, geç, geç

GT GD C H L M O
ye /jiː/ = PRONOUN: siz, sen; USER: siz, Ye, edenler

GT GD C H L M O
yeah /jeə/ = INTERJECTION: Evet!, Tamam!; USER: evet, yeah, tamam

GT GD C H L M O
year /jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş; USER: yıl, yılın, yıllık, yılı, yılda, yılda

GT GD C H L M O
yearning /ˈjɜː.nɪŋ/ = NOUN: özlem, arzu, hasret; ADJECTIVE: arzulu, özlem dolu, hasretli; USER: özlem, özlemi, hasret, arzu, özlemini

GT GD C H L M O
years /jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş; USER: yıl, yaşında, yıllarda, yaş, yıldır, yıldır

GT GD C H L M O
yet /jet/ = ADVERB: henüz, daha, yine de, hâlâ, şimdiye kadar, hatta, şimdiye dek, sonunda; CONJUNCTION: ama, ancak, yine de, buna rağmen, oysa; USER: henüz, yapılmamış, Olduklarım, ama, gönderilmemiş, gönderilmemiş

GT GD C H L M O
yon /yän/ = PRONOUN: oradaki, ötedeki, şuradaki; ADJECTIVE: oradaki, ötedeki, şuradaki; ADVERB: şurada, orada, ötede; USER: oradaki, yon, şuradaki, ötedeki, Yön,

GT GD C H L M O
yonder /ˈjɒn.dər/ = PRONOUN: oradaki, ötedeki, şuradaki; ADJECTIVE: oradaki, ötedeki, şuradaki; ADVERB: orada, şurada; USER: oradaki, Yönder, Yonder, ötedeki, Over Yonder

GT GD C H L M O
you /juː/ = PRONOUN: size, sen, seni, sizi, sana, siz; USER: sen, size, Eğer, sizin, sizi, sizi

GT GD C H L M O
your /jɔːr/ = PRONOUN: sizin, senin; USER: sizin, senin, Kaydınızı, Kullanıcı, da, da

GT GD C H L M O
yourselves /jərˈself/ = PRONOUN: kendiniz; USER: kendiniz, kendinizi, kendinize, kendinizden

GT GD C H L M O
yule /juːl/ = NOUN: Noel; USER: Noel, yule, christmas, Noelde yakılan

GT GD C H L M O
yuletide /ˈjuːltʌɪd/ = USER: Noel yortusu, Yuletide, Noel, tutuklanan üç zanlı, Noel zamanı,

1025 words