Turkish Vocabulary
Click on letter: GT-Google Translate; GD-Google Define; H-Collins; L-Longman; M-Macmillan; O-Oxford; © or C-Cambridge
GT
GD
C
H
L
M
O
a
GT
GD
C
H
L
M
O
abide
/əˈbaɪd/ = VERB: katlanmak, kalmak, beklemek, çekmek;
USER: katlanmak, uymak, uymayı, riayet, uymaya
GT
GD
C
H
L
M
O
about
/əˈbaʊt/ = PREPOSITION: hakkında, ilgili, konusunda, dair, etrafında, üstünde, orada burada;
ADVERB: yaklaşık, takriben, etrafına, hemen hemen, aşağı yukarı, aksi yöne;
USER: hakkında, ilgili, yaklaşık, ile ilgili, konusunda, konusunda
GT
GD
C
H
L
M
O
above
/əˈbʌv/ = ADVERB: yukarıda, önce, daha çok, cennette;
ADJECTIVE: yukarıdaki, sözü geçen;
PREPOSITION: üzerinde, üstünde, üzerine, yüksek, üstün, öte;
NOUN: yukarıda olan şey;
USER: yukarıda, üzerinde, yukarıdaki, üstünde, yukarıda bulunan
GT
GD
C
H
L
M
O
accord
/əˈkɔːd/ = NOUN: uyum, anlaşma, uzlaşma, ahenk, birleşme;
VERB: uymak, vermek, uyum sağlamak, bağdaşmak;
USER: anlaşma, uyum, Accord, anlaşması, anlaşmasının
GT
GD
C
H
L
M
O
achoo
GT
GD
C
H
L
M
O
acquaintance
/əˈkweɪn.təns/ = NOUN: tanıdık, tanışma, bilgi, tanıma;
USER: tanıdık, tanıdığı, tanışma, tanıdığım, tanışmak
GT
GD
C
H
L
M
O
adore
/əˈdɔːr/ = VERB: tapınmak, tapmak, bayılmak, bitmek, delicesine sevmek;
USER: tapıyorum, hayran, bayılacaklar, sevsem, bayılıyorum
GT
GD
C
H
L
M
O
adored
/əˈdɔːr/ = VERB: tapınmak, tapmak, bayılmak, bitmek, delicesine sevmek;
USER: hayrandı, hayran, takdir, sevdiği, adored
GT
GD
C
H
L
M
O
afar
/əˈfɑːr/ = ADVERB: uzaktan, uzakta, uzak;
USER: uzaktan, uzaklardan, afar, uzakta, from afar
GT
GD
C
H
L
M
O
afforded
/əˈfɔːd/ = VERB: gücü yetmek, parası yetmek, bulabilmek, zaman ayırabilmek;
USER: tanınan, sağladığı, sağlanan, sağladı, elde edilmiştir
GT
GD
C
H
L
M
O
affright
/əˈfrīt/ = NOUN: korku;
VERB: korkutmak
GT
GD
C
H
L
M
O
again
/əˈɡenst/ = ADVERB: tekrar, yeniden, yine, bir daha, gene, ayrıca, üstelik;
USER: tekrar, yeniden, yine, daha, again, again
GT
GD
C
H
L
M
O
against
/əˈɡenst/ = ADVERB: karşı, aleyhte, ters olarak;
PREPOSITION: karşı, karşısında, aleyhinde, aykırı, dayalı;
USER: karşı, karşısında, yönelik, aleyhine, aleyhinde, aleyhinde
GT
GD
C
H
L
M
O
aglow
/əˈɡləʊ/ = ADJECTIVE: kıpkırmızı, hararetli, parlak, ateşli, heyecanlı, parlayan;
USER: kıpkırmızı, aglow, hararetli, ışıldayacak, ışıldar
GT
GD
C
H
L
M
O
ago
/əˈɡəʊ/ = ADJECTIVE: önce, evvel;
ADVERB: önce, evvel;
USER: önce, önce yapıldı, ago, ago
GT
GD
C
H
L
M
O
all
/ɔːl/ = ADJECTIVE: tüm, bütün, her, hep;
NOUN: hepsi, herkes;
ADVERB: hepsi, tamamen, hep;
PRONOUN: hepsi, herkes, her şey;
USER: tüm, bütün, her, All, tamamını, tamamını
GT
GD
C
H
L
M
O
alleluia
/ˌhaləˈlo͞oyə/ = NOUN: tanrıya şükretme;
USER: elhamdülillah, Allah'a şükür, haleluya, alleluia, tanrıya şükretme,
GT
GD
C
H
L
M
O
along
/əˈlɒŋ/ = ADVERB: boyunca, yanısıra, ileri, yanına, ileriye, süresince, beraberine;
PREPOSITION: boyunca;
USER: boyunca, birlikte, yanı sıra, sıra, üzerinde, üzerinde
GT
GD
C
H
L
M
O
also
/ˈɔːl.səʊ/ = ADVERB: da, de, ayrıca, hem de, hem, keza, dahi, üstelik;
USER: da, ayrıca, de, aynı zamanda, zamanda, zamanda
GT
GD
C
H
L
M
O
am
/æm/ = USER: Zamanı, duyuyorum, ben, değilim, ÖS, ÖS
GT
GD
C
H
L
M
O
ancient
/ˈeɪn.ʃənt/ = ADJECTIVE: eski, çok eski, eskiden kalma;
USER: eski, antik, eski bir, kadim, çok eski
GT
GD
C
H
L
M
O
and
/ænd/ = CONJUNCTION: ve, ile, de;
USER: ve, ile, ile
GT
GD
C
H
L
M
O
angel
/ˈeɪn.dʒəl/ = NOUN: melek, sponsor, iyilik meleği;
USER: melek, angel, meleği, meleğin, meleğim
GT
GD
C
H
L
M
O
angelic
/ænˈdʒel.ɪk/ = ADJECTIVE: melek gibi, meleklere özgü;
USER: melek gibi, melek, meleksi, meleksel, angelic
GT
GD
C
H
L
M
O
angels
/ˈeɪn.dʒəl/ = NOUN: melek, sponsor, iyilik meleği;
USER: melekler, meleklerin, melekleri, angels, melek
GT
GD
C
H
L
M
O
anthems
/ˈanθəm/ = NOUN: marş, ilahi;
USER: marşlar, marşlarının, milli marşın çalınması, sayıda milli marşın çalınması, marşların,
GT
GD
C
H
L
M
O
any
/ˈen.i/ = ADJECTIVE: herhangi, her, hiçbir, hiç, daha, biraz;
ADVERB: hiç, daha, biraz;
PRONOUN: herhangi biri, biri, her ne;
USER: herhangi, herhangi bir, hiçbir, bir, her, her
GT
GD
C
H
L
M
O
anybody
/ˈen.iˌbɒd.i/ = PRONOUN: kimse, herhangi biri, hiç kimse, kim olsa;
USER: kimse, herkes, kimseye, kimseyi, kimsenin
GT
GD
C
H
L
M
O
apparel
/əˈpær.əl/ = NOUN: giysi, kıyafet, elbise, süs, kılık, üst baş;
USER: giysi, giyim, Konfeksiyon, hazır giyim, eşyası
GT
GD
C
H
L
M
O
appearing
/əˈpɪər/ = ADJECTIVE: görünen;
USER: görünen, görünmesini, ortaya, görülen, görüntülenmesini
GT
GD
C
H
L
M
O
are
/ɑːr/ = NOUN: ar;
USER: olan, vardır, bulunmaktadır, olup, olarak, olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
arise
/əˈraɪz/ = VERB: kalkmak, ortaya çıkmak, doğmak, ayağa kalkmak, kaynaklanmak, yükselmek;
USER: ortaya, ortaya çıkan, ortaya çıkar, meydana, ortaya çıkmaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
around
/əˈraʊnd/ = ADVERB: etrafında, etrafına, etrafta, çevrede, oraya buraya, bu civarda, arada burada;
PREPOSITION: çevresinde, etrafında, etrafına, çevresine, sularında, aşağı yukarı;
USER: etrafında, çevresinde, çevresindeki, yaklaşık, civarında
GT
GD
C
H
L
M
O
as
/əz/ = ADVERB: olarak, gibi, kadar, iken;
PRONOUN: gibi;
CONJUNCTION: olduğu gibi, ki, iken, rağmen, karşın, madem, mademki, -diği gibi, -irken;
USER: olarak, gibi, kadar, yanı, şekilde, şekilde
GT
GD
C
H
L
M
O
ask
/ɑːsk/ = VERB: sormak, istemek, soru sormak, rica etmek, davet etmek, aranmak, hak etmek, kaşınmak;
USER: sormak, isteyin, sorun, sorabilir, sor, sor
GT
GD
C
H
L
M
O
asked
/ɑːsk/ = VERB: sormak, istemek, soru sormak, rica etmek, davet etmek, aranmak, hak etmek, kaşınmak;
USER: sordu, istedi, sorulan, soruldu, sordum
GT
GD
C
H
L
M
O
asleep
/əˈsliːp/ = ADVERB: uykuda, uyumakta;
ADJECTIVE: uyuyan, uyuşmuş, uyuşuk, tembel;
USER: uykuda, uykuya, uyuyor, uyurken, uyuya
GT
GD
C
H
L
M
O
astray
/əˈstreɪ/ = ADJECTIVE: yıldız, yıldızlı, yıldızlara ait
GT
GD
C
H
L
M
O
at
/ət/ = PREPOSITION: -de, -da, -ye, -ya, -e, -a;
NOUN: savaşçı, asker, eyt;
USER: de, az, at, okuyun, azından, azından
GT
GD
C
H
L
M
O
attend
/əˈtend/ = VERB: katılmak, devam etmek, bakmak, hazır bulunmak, dinlemek, eşlik etmek, kulak vermek, hizmet etmek, dikkatini vermek, beraberinde getirmek;
USER: katılmak, devam, katılmakla, katılacak, katılma
GT
GD
C
H
L
M
O
auld
/ôld/ = ADJECTIVE: eski, yaşlı;
USER: yaşlı, Auld, kadim, The Auld,
GT
GD
C
H
L
M
O
awake
/əˈweɪk/ = ADJECTIVE: uyanık, farkında olan, tetik;
VERB: uyanmak, uyandırmak, farkına varmak, gözünü açmak, uyarmak, uykudan kalkmak, gözü açılmak;
USER: uyanık, uyanıkken, uyanmak, uyandırmak
GT
GD
C
H
L
M
O
awakes
/əˈwāk/ = VERB: uyandırmak, gözünü açmak, uyarmak, uyanmak, uykudan kalkmak, farkına varmak, gözü açılmak;
USER: uyanır, uyanan, uyandıran, uyanıyor, awakes,
GT
GD
C
H
L
M
O
away
/əˈweɪ/ = ADVERB: uzak, uzakta, uzağa, yok, durmadan, bir yana, devamlı;
ADJECTIVE: deplasmanda, rakip sahada;
NOUN: deplasman maçı;
USER: uzak, uzakta, uzaklıkta, uzaklıktadır, away, away
GT
GD
C
H
L
M
O
aye
/aɪ/ = NOUN: kabul oyu, olumlu oy;
USER: evet, Aye, Emredersiniz, hay, hay hay
GT
GD
C
H
L
M
O
babe
/beɪb/ = NOUN: bebek, kız, bebe, piliç;
USER: bebek, Babe, bebeğim, hatun, Anahtar kelimeler Babe
GT
GD
C
H
L
M
O
babel
/ˈbeɪ.bəl/ = NOUN: ana baba günü, kargaşa;
USER: ana baba günü, babel, Babil, karmaşası, baba günü
GT
GD
C
H
L
M
O
babies
/ˈbeɪ.bi/ = NOUN: bebek, çocuk, yavru, piliç, çocuksu kimse, eser, sorumluluk;
USER: bebekler, bebeklerin, bebek, bebeklerde, bebekleri
GT
GD
C
H
L
M
O
baby
/ˈbeɪ.bi/ = NOUN: bebek, çocuk, yavru, piliç, çocuksu kimse, eser, sorumluluk;
ADJECTIVE: bebek, küçük, bebeksi;
VERB: şımartmak, bebek muamelesi yapmak;
USER: bebek, bebeğim, bebeğin, bebeği, bebeğinizin
GT
GD
C
H
L
M
O
back
/bæk/ = NOUN: geri, arka, sırt;
ADJECTIVE: geri, arka, arkadaki;
ADVERB: geri, arkaya, geriye, geride, önce, geçmişe;
USER: geri, arka, tekrar, sırt, back
GT
GD
C
H
L
M
O
bad
/bæd/ = ADJECTIVE: kötü, fena, bozuk, berbat, çürük, terbiyesiz, rahatsız, sahte, sert, küfürlü;
NOUN: zarar, şanssızlık;
USER: kötü, kötü bir, bad, fena, bozuk
GT
GD
C
H
L
M
O
bank
/bæŋk/ = NOUN: banka, sahil, kıyı, banko, set, küme, yığın, yokuş, tuş arası, uçağın bir yana yatması;
VERB: parasal işlerini yapmak, para sürmek;
USER: banka, Bankası, Bank, kulübesi, bankanın
GT
GD
C
H
L
M
O
bark
/bɑːk/ = NOUN: kabuk, barka, ağaç kabuğu, havlama, öksürük, gemi, yelkenli üç direkli gemi;
VERB: bağırmak, havlamak, kabuğunu soymak, soymak, sıyırmak, öksürmek, çığırtkanlık yapmak;
USER: kabuk, kabuğu, ağaç kabuğu, bark, kabuğundan
GT
GD
C
H
L
M
O
base
/beɪs/ = NOUN: temel, baz, taban, üs, alt, esas, kaide, altlık, dayanak, dip;
VERB: dayandırmak;
ADJECTIVE: adi;
USER: temel, baz, taban, tabanı, üs
GT
GD
C
H
L
M
O
be
/biː/ = VERB: olmak, var olmak, bulunmak, tutmak, durmak, mal olmak, anlamına gelmek;
USER: olmak, olabilir, olması, olarak, olduğu, olduğu
GT
GD
C
H
L
M
O
beams
/bēm/ = NOUN: kiriş, ışın, huzme, direk, kemere, terazi kolu, saban oku;
VERB: parlamak, ışımak, ışık saçmak, yayın yapmak, sinyâl vermek;
USER: kirişler, Sinyaller, kiriş, profil, kirişleri
GT
GD
C
H
L
M
O
bear
/beər/ = NOUN: ayı, spekülatör;
VERB: taşımak, doğurmak, götürmek, değmek, vermek, üstlenmek, dönmek, duymak, katlanmak, çekmek;
USER: ayı, taşıyan, taşımak, taşımalıdır, tutulması
GT
GD
C
H
L
M
O
beard
/bɪəd/ = NOUN: sakal, çapak, püskül, başak dikeni;
VERB: meydan okumak, karşı gelmek;
USER: sakal, sakallı, sakalı, beard, sakalını
GT
GD
C
H
L
M
O
bearing
/ˈbeə.rɪŋ/ = ADJECTIVE: taşıyan, içeren;
NOUN: üstlenme, mil yatağı, davranış, ilgi, alâka, meyve verme, hareket, etki, çekme, katlanma;
USER: yatak, rulman, Kuzey açısı, taşıyan, açısı
GT
GD
C
H
L
M
O
bears
/beər/ = NOUN: ayı, spekülatör, kaba adam, borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse;
USER: ayılar, Bears, ayıları, ayı, ayıların
GT
GD
C
H
L
M
O
beautifully
/ˈbjuː.tɪ.fəl/ = ADVERB: güzel, hoşça;
USER: güzel, güzelce, güzel bir, güzel bir şekilde
GT
GD
C
H
L
M
O
beauty
/ˈbjuː.ti/ = NOUN: güzellik, güzel, güzeller güzeli, güzel kız, nadide parça, güzel yan;
USER: güzellik, güzelliği, Beauty, güzellikleri, güzelliğini
GT
GD
C
H
L
M
O
bed
/bed/ = NOUN: yatak, tabaka, zemin, yatacak yer, tarh, nehir yatağı, mezar, çiçeklik, katman, temel;
VERB: yatırmak, yatak yapmak, kalmak, dikmek, yatacak yer sağlamak, yerleşmek;
USER: yatak, yatakta, bed, oda, yatağı
GT
GD
C
H
L
M
O
been
/biːn/ = USER: olmuştur, oldu, mu, olan, olarak, olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
before
/bɪˈfɔːr/ = ADVERB: önce, önceki, karşı, önde;
PREPOSITION: önce, önünde, önüne, evvel, huzurunda, karşısında, önde;
CONJUNCTION: önce;
USER: önce, öncesi, daha önce, önceki
GT
GD
C
H
L
M
O
began
/bɪˈɡæn/ = VERB: başlamak, başlatmak, koyulmak, girişmek, önayak olmak, meydana gelmek, doğmak;
USER: başladı, başlayan, başlamıştır, başladılar, başlamış
GT
GD
C
H
L
M
O
begin
/bɪˈɡɪn/ = VERB: başlamak, başlatmak, koyulmak, girişmek, önayak olmak, meydana gelmek, doğmak;
USER: başlamak, başlar, başlayacak, başlamadan, başlatmak
GT
GD
C
H
L
M
O
beginning
/bɪˈɡɪn.ɪŋ/ = NOUN: başlangıç, baş, köken, kaynak;
ADJECTIVE: başlangıç, ilk;
USER: başlangıç, başlayan, başlıyor, başlamadan, başında, başında
GT
GD
C
H
L
M
O
behold
/bɪˈhəʊld/ = VERB: seyretmek, görmek, bakmak, dikkat etmek;
USER: seyretmek, işte, farkına varmak, hani, beğenirsin
GT
GD
C
H
L
M
O
bells
/bel/ = NOUN: çınlama, çan sesi;
USER: çan, çanları, bells, çanlar, zilleri
GT
GD
C
H
L
M
O
below
/bɪˈləʊ/ = PREPOSITION: altında, aşağı, altta;
ADVERB: aşağıda, altında, altında, aşağı, altta, alt katta, yeryüzünde, cehennemde, düşük rütbede, rütbece altında;
USER: altında, aşağıda, aşağıdaki, aşağıya, altına, altına
GT
GD
C
H
L
M
O
bend
/bend/ = NOUN: viraj, dirsek, bükme, kıvrım;
VERB: eğilmek, eğmek, bükmek, çökmek, bükülmek, boyun eğmek, kıvırmak, katlamak;
USER: eğmek, viraj, bend, bükün, bükmeyin
GT
GD
C
H
L
M
O
bending
/bend/ = ADJECTIVE: bükme, kıvırma;
NOUN: eğilme, eğme, kıvırma, esneme;
USER: bükme, eğilme, büküm, eğme, bükülme
GT
GD
C
H
L
M
O
beneath
/bɪˈniːθ/ = ADVERB: altında, altına, altta;
PREPOSITION: altında;
USER: altında, altındaki, altına, altından
GT
GD
C
H
L
M
O
berry
/ˈber.i/ = NOUN: meyve, dut, istakoz yumurtası;
VERB: dut toplamak, meyve toplamak;
USER: dut, meyve, berry, çilek, tane
GT
GD
C
H
L
M
O
beside
/bɪˈsaɪd/ = PREPOSITION: yanında, dışında, yanına, başka, kıyasla, nazaran, nispeten;
USER: yanında, yanındaki, yanına, yanı sıra, yanında yer
GT
GD
C
H
L
M
O
best
/best/ = ADJECTIVE: en iyi, birinci sınıf;
ADVERB: en, en çok, en iyi şekilde;
VERB: yenmek, geçmek, alt etmek;
USER: en iyi, en, iyi, bölgesindeki en iyi, en çok, en çok
GT
GD
C
H
L
M
O
better
/ˈbet.ər/ = ADJECTIVE: daha iyi, daha güzel;
ADVERB: daha iyi, daha iyi şekilde, iyisimi;
VERB: iyileştirmek, daha iyi yapmak, geliştirmek, düzeltmek, geçmek;
NOUN: daha iyisi, üstün kimse;
USER: daha iyi, iyi, daha, daha iyi bir, iyi bir
GT
GD
C
H
L
M
O
beyond
/biˈjɒnd/ = ADVERB: ötesinde, öte, aşırı;
PREPOSITION: ötesinde, ötesine, öteye, ötesi, götürmez, ötede, haricinde, ayrıca, -den öte;
NOUN: öbür dünya, ahiret;
USER: ötesinde, ötesine, dışında, öteye, dışındaki
GT
GD
C
H
L
M
O
birds
/bɜːd/ = NOUN: kuş, kız, adam, güdümlü mermi;
USER: kuşlar, kuş, kuşların, kuşları, birds
GT
GD
C
H
L
M
O
birth
/bɜːθ/ = NOUN: doğum, doğuş, doğma, doğurma, yavrulama, soy, köken, nesil, kaynak;
USER: doğum, bilinmiyor, Doğum tarihi, doğumdan, Doğduğu
GT
GD
C
H
L
M
O
bitter
/ˈbɪt.ər/ = ADJECTIVE: acı, sert, keskin, şiddetli, acılı, yakıcı, iliklere işleyen;
NOUN: acılık, keskinlik;
USER: acı, acı bir, bitter, sert, keskin
GT
GD
C
H
L
M
O
bitty
/ˈbitē/ = USER: çelimsiz, bitty, tefek, bugu, tefek bir
GT
GD
C
H
L
M
O
black
/blæk/ = NOUN: siyah, zenci, is, siyah boya;
ADJECTIVE: siyah, kara, zenci, koyu, morarmış, uğursuz, kızgın;
VERB: karartmak;
USER: siyah, black, kara, siyah bir, beyaz
GT
GD
C
H
L
M
O
blazing
/ˈbleɪ.zɪŋ/ = ADJECTIVE: yanan, çarpıcı, alevlenmiş, keskin, bariz, belirgin;
USER: yanan, blazing, çarpıcı, cayır cayır yanan
GT
GD
C
H
L
M
O
bleeding
/ˈbliː.dɪŋ/ = NOUN: kanama, havasını alma, adet, regl;
ADJECTIVE: lanet, Allah'ın cezası;
USER: kanama, kanaması, kanayan, kanamaya, kanıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
bless
/bles/ = VERB: kutsamak, şükretmek, takdis etmek, kutsal saymak;
USER: kutsamak, korusun, kutsasın, razı olsun, kutsa
GT
GD
C
H
L
M
O
blessed
/ˈbles.ɪd/ = ADJECTIVE: mübarek, kutsal, kutlu, mutluluk veren;
USER: mübarek, kutsanmış, bahşedilmiştir, kutlu, kutsal
GT
GD
C
H
L
M
O
blessing
/ˈbles.ɪŋ/ = NOUN: nimet, kutsama, lütuf, bereket, dua, şükran, hayır dua;
USER: nimet, lütuf, nimettir, bereket, kutsama
GT
GD
C
H
L
M
O
blessings
/ˈbles.ɪŋ/ = NOUN: iyi dilekler;
USER: bereket, nimet, nimetler, nimetleri, nimetlerinden
GT
GD
C
H
L
M
O
blood
/blʌd/ = NOUN: kan, kan bağı, akrabalık, huy, yapı;
USER: kan, kanı, kanda, kanın, kandaki
GT
GD
C
H
L
M
O
blossom
/ˈblɒs.əm/ = NOUN: çiçek, ağaç çiçeği;
VERB: gelişmek, çiçek açmak, çiçeklenmek;
USER: çiçek, Blossom, çiçeği, Açarken, bahar
GT
GD
C
H
L
M
O
blows
/bləʊ/ = NOUN: darbe, üfleme, esinti;
VERB: uçurmak, üflemek, patlamak, atmak, esmek, solumak, kaçırmak, kaçmak, çalmak;
USER: darbeler, darbe, esiyor, darbeleri, blows
GT
GD
C
H
L
M
O
bob
/bɒb/ = NOUN: şilin, yarış kızağı, kısa saç modeli, saç lülesi, kesik kuyruk, çekül;
VERB: kısa kesmek, sallamak, aşağı yukarı sallanmak, ağzıyla yakalamaya çalışmak, reverans yapmak, yarış kızağı kullanmak;
USER: şilin, bob, Bob'un
GT
GD
C
H
L
M
O
boldly
/bəʊld/ = ADVERB: cesurca, küstahça;
USER: cesurca, cesaretle, cesur, yürekten, boldly
GT
GD
C
H
L
M
O
boots
/bo͞ot/ = NOUN: çizme, bagaj, bot, koruyucu tabaka, otel ayakkabı boyacısı;
VERB: tekmelemek, kovmak, tekme atmak, tepmek;
USER: bot, çizmeler, çizme, botlar, botları
GT
GD
C
H
L
M
O
bore
/bɔːr/ = NOUN: delik, çap, oyuk, sıkıntı, kuyu, kalibre;
VERB: sıkmak, delmek, delik açmak, sondaj yapmak, bunaltmak, can sıkmak;
USER: delik, taşıyordu, bore, deliği, sıkmak
GT
GD
C
H
L
M
O
born
/bɔːn/ = ADJECTIVE: doğmuş, doğum;
USER: doğmuş, doğum, doğdu, doğan, doğumlu
GT
GD
C
H
L
M
O
both
/bəʊθ/ = ADJECTIVE: ikisi de, her ikisi de;
USER: her ikisi de, ikisi de, hem, iki, her iki
GT
GD
C
H
L
M
O
boughs
/baʊ/ = NOUN: dal, ağaç dalı;
USER: dallar, dalları, dal, dalların, dallardaki
GT
GD
C
H
L
M
O
bought
/bɔːt/ = VERB: almak, satın almak, rüşvetle elde etmek, inanmak, pahasına elde etmek, kiralamak, yutmak, satın alma gücü olmak;
USER: satın aldı, satın, aldım, tarih, satın alınan, satın alınan
GT
GD
C
H
L
M
O
boys
/bɔɪ/ = NOUN: erkek, oğlan, erkek çocuk, delikanlı, oğul, erkek hizmetli;
USER: çocuklar, erkek, erkekler, boys, erkek çocuklar
GT
GD
C
H
L
M
O
breathes
/briːð/ = VERB: nefes almak, solumak, nefes alıp vermek, fısıldamak, ifade etmek, esmek;
USER: nefes, nefes alır, nefes alan, nefes alıp, nefes alıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
breaths
/breθ/ = NOUN: nefes, soluk, esinti, fısıltı, ağızdan çıkan buhar;
USER: nefes, nefesler, solunum, soluk, nefesleri
GT
GD
C
H
L
M
O
bright
/braɪt/ = ADJECTIVE: parlak, aydınlık, canlı, zeki, ışıltılı, berrak, neşeli, görkemli, şanlı;
USER: parlak, aydınlık, parlak bir, canlı, zeki
GT
GD
C
H
L
M
O
brightly
/braɪt/ = USER: parlak, aydınlık, aydınlık bir, parlak bir, renklerle
GT
GD
C
H
L
M
O
bring
/brɪŋ/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek;
USER: getirmek, getirebilir, getirecek, getir, getirir
GT
GD
C
H
L
M
O
brings
/brɪŋ/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek;
USER: getiriyor, getirir, getiren, getirmektedir, getirdiği
GT
GD
C
H
L
M
O
british
/ˈbrɪt.ɪʃ/ = NOUN: İngilizler, İngiliz halkı;
ADJECTIVE: Britanya ile ilgili;
USER: ingiliz, Britanya, British, İngiltere, İngilizler
GT
GD
C
H
L
M
O
brother
/ˈbrʌð.ər/ = NOUN: kardeş, erkek kardeş, birader, dost, arkadaş, tarikat üyesi;
USER: kardeş, kardeşi, kardeşim, kardeşinin, erkek kardeşi
GT
GD
C
H
L
M
O
brought
/brɔːt/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek;
USER: getirdi, getirdiği, getirilen, getirildi, getirdim, getirdim
GT
GD
C
H
L
M
O
but
/bʌt/ = CONJUNCTION: ama, ancak, fakat, ki, oysa, hariç, başka, halbuki;
ADVERB: sadece, yalnızca, yani, hiç olmazsa;
NOUN: itiraz, karşı çıkma;
USER: ama, ancak, fakat, değil, aynı, aynı
GT
GD
C
H
L
M
O
by
/baɪ/ = PREPOSITION: tarafından, göre, ile, yoluyla, kadar, vasıtasıyla, yanında, kenarında, başında, yanından, yakınında, yakınından, yolundan;
ADVERB: yakın, geçecek biçimde, geçişli biçimde, bir kenara;
USER: tarafından, göre, ile, by, edenler tarafından
GT
GD
C
H
L
M
O
call
/kɔːl/ = NOUN: çağrı, davet, çağırma, seslenme, ziyaret, ses, ihtiyaç, ziyaret etme, telefonda konuşma, ötüş;
VERB: aramak, çağırmak, seslenmek, demek, adlandırmak, çağrıda bulunmak, söylemek, davet etmek, telefon etmek, bağırmak, uyandırmak, ziyaret etmek, lakap takmak, telefonda konuşmak, dava açmak, farzetmek;
USER: çağrı, aramak, now, call now, şöyle çağırır
GT
GD
C
H
L
M
O
calling
/ˈkɔː.lɪŋ/ = NOUN: çağrı, davet, seslenme, meslek, iş, görev aşkı, telefon etme;
USER: çağrı, arama, çağırarak, çağıran, arayarak
GT
GD
C
H
L
M
O
calm
/kɑːm/ = ADJECTIVE: sakin, durgun, huzurlu, dingin, soğukkanlı, soğuk, serinkanlı;
VERB: sakinleştirmek, yatıştırmak;
NOUN: sakinlik, dinginlik, durgunluk;
USER: sakin, ol, sakinleştirmek, sakinleştirmeye, yatıştırmak
GT
GD
C
H
L
M
O
came
/keɪm/ = USER: geldi, gelen, çıktı, geldim, gelip
GT
GD
C
H
L
M
O
can
/kæn/ = NOUN: kutu, teneke kutu, konserve kutusu, hela, hapishane, kaba et, teneke kutudaki içecek;
VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak;
USER: kutu, olabilir, yapabilirsiniz, can, olabildiğince, olabildiğince
GT
GD
C
H
L
M
O
candles
/ˈkæn.dl̩/ = NOUN: mum, kandil;
USER: mumlar, mum, mumları, candles, mumlarla
GT
GD
C
H
L
M
O
candy
/ˈkæn.di/ = NOUN: şeker, şekerleme, bonbon, karamela;
USER: şeker, Candy, şekerleme, şekeri, tatlılar
GT
GD
C
H
L
M
O
canes
/keɪn/ = NOUN: kamış, sopa, bambu, değnek;
USER: Köpekler, bastonlar, baston, canes, kamışları
GT
GD
C
H
L
M
O
card
/kɑːd/ = NOUN: kart, tarak, kartpostal, kartvizit, tebrik kartı, belge, oyun kâğıdı, iskambil kâğıdı, program, esprili kimse;
VERB: kart koymak, fişlemek, kart açmak, kartlara yapıştırmak, taramak;
USER: kart, kartı, kartını, kartına, kartın
GT
GD
C
H
L
M
O
care
/keər/ = NOUN: bakım, dikkat, özen, ilgi, itina, kaygı, endişe, merak, himaye, aldırış;
VERB: ilgilenmek, özen göstermek;
USER: bakım, umurumda, bakımı, önem, dikkat
GT
GD
C
H
L
M
O
cares
/keər/ = NOUN: bakım, dikkat, özen, ilgi, itina, kaygı, endişe, merak, himaye, aldırış;
VERB: ilgilenmek, özen göstermek;
USER: umurunda, özen, önem, kimin umurunda, umursamıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
carol
/ˈkær.əl/ = NOUN: ilahi, şarkı;
VERB: şarkılar söylemek, şarkılarla kutlamak;
USER: ilahi, carol, şarkısı
GT
GD
C
H
L
M
O
case
/keɪs/ = NOUN: durum, dava, kasa, olay, çanta, kılıf, kutu, hasta, mahfaza, husus, kovan, kap, delil, sorun, görüş, kanıt, valiz, neden, hukuksal olay, tuhaf tip, gözetlemek, dikizlemek, kutulamak, yerine koymak, kaplamak, ciltlemek, örtmek;
USER: durum, durumda, durumunda, halinde, vaka
GT
GD
C
H
L
M
O
cast
/kɑːst/ = NOUN: döküm, oyuncular, alçı, atma, kalıp, biçim, rol dağıtımı, fırlatma, zarda gelen sayı;
VERB: atmak, fırlatmak, dökmek;
USER: döküm, dökme, cast, atmak, artığını
GT
GD
C
H
L
M
O
cattle
/ˈkæt.l̩/ = NOUN: sığırlar, insanlar;
USER: sığırlar, sığır, hayvan, sığırı, sığırların
GT
GD
C
H
L
M
O
ceasing
/siːs/ = NOUN: kesilme;
USER: kesilme, durdurması, sona erdirilmesinin, çıkıyordu, durdurulması
GT
GD
C
H
L
M
O
certain
/ˈsɜː.tən/ = ADJECTIVE: belirli, belli, kesin, emin, belirlenmiş, muhakkak, güvenilir, kuşkusuz, şüphesiz, herhangi bir, falanca, mutlâk;
USER: belli, belirli, bazı, belirli bir, belli bir
GT
GD
C
H
L
M
O
checking
/CHek/ = NOUN: denetleme;
USER: denetleme, kontrol, denetimi, kontrolü, kontrol etmek
GT
GD
C
H
L
M
O
cheer
/tʃɪər/ = VERB: neşelendirmek, alkışlamak, teşvik etmek, keyiflendirmek, avutmak, teselli etmek;
NOUN: tezahürat, teselli, neşe, alkış, keyif, sevinç çığlığı;
USER: neşelendirmek, tezahürat, teselli, sevindirecek, cheer
GT
GD
C
H
L
M
O
child
/tʃaɪld/ = NOUN: çocuk, evlat, küçük, velet, ürün;
USER: çocuk, çocuğun, çocuk için, alt, çocuğunuzun
GT
GD
C
H
L
M
O
childhood
/ˈtʃaɪld.hʊd/ = NOUN: çocukluk, çocukluk çağı, küçüklük;
USER: çocukluk, çocukluk çağı, çocuklar, çocuk, çocukluk çağında
GT
GD
C
H
L
M
O
children
/ˈtʃɪl.drən/ = NOUN: çocuk, evlat, küçük, velet, ürün;
USER: çocuklar, çocuk, çocuklu, çocukların, çocuklar var, çocuklar var
GT
GD
C
H
L
M
O
chime
/tʃaɪm/ = NOUN: melodi, uyum, madeni borulardan oluşan çalgı, ahenkli çan sesi, ahenk;
VERB: uymak, ahenkle çalmak, çalmak, vurmak;
USER: melodi, çan, chime, ahenge, zil
GT
GD
C
H
L
M
O
chimney
/ˈtʃɪm.ni/ = NOUN: baca, krater, lamba şişesi, yanardağ ağzı;
USER: baca, chimney, bacası, bacadan, şömine
GT
GD
C
H
L
M
O
choir
/kwaɪər/ = NOUN: koro, kilise korosu, koro yeri;
VERB: koroda şarkı söylemek;
USER: koro, korosu, korosunda, choir, koroda
GT
GD
C
H
L
M
O
choirs
/ˈkwīr/ = NOUN: koro, kilise korosu, koro yeri;
USER: koro, korolar, koroları, koroların, müzik dinletileri
GT
GD
C
H
L
M
O
chorus
/ˈkɔː.rəs/ = NOUN: koro, nakarat, koro ekibi, revü dans topluluğu, koro halinde söylenilen bölüm, proloğu söyleyen kişi, oyundaki şarkıcı ve dans grubu, oyundaki olayları arada açıklayan kişi;
VERB: koro halinde söylemek, topluca söylemek, hep bir ağızdan konuşmak;
USER: koro, Korosu, chorus, nakarat, koronun
GT
GD
C
H
L
M
O
christian
/ˈkrɪs.tʃən/ = NOUN: Hristiyan, Hristiyan kimse, iyi insan, dini bütün kimse;
ADJECTIVE: Hristiyan, dürüst, saygıdeğer, merhametli;
USER: Hristiyan, christian, Hıristiyan, Hıristiyanlık
GT
GD
C
H
L
M
O
christians
/ˈkrɪs.tʃən/ = NOUN: Hristiyan, Hristiyan kimse, iyi insan, dini bütün kimse;
USER: Hıristiyanlar, Hıristiyan, Hıristiyanların, hristiyanların, christians
GT
GD
C
H
L
M
O
christmas
/ˈkrɪs.məs/ = NOUN: Noel, İsa'nın doğum yortusu, Yirmibeş Aralık;
USER: Noel, yılbaşı
GT
GD
C
H
L
M
O
christmases
/ˈkrisməs/ = USER: Christmases, Noellerim, Noeller, Noel hediyesi,
GT
GD
C
H
L
M
O
circling
/ˈsɜː.kl̩/ = VERB: kuşatmak, dönmek, çevrelemek, etrafını dolaşmak, çark etmek;
USER: çizerek, dönen, çember, tur atan, daire içine
GT
GD
C
H
L
M
O
city
/ˈsɪt.i/ = NOUN: şehir, kent, şehir halkı, büyük kasaba;
ADJECTIVE: kent;
USER: şehir, şehrin, şehri, kent
GT
GD
C
H
L
M
O
claus
/klAz/ = USER: Baba, claus, Noel Baba
GT
GD
C
H
L
M
O
clear
/klɪər/ = ADJECTIVE: açık, net, temiz, berrak, belirgin, şeffaf, belli, anlaşılır, saydam;
VERB: temizlemek, gidermek;
ADVERB: açıkça;
USER: temizleyin, açık, temizlemek, silmek, kaldırın
GT
GD
C
H
L
M
O
climbing
/ˈklaɪ.mɪŋ/ = NOUN: tırmanma, tırmanış, dağcılık, artış;
USER: tırmanma, tırmanışı, tırmanış, dağcılık, tırmanıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
close
/kləʊz/ = ADJECTIVE: yakın, kapalı, sıkı, saklı;
ADVERB: yakın, yakından;
VERB: kapatmak, kapamak, kesmek, bitirmek, yaklaşmak;
NOUN: göğüs göğüse kavga;
USER: yakın, kapatmak, kapatın, yakındır, close
GT
GD
C
H
L
M
O
clothes
/kləʊðz/ = NOUN: giysi, elbise, çamaşır, örtüler, yatak takımları, üst baş;
USER: giysi, elbise, giysiler, giysileri, giyim, giyim
GT
GD
C
H
L
M
O
cloven
/ˈkləʊ.vən/ = ADJECTIVE: ayrık, yarık, çatlak;
USER: ayrık, cloven, çatal, yarık, maskesini atmak
GT
GD
C
H
L
M
O
cold
/kəʊld/ = NOUN: soğuk, nezle, soğukluk, soğukalgınlığı;
ADJECTIVE: soğuk, üşümüş, soğukkanlı, donuk, duygusuz, sakin, sıkıcı, baygın, kaçınılmaz, kesin olarak, yapmacık;
USER: soğuk, soğuk bir, soğuk algınlığı
GT
GD
C
H
L
M
O
coldly
/ˈkəʊld.li/ = ADVERB: soğukça, sakinlikle, üşüyerek, soğukkanlılıkla;
USER: sakinlikle, soğuk, soğuk bir sesle, soğukça, soğuk soğuk
GT
GD
C
H
L
M
O
come
/kʌm/ = VERB: gelmek, ulaşmak, görünmek, buyurmak, ileri gelmek, orgazm olmak, tatmin olmak, tavır takınmak;
NOUN: meni, sperma, bel;
USER: gelmek, gelir, gelip, gelen, gel, gel
GT
GD
C
H
L
M
O
comes
/kʌm/ = USER: gelir, geliyor, söz konusu, konusu, gelen, gelen
GT
GD
C
H
L
M
O
comfort
/ˈkʌm.fət/ = NOUN: konfor, teselli, rahat, rahatlık, huzur, refah, avuntu;
VERB: rahatlatmak, rahat ettirmek, teselli etmek, avutmak, yatıştırmak;
USER: konfor, konforu, rahatlık, rahat, rahatlığı
GT
GD
C
H
L
M
O
coming
/ˈkʌm.ɪŋ/ = ADJECTIVE: gelen, gelecek;
NOUN: gelme, geliş, yaklaşma, varış;
USER: gelen, gelecek, geliyor, önümüzdeki, çıkan
GT
GD
C
H
L
M
O
continued
/kənˈtɪn.juːd/ = ADJECTIVE: devam eden, devamlı, aralıksız;
USER: devam eden, devam, devam etti, devam etmiştir, sürdürdü, sürdürdü
GT
GD
C
H
L
M
O
corn
/kɔːn/ = NOUN: mısır, tahıl, buğday, nasır, yulaf, ekin, tahıl tanesi, mısır viskisi;
VERB: salamura etmek, kurutmak;
USER: mısır, misir, corn, tahıl, buğday
GT
GD
C
H
L
M
O
country
/ˈkʌn.tri/ = NOUN: ülke, memleket, köy, taşra, arazi, sayfiye, toprak, diyar;
ADJECTIVE: kırsal, köy, taşra, taşraya ait;
USER: ülke, ülkenin, ülkede, ülkeye, ülkedeki
GT
GD
C
H
L
M
O
cradle
/ˈkreɪ.dl̩/ = NOUN: beşik, kızak, başlangıç, gemi kızağı, kırık kemiğin sarıldığı tahta parçaları;
VERB: beşiğe yatırmak, sakınmak, özenle kucaklamak, yetiştirmek, tırpan ile ot biçmek;
USER: beşik, beşiği, yuvasının, yuvası, kızak
GT
GD
C
H
L
M
O
creeping
/kriː.pɪŋ/ = NOUN: sürünen, ürpertici, emekleyen, sarmaşık türünden;
ADJECTIVE: sürünen;
USER: sürünen, sürünme, kaçak, kaçak akım, creeping
GT
GD
C
H
L
M
O
crib
/krɪb/ = NOUN: beşik, ev, kopya, yemlik, bebek yatağı, çocuk yatağı, ahır, kulübe, aşırma;
VERB: kopya çekmek, aşırmak, çalmak, ahıra tıkmak, ahırı yemlikle donatmak;
USER: beşik, Crib, yatağı, karyola, intihal
GT
GD
C
H
L
M
O
crisp
/krɪsp/ = ADJECTIVE: gevrek, canlı, taze, gıcır gıcır, çıtır çıtır, kıtır kıtır, kıvırcık, kırışık, zindeleştiren;
VERB: gevrekleştirmek, kıvırmak, dalgalandırmak, gevrekleşmek, kıvrılmak;
USER: canlı, gevrek, net, keskin, berrak
GT
GD
C
H
L
M
O
cross
/krɒs/ = NOUN: çapraz, haç;
ADJECTIVE: çapraz, kesişen, çaprazlama, dargın, kızgın;
VERB: geçmek, karşılaşmak, bozmak, çapraz çizgiler çizmek, darılmak;
USER: çapraz, geçmeye, geçmek, arası, cross, cross
GT
GD
C
H
L
M
O
crown
/kraʊn/ = NOUN: taç, tepe, taht, çelenk, hükümdarlık, beş şilin, zirve;
VERB: taç giydirmek, süslemek, dama yapmak, kaplamak, ödüllendirmek, doruğa ulaştırmak, kafasına vurmak;
USER: taç, tacı, crown, kron, tepe
GT
GD
C
H
L
M
O
cruel
/ˈkruː.əl/ = ADJECTIVE: zalim, acımasız, gaddar, gaddarca, korkunç, merhametsiz, zor, hissiz;
USER: zalim, acımasız, zalimane, zalimce, zalim bir
GT
GD
C
H
L
M
O
crushing
/ˈkrʌʃ.ɪŋ/ = NOUN: ezme;
ADJECTIVE: ezici, mahvedici;
USER: ezme, kırma, taş kırma, taş kırma makinesi, taş
GT
GD
C
H
L
M
O
cry
/kraɪ/ = VERB: ağlamak, haykırmak, bağırmak, seslenmek, çığlık atmak;
NOUN: çığlık, ağlama, feryat, nida, ses, nara, yalvarma, seslenme, haykırış, slogan;
USER: ağlamak, ağlama, ağlamaya, cry, ağlıyorum
GT
GD
C
H
L
M
O
crying
/ˈkraɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: ağlayan, apaçık, acil, göze çarpan, iğrenç, ivedi;
USER: ağlayan, ağlama, ağlıyor, ağlayarak, ağlamaya
GT
GD
C
H
L
M
O
cup
/kʌp/ = NOUN: fincan, bardak, kupa, kâse;
VERB: şişe çekmek, kavramak, çanak gibi yapmak;
USER: fincan, bardak, Kupa, kupası, bardağı
GT
GD
C
H
L
M
O
curse
/kɜːs/ = NOUN: lanet, küfür, beddua, küfretme, belâ, afaroz;
VERB: lanet okumak, lanetlemek, küfretmek, sövmek, beddua etmek, lanet etmek;
USER: lanet, küfür, beddua, lanet oku, lanetlemek
GT
GD
C
H
L
M
O
d
= NOUN: re, geçer not;
USER: d, Ge, B, M
GT
GD
C
H
L
M
O
dad
/dæd/ = NOUN: baba, babacığım;
USER: baba, babam, baban, babası, dad
GT
GD
C
H
L
M
O
dancing
/dans/ = NOUN: dans, dans etme, oynama;
USER: dans, dancing, dansı, dans eden
GT
GD
C
H
L
M
O
dark
/dɑːk/ = NOUN: karanlık, koyu renk, gölge, akşam;
ADJECTIVE: karanlık, koyu, kara, kötü, ışıksız, loş, kasvetli, gizli;
USER: karanlık, koyu, karanlıkta, dark, karanlık bir
GT
GD
C
H
L
M
O
darker
/dɑːk/ = USER: koyu, daha koyu, karanlık, daha karanlık, koyu bir
GT
GD
C
H
L
M
O
dashing
/ˈdæʃ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: şık, cesur, gösterişli, havalı, atak, canlı;
USER: şık, cesur, dashing, atılgan, vuruş yapamadı
GT
GD
C
H
L
M
O
dawn
/dɔːn/ = NOUN: şafak, şafak vakti, tan, ortaya çıkma, başlangıç, uyanma;
VERB: şafak sökmek, aydınlanmak, gün ağarmak, belirmek;
USER: şafak, dawn, şafağında, şafaktan, sabaha
GT
GD
C
H
L
M
O
day
/deɪ/ = NOUN: gün, gündüz, zaman, dönem;
USER: gün, günü, günlük, günün, günde, günde
GT
GD
C
H
L
M
O
days
/deɪ/ = NOUN: günler;
USER: günler, gün, günü, günde, günlerde, günlerde
GT
GD
C
H
L
M
O
dear
/dɪər/ = ADJECTIVE: sevgili, değerli, aziz, kıymetli, pahalı;
ADVERB: pahalıya, içtenlikle, samimi olarak;
NOUN: sevilen kimse, tatlı kimse, sevimli kimse, sevilen şey;
USER: sevgili, canım, değerli, sayın, dear
GT
GD
C
H
L
M
O
deck
/dek/ = NOUN: güverte, deste, kat, iskambil destesi, üst kısım;
USER: güverte, deck, Güvertede, güvertesi, deste
GT
GD
C
H
L
M
O
decked
/dek/ = USER: katlı, Decked, bir katlı, güneşlenin, ciltlik,
GT
GD
C
H
L
M
O
deep
/diːp/ = ADJECTIVE: derin, koyu, içten, ağır, aşırı, tok, şiddetli, yürekten, keskin, genişliğinde;
NOUN: derinlik, karanlık;
USER: derin, derin bir, deep, derinlik, koyu
GT
GD
C
H
L
M
O
deer
/dɪər/ = NOUN: geyik, karaca, geyik benzeri hayvan;
USER: geyik, Deer, Geyikler, geyiği, karaca
GT
GD
C
H
L
M
O
deity
/ˈdeɪ.ɪ.ti/ = NOUN: tanrı, ilah, tanrılık, tanrısal konum;
USER: tanrı, ilah, tanrısı, deity, tanrının
GT
GD
C
H
L
M
O
delight
/dɪˈlaɪt/ = NOUN: zevk, keyif, sevinç, haz, zevk kaynağı;
VERB: sevindirmek, hoşnut etmek, zevk almak, hoşlanmak, hoşuna gitmek;
USER: zevk, memnun, keyif, delight, sevinç, sevinç
GT
GD
C
H
L
M
O
delightful
/dɪˈlaɪt.fəl/ = ADJECTIVE: hoş, zevkli, tatlı;
USER: hoş, keyifli, keyifli bir, delightful, hoş bir
GT
GD
C
H
L
M
O
dented
/dent/ = ADJECTIVE: bereli, çukurlu;
USER: bereli, çukurlu, bombeli, zedelenme, DTED
GT
GD
C
H
L
M
O
descend
/dɪˈsend/ = VERB: inmek, soyundan gelmek, alçalmak, çökmek, baskın yapmak, madene inmek, detaya inmek, miras kalmak, saldırmak, aşağı yuvarlanmak;
USER: inmek, iner, inmeye, alçalma, inerler
GT
GD
C
H
L
M
O
did
/dɪd/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek, neden olmak, rolünü üstlenmek, ayağını kaydırmak, tamamlamak, meydana getirmek, düzenlemek;
USER: yaptı, yaptım, mi, düşünüyorsunuz, did, did
GT
GD
C
H
L
M
O
didn
/ˈdɪd.ənt/ = USER: yapmadım, yoktu, etmedim, didn
GT
GD
C
H
L
M
O
die
/daɪ/ = VERB: ölmek, gebermek, solmak, sıkılmak, göçmek, sona ermek, sıkıntıdan ölmek, canı çıkmak, tatmak;
NOUN: zar, barbut, zar oyunu;
USER: ölmek, die, ölmeye, ölür, kalıp
GT
GD
C
H
L
M
O
dine
/daɪn/ = VERB: akşam yemeği yemek, akşam yemeğini yemek, akşam yemeği vermek, ağırlamak;
USER: yemek, akşam yemeği, yemek yiyebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
ding
/dɪŋ/ = VERB: tınlatmak, çınlatmak, tekrar tekrar söylemek, tınlamak
GT
GD
C
H
L
M
O
dismay
/dɪˈsmeɪ/ = NOUN: dehşet, korku, umutsuzluk, bunalım;
VERB: korkutmak, dehşete düşürmek, umutsuzluğa düşürmek;
USER: dehşet, dismay, korku, dehşetle, korkutmak
GT
GD
C
H
L
M
O
displayed
/dɪˈspleɪ/ = VERB: göstermek, sergilemek, teşhir etmek, gözler önüne sermek, gösteriş yapmak, açığa çıkarmak, göz önüne sermek, büyük puntolarla basmak;
USER: görüntülenir, görüntülenen, gösterilir, gösterilmiştir, görüntülenebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
do
/də/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek;
NOUN: do, hile, dalavere, dolandırıcılık, do-abbreviation, do, do;
USER: yapmak, do, mutlaka, yapılması, mutlaka yapılması, mutlaka yapılması
GT
GD
C
H
L
M
O
does
/dʌz/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek, neden olmak, rolünü üstlenmek, ayağını kaydırmak, tamamlamak, meydana getirmek, düzenlemek;
USER: yok, yapar, yaptığı, mu, mi, mi
GT
GD
C
H
L
M
O
doesn
/ˈdʌz.ənt/ = USER: doesn, Ne farkeder, farkeder, yaramıyor, bu hiç
GT
GD
C
H
L
M
O
dolls
/dɒl/ = NOUN: bebek, oyuncak bebek, kukla, taş bebek, güzel kız, güzel ama kafasız kız, hizmetçi kadın;
USER: oyuncak bebekler, Bebekler, bebek, Dolls, kuklalar
GT
GD
C
H
L
M
O
don
/dɒn/ = VERB: giymek, giydirmek;
NOUN: bey, öğretim görevlisi, İspanyol efendisi, uzman;
USER: don, değil, öyle, yapma, yapma
GT
GD
C
H
L
M
O
dong
= NOUN: çan sesi, ağır darbe, çük, penis, kamış;
VERB: çan sesi çıkarmak;
USER: dong,
GT
GD
C
H
L
M
O
donkeys
/ˈdɒŋ.ki/ = NOUN: eşek, merkep, yardımcı buhar makinesi;
USER: eşek, eşekler, eşekleri, eşeklerin, eşeklerle
GT
GD
C
H
L
M
O
door
/dɔːr/ = NOUN: kapı, giriş, eşik;
USER: kapı, kapıyı, kapısı, door, kapının, kapının
GT
GD
C
H
L
M
O
doves
/dʌv/ = NOUN: güvercin, kumru, sevgili, iyilik simgesi, barış yanlısı kimse, ılımlı politikacı;
USER: güvercinler, güvercin, güvercinlerin, doves, kumrular
GT
GD
C
H
L
M
O
down
/daʊn/ = ADVERB: aşağı, aşağıya, aşağıda, altına, altında, azalarak;
PREPOSITION: aşağısında, aşağıya doğru, boyunca;
ADJECTIVE: aşağıya doğru;
VERB: indirmek;
NOUN: kuştüyü;
USER: aşağı, aşağıya, basılı, down, aşağı doğru
GT
GD
C
H
L
M
O
dread
/dred/ = NOUN: korku, dehşet, korkulan şey, ürkütücü şey;
VERB: korkmak, ödü kopmak, ürkmek, çekinmek, korkuyla beklemek;
ADJECTIVE: kötü, berbat, iğrenç;
USER: dehşet, korku, korkulan, dread, dehşet bir
GT
GD
C
H
L
M
O
dreaming
/driːm/ = ADJECTIVE: rüya gibi, belli belirsiz, hayal meyal, rüyalı;
USER: rüya, hayal, hayalini, dreaming
GT
GD
C
H
L
M
O
dreamless
/ˈdriːm.ləs/ = USER: rüyasal, rüyasız, dreamless, rüyaların olmadığı yerde, rüyasız bir
GT
GD
C
H
L
M
O
drear
/drɪə/ = ADJECTIVE: kasvetli, kederli, ümitsiz, iç karartıcı;
USER: kasvetli, ümitsiz, iç karartıcı, kederli,
GT
GD
C
H
L
M
O
drew
/druː/ = VERB: çekmek, çizmek, almak, düzenlemek, yazmak, resmetmek, kazanmak, yaklaşmak, taslağını çizmek, keşide etmek, germek, fıçıdan çekmek;
USER: çekti, çizdi, çeken, aldı, çizdim
GT
GD
C
H
L
M
O
drifted
/drɪft/ = VERB: sürüklenmek, yığılmak, sürüklemek, yığmak, kendini koyvermek, hayatın akışına bırakmak, gayesiz yaşamak, toplanmak;
USER: sürüklendi, sürüklenmiş, sürüklenen, sürüklendiğini, sürükledi, sürükledi
GT
GD
C
H
L
M
O
drowsy
/ˈdraʊ.zi/ = ADJECTIVE: uykulu, uyuşuk, ayakta uyuyan, uyku bastırmış, mıymıntı, uyutucu;
USER: uykulu, uyuşuk, drowsy, uyuşukluk, uykulu bir
GT
GD
C
H
L
M
O
drummers
/ˈdrʌm.ər/ = NOUN: davulcu, trampetçi, pazarlamacı;
USER: davulcular, davulcuları, davulcu, drummers, bateristler
GT
GD
C
H
L
M
O
drumming
/drʌm/ = VERB: davul çalmak, parmaklarıyla tempo tutmak, tekrar ede ede öğretmek;
USER: davul, drumming, davul çalma, folklorik, davulları
GT
GD
C
H
L
M
O
dutifully
/ˈdjuː.tɪ.fəl/ = USER: aldatılan, dutifully, hürmetkar, görev duygusuyla, görev aşkıyla
GT
GD
C
H
L
M
O
dwell
/dwel/ = VERB: yaşamak, hayat sürmek;
USER: yaşamak, durmak, bekleme, ikamet, kalma
GT
GD
C
H
L
M
O
dwelling
/ˈdwel.ɪŋ/ = NOUN: konut, ev, mesken, ikamet, hane;
USER: konut, yaşayan, daireli, ev, mesken
GT
GD
C
H
L
M
O
dying
/ˈdaɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: ölen, ölüm, ölmekte olan, nesli tükenen, cansız;
NOUN: ölme;
USER: ölen, ölüyor, ölmek, ölmekte, ölüm
GT
GD
C
H
L
M
O
e
/iː/ = ABBREVIATION: zayıf not, mi
GT
GD
C
H
L
M
O
ear
/ɪər/ = NOUN: kulak, başak, duyma yeteneği, kulak verme;
USER: kulak, kulağa, kulakta, kulağınıza, kulağı
GT
GD
C
H
L
M
O
earth
/ɜːθ/ = NOUN: toprak, yer, yeryüzü, kara, in;
VERB: topraklamak, toprakla örtmek;
USER: toprak, Dünya, yeryüzünde, dünyanın, earth
GT
GD
C
H
L
M
O
east
/iːst/ = ADJECTIVE: doğu, doğudaki, doğudan esen, doğuya doğru olan;
ADVERB: doğuya doğru;
NOUN: doğudaki bölüm, gündoğusu rüzgârı;
USER: doğu, doğusunda, doğusunda Otel, km doğusunda, doğusunda Konukevi
GT
GD
C
H
L
M
O
eh
/eɪ/ = INTERJECTION: Ey!, Vah!;
USER: ha, eh, değil mi, tamam, he
GT
GD
C
H
L
M
O
eight
/eɪt/ = USER: eight-, eight, sekizli, sekiz kişilik takım;
USER: sekiz, sekiz adet, sekiz adet
GT
GD
C
H
L
M
O
eighth
/eɪtθ/ = ADJECTIVE: sekizinci;
NOUN: sekizlik, sekizinci şey, sekizde birlik kısım;
USER: sekizinci, sekizde, sekiz, sekiz
GT
GD
C
H
L
M
O
eleven
/ɪˈlev.ən/ = USER: eleven-, eleven, on bir kişilik takım;
USER: on bir, Eleven, onbiri, on, onbir
GT
GD
C
H
L
M
O
eleventh
/ɪˈlev.ənθ/ = ADJECTIVE: onbirinci;
NOUN: onbirinci şey, onbirde bir;
USER: onbirinci, on birinci, on
GT
GD
C
H
L
M
O
emmanuel
= USER: emmanuel, manuelrk,
GT
GD
C
H
L
M
O
employ
/ɪmˈplɔɪ/ = VERB: çalıştırmak, kullanmak, görevlendirmek, iş vermek, meşgul etmek, harcamak;
USER: kullanmak, istihdam, kullanır, işe, çalıştırmak
GT
GD
C
H
L
M
O
en
/-ən/ = NOUN: yarım kadrat;
USER: tr, en
GT
GD
C
H
L
M
O
enter
/ˈen.tər/ = VERB: girmek, girmek, katılmak, yazmak, kaydetmek, giriş yapmak, sokmak, içeri girmek, kaydolmak, yazılmak, içeriye girmek, gümrük beyanında bulunmak, sahneye çıkmak;
USER: girmek, girin, girmek gerçekten, girmeniz, giriniz
GT
GD
C
H
L
M
O
entered
/ˈen.tər/ = VERB: girmek, girmek, katılmak, yazmak, kaydetmek, giriş yapmak, sokmak, içeri girmek, kaydolmak, yazılmak, içeriye girmek, gümrük beyanında bulunmak, sahneye çıkmak;
USER: girdi, girilen, girmiş, girdiğiniz, girilir
GT
GD
C
H
L
M
O
enters
/ˈen.tər/ = VERB: girmek, girmek, katılmak, yazmak, kaydetmek, giriş yapmak, sokmak, içeri girmek, kaydolmak, yazılmak, içeriye girmek, gümrük beyanında bulunmak, sahneye çıkmak;
USER: girer, girdiği, girdiğinde, giren, geçer
GT
GD
C
H
L
M
O
enthrone
/ɪnˈθrəʊn/ = VERB: tahta çıkarmak, taç giydirmek, göklere çıkarmak, başına taç etmek;
USER: göklere çıkarmak, tahta çıkarmak, taç giydirmek, Enthrone
GT
GD
C
H
L
M
O
estate
/ɪˈsteɪt/ = NOUN: arazi, mülk, miras, emlâk, sınıf, varlık, malikâne, durum, aşama, hal;
USER: arazi, emlak, ilanları, gayrimenkul, gayrimenkuller
GT
GD
C
H
L
M
O
eve
/iːv/ = NOUN: arife, akşam, arife gecesi;
USER: arife, arifesinde, eve, Havva, Arifesi
GT
GD
C
H
L
M
O
even
/ˈiː.vən/ = ADVERB: bile, hatta, dahi, üstelik, tam;
ADJECTIVE: çift, çift, düz, eşit, dengeli, tam, düzenli, başabaş, sakin, fit olmuş, düzleşmek, düz olmak, düzleştirmek, eşit olarak bölüştürmek, düzlemek;
USER: hatta, bile, da, daha, dahi
GT
GD
C
H
L
M
O
ever
/ˈev.ər/ = ADVERB: hiç, asla, giderek, her zaman, hep, daima, gitgide, olabildiğince;
USER: hiç, şimdiye kadar, her zamankinden, şimdiye, zamankinden, zamankinden
GT
GD
C
H
L
M
O
everlasting
/ˌev.əˈlɑː.stɪŋ/ = ADJECTIVE: ebedi, ölümsüz, bitmek bilmeyen, uzun süren, devamlı, sık sık tekrarlanan;
NOUN: ebediyet, sonsuzluk, kurutulabilen çiçek;
USER: ebedi, sonsuz, sonsuz bir, ölümsüz, sonsuza dek
GT
GD
C
H
L
M
O
evermore
/ˌev.əˈmɔːr/ = USER: ebediyen, ilelebet, daima, hep, evermore
GT
GD
C
H
L
M
O
every
/ˈev.ri/ = ADJECTIVE: her, her türlü, her bir, bütün;
USER: her, tüm, her türlü, her bir, her bir
GT
GD
C
H
L
M
O
everybody
/ˈev.riˌbɒd.i/ = PRONOUN: herkes;
USER: herkes, herkesin, herkese, her türlü, herkesi, herkesi
GT
GD
C
H
L
M
O
everyone
/ˈev.ri.wʌn/ = PRONOUN: herkes, her biri;
USER: herkes, herkesin, herkese, herkesi, everyone, everyone
GT
GD
C
H
L
M
O
everywhere
/ˈev.ri.weər/ = ADVERB: her yerde, her yer, her tarafta, her taraf;
USER: her yerde, yerde, her, her yerdeki, her yere
GT
GD
C
H
L
M
O
exultation
/ɪɡˈzʌlt/ = NOUN: sevinç, sevinçten uçma, iftihar;
USER: sevinç, iftihar, sevinçten uçma
GT
GD
C
H
L
M
O
eyes
/aɪ/ = NOUN: göz, bakış, görüş, nazar, bakış açısı, ilmik, ilik, kanı, tomurcuk;
VERB: izlemek, gözetlemek, süzmek, dikkatle bakmak, kuşkuyla bakmak;
USER: gözleri, gözler, göz, gözlerini, gözünde, gözünde
GT
GD
C
H
L
M
O
fa
/fɑː/ = USER: fa, Federasyon
GT
GD
C
H
L
M
O
face
/feɪs/ = NOUN: yüz, yüzey, surat, ön, cephe, çehre, sima, yüz ifadesi, görünüş, tavır;
VERB: yüzleşmek, bakmak;
USER: yüz, yüzü, karşısında, yüze, yüzünü
GT
GD
C
H
L
M
O
fails
/feɪl/ = VERB: başaramamak, başarısız olmak, kalmak, becerememek, yapmamak, bırakmak, bozulmak, başarısızlığa uğramak, batmak, boşa çıkarmak, ümidini kırmak;
NOUN: zayıf not;
USER: başarısız, başarısız olur, başarısız oluyor, başarısız olursa
GT
GD
C
H
L
M
O
faithful
/ˈfeɪθ.fəl/ = ADJECTIVE: sadık, bağlı, vefalı, imanlı, doğru, mümin, dürüst, içten, güven veren;
USER: sadık, sadık bir, inançlı, bağlı, vefalı
GT
GD
C
H
L
M
O
fanny
/ˈfæn.i/ = NOUN: göt, kıç, kuku, am;
USER: göt, kıç, fanny, kuku
GT
GD
C
H
L
M
O
far
/fɑːr/ = ADJECTIVE: uzak, öteki, öbür, ırak, mesafe katetmiş;
ADVERB: uzak, uzakta, uzağa;
USER: uzak, uzakta, kadar, çok, kadarıyla, kadarıyla
GT
GD
C
H
L
M
O
fast
/fɑːst/ = ADJECTIVE: hızlı, hızla, çabuk, süratli, seri, ileri, dayanıklı, sıkı, sabit, solmaz, değişmez, sağlam, uçarı, rengi atmaz, eli çabuk, ayrılmaz, tez canlı, su gibi;
ADVERB: hızlı, hızla, süratle, çabucak, sımsıkı, sıkıca, sık sık, defalarca, hoppaca, derin olarak;
NOUN: oruç, oruç süresi;
VERB: oruç tutmak;
USER: hızlı, hızlı bir, hızla, çabuk
GT
GD
C
H
L
M
O
fat
/fæt/ = NOUN: yağ, içyağı;
ADJECTIVE: yağlı, şişman, şişko, tombul, dolgun, kilolu, şişkin, semiz;
VERB: şişmanlatmak, semirtmek;
USER: yağ, yağlı, şişman, yağı, şişko
GT
GD
C
H
L
M
O
fate
/feɪt/ = NOUN: kader, felek, alın yazısı, akibet, kısmet, ecel, son, tâlih, felâket, kader tanrıçası;
USER: kader, kaderi, kaderini, kaderin, kaderine
GT
GD
C
H
L
M
O
father
/ˈfɑː.ðər/ = NOUN: baba, peder, ata, papaz, kurucu, yaratıcı;
VERB: babası olmak, icat etmek, yüklemek, yapmak, yaratmak, üzerine atmak;
USER: baba, babası, babasının, babam, baban
GT
GD
C
H
L
M
O
fear
/fɪər/ = NOUN: korku, korkma, endişe, kaygı, dehşet, çekinme, sıkıntı, dert, risk;
VERB: korkmak, endişe etmek, kuşkulanmak, kuruntu etmek, çekinmek, Allah'tan korkmak;
USER: korku, korkusu, korkusuyla, korkuyu, korkunun
GT
GD
C
H
L
M
O
fears
/fɪər/ = NOUN: endişe, kaygı, kuşku, şüphe, kuruntu;
USER: endişe, korkuları, korkular, korkularını, korku
GT
GD
C
H
L
M
O
feast
/fiːst/ = NOUN: bayram, ziyafet, şölen, festival, yortu;
VERB: ziyafet çekmek, ziyafet vermek, ağırlamak, eğlendirmek, doya doya yapmak, tadını çıkarmak, zevk almak, haz almak;
USER: bayram, şölen, ziyafet, ziyafeti, Bayramı
GT
GD
C
H
L
M
O
feed
/fiːd/ = VERB: beslemek, doyurmak, beslenmek, yedirmek, bakmak, otlatmak, geçindirmek, yemek yemek, otlamak;
USER: beslemek, doyurmaya
GT
GD
C
H
L
M
O
feeding
/ˈbɒt.l̩.fiːd/ = NOUN: besleme, doyurma, geçindirme, bakma;
USER: besleme, beslenme, besleyen, beslenmesi, beslemek
GT
GD
C
H
L
M
O
feeling
/ˈfiː.lɪŋ/ = NOUN: duygu, hissetme, his, dokunma, dokunma hissi, izlenim, şefkât;
ADJECTIVE: duygusal, duygulu, hassas, duyarlı, canlı;
USER: duygu, hissi, hissediyor, hissediyorum, hissediyorsun
GT
GD
C
H
L
M
O
fell
/fel/ = ADJECTIVE: zalim, insafsız, merhametsiz, öldürücü;
VERB: kesmek, kesip devirmek, yere yıkmak;
NOUN: post, deri, kır, tepe, dik saç, otlak;
USER: düştü, yere bıraktı, geriledi, düşmüştür, gerilemiştir, gerilemiştir
GT
GD
C
H
L
M
O
fence
/fens/ = NOUN: çit, parmaklık, eskrim, engel, çalıntı mal satıcısı;
VERB: çit ile çevirmek, korumak, savunmak, çalıntı mal satmak, eskrim yapmak, kaçamak cevap vermek;
USER: çit, çitin, fence, çiti, parmaklık
GT
GD
C
H
L
M
O
field
/fiːld/ = NOUN: alan, tarla, saha, çalışma alanı, kır, bilim dalı, otlak, bilgi alanı, savaş alanı;
VERB: sahaya çıkarmak, cevabı yapıştırmak, top atmak;
USER: alan, alanında, alanı, alanda, alanına
GT
GD
C
H
L
M
O
fields
/fiːld/ = NOUN: alan, tarla, saha, çalışma alanı, kır, bilim dalı, otlak, bilgi alanı, savaş alanı;
VERB: sahaya çıkarmak, cevabı yapıştırmak, top atmak;
USER: alanları, alanlar, alanlarda, alanlarında, alanların
GT
GD
C
H
L
M
O
fifth
/fɪfθ/ = ADJECTIVE: beşinci;
NOUN: beşte bir, beşinci kısım;
USER: beşinci, beşte, beş
GT
GD
C
H
L
M
O
figgy
= USER: figgy, incirli,
GT
GD
C
H
L
M
O
finally
/ˈfaɪ.nə.li/ = ADVERB: nihayet, sonunda, son olarak, en sonunda, sözün kısası;
USER: son olarak, sonunda, nihayet, Son, Sonuç olarak, Sonuç olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
find
/faɪnd/ = VERB: bulmak, keşfetmek, rastlamak, bakmak, geçindirmek, karara varmak, sağlamak;
NOUN: bulma, bulgu, keşif, buluş, bulunan şey;
USER: bulmak, bulabilirsiniz, buldunuz, bulacaksınız, bulmanıza, bulmanıza
GT
GD
C
H
L
M
O
fire
/faɪər/ = NOUN: yangın, ateş, alev, ocak, ateş etme, ısıtıcı;
VERB: kovmak, yakmak, ateşlemek, tutuşturmak, ateş almak, işten atmak;
USER: yangın, ateş, yangına, ateşe, itfaiye
GT
GD
C
H
L
M
O
first
/ˈfɜːst/ = ADJECTIVE: ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen;
ADVERB: önce, ilk olarak, öncelikle, ilk kez, başta, ilkönce;
NOUN: birincilik, başlangıç, birinci gelen şey;
USER: ilk, birinci, siz, önce, öncelikle, öncelikle
GT
GD
C
H
L
M
O
five
/faɪv/ = USER: beş
GT
GD
C
H
L
M
O
flesh
/fleʃ/ = NOUN: et, beden, vücut, insanlık, insan doğası, bedensel istekler, şehvet;
VERB: ayrıntılarıyla anlatmak, çiğ etle beslemek, derisinden eti sıyırmak;
USER: et, eti, beden, etini, etten
GT
GD
C
H
L
M
O
floats
/fləʊt/ = NOUN: şamandıra, mala, duba, olta mantarı, yüzen şey, sal, yüzme kesesi, döner sermaye;
USER: yüzen, yüzer, floats, mantarlar, şamandıralar
GT
GD
C
H
L
M
O
flocks
/flɒk/ = NOUN: koyun sürüsü, yün kırpıntıları, yün tozu;
USER: koyun sürüsü, sürüleri, sürüler, sürülerin, sürülerde
GT
GD
C
H
L
M
O
floods
/flʌd/ = NOUN: sel, taşkın, tufan, su baskını, bolluk, sel gibi şey;
VERB: sel basmak, basmak, akın etmek, istila etmek, yağdırmak, su basmak;
USER: sel, seller, sellerin, taşkınlar, sellerden
GT
GD
C
H
L
M
O
flow
/fləʊ/ = NOUN: akış, akım, debi, akıntı, akıcılık, akın, cereyan, met, kabarma;
VERB: akmak, basmak, met halinde olmak;
USER: akış, akım, akışı, akışını, akımı
GT
GD
C
H
L
M
O
flower
/ˈflaʊ.ər/ = NOUN: çiçek, bahar, süs, çiçek açma, şeref, seçkin şey;
VERB: çiçeklenmek, çiçek açmak, olgunlaşmak, gelişmek, açılmak, serpilmek;
USER: çiçek, Flower, çiçeği
GT
GD
C
H
L
M
O
foggy
/ˈfɒɡ.i/ = ADJECTIVE: sisli, bulanık, dumanlı, belirsiz, sersem, dumanaltı, mahmur, karanlık;
USER: sisli, foggy, sisli bir, puslu, belirsiz
GT
GD
C
H
L
M
O
follow
/ˈfɒl.əʊ/ = VERB: izlemek, uymak, takip etmek, sürdürmek, sonra gelmek, dinlemek, sonucu olmak, dolayı olmak;
NOUN: bilardoda bir vuruş;
USER: izlemek, takip etmek, takip, izleyin, uygulayın
GT
GD
C
H
L
M
O
following
/ˈfɒl.əʊ.ɪŋ/ = PREPOSITION: ardından, sonra;
ADJECTIVE: izleyen, sonraki, müteakip, ertesi, sonra gelen;
NOUN: izleme, taraftarlar, hayran kitlesi;
USER: ardından, sonra, izleyen, aşağıdaki, takip, takip
GT
GD
C
H
L
M
O
footsteps
/ˈfʊt.step/ = NOUN: basamak, adım, ayak sesi;
USER: ayak sesleri, ayak, ayak izlerini, izinden, izinde
GT
GD
C
H
L
M
O
for
/fɔːr/ = PREPOSITION: için, amacıyla, dolayı, uygun, göre, karşı, yönünde, doğru, yarayan, sebebiyle;
CONJUNCTION: dolayı, nedeniyle, çünkü, zira;
USER: için, boyunca, for, üzere, üzere
GT
GD
C
H
L
M
O
forest
/ˈfɒr.ɪst/ = NOUN: orman;
VERB: ağaçlandırmak, ormanlaştırmak;
USER: orman, ormanı, ormanda, ormanın, ormandaki
GT
GD
C
H
L
M
O
foretold
/fɔːˈtel/ = VERB: kehanette bulunmak, önceden haber vermek, gaipten haber vermek, mek;
USER: önceden haber, önceden bildirdi, önceden bildirildiği, önceden görmüştü, foretold
GT
GD
C
H
L
M
O
forever
/fəˈre.vər/ = ADVERB: sonsuza dek, ebediyen, daima, devamlı, durmadan;
USER: sonsuza dek, sonsuza kadar, sonsuza, Her zaman Kullanıcı, forever
GT
GD
C
H
L
M
O
forgot
/fəˈɡet/ = VERB: unutmak, hatırından çıkmak, ihmal etmek;
USER: unuttum, unuttunuz, unuttun, unutmuşum, unuttuysanız
GT
GD
C
H
L
M
O
forms
/fɔːm/ = USER: formlar, formları, form, biçimleri, şekillerde, şekillerde
GT
GD
C
H
L
M
O
forth
/fɔːθ/ = ADVERB: ileri, dışarı, diğer, sair, başka;
USER: ileri, ortaya, belirtilen, benzeri, vb
GT
GD
C
H
L
M
O
found
/faʊnd/ = VERB: kurmak, dayandırmak, temelini atmak, dökmek, kalıba dökmek, dayanmak;
USER: bulundu, bulunan, buldu, bulunamadı, fazlası
GT
GD
C
H
L
M
O
fountain
/ˈfaʊn.tɪn/ = NOUN: çeşme, fıskiye, pınar, kaynak, memba;
USER: çeşme, Fountain, Çeşmesi, dolma, çeşmenin
GT
GD
C
H
L
M
O
four
/fɔːr/ = USER: four-, four, dörtlü;
USER: dört, dört adet, dört adet
GT
GD
C
H
L
M
O
fourth
/fɔːθ/ = ADJECTIVE: dördüncü;
NOUN: dörtte bir, do ile fa arasındaki aralık;
USER: dördüncü, dörtte, dördüncü bir, dördüncüsü, dördüncüsü
GT
GD
C
H
L
M
O
frankincense
/ˈfræŋ.kɪn.sens/ = NOUN: buhur, günlük;
USER: buhur, Frankincense, sığla, tütsü, günnük
GT
GD
C
H
L
M
O
free
/friː/ = ADJECTIVE: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, boş, bağımsız, hür, muaf;
ADVERB: ücretsiz, serbestçe;
VERB: kurtarmak, serbest bırakmak;
USER: ücretsiz, serbest, özgür, bedava, Free, Free
GT
GD
C
H
L
M
O
freeze
/friːz/ = VERB: dondurmak, donmak, buz tutmak, buzlanmak, dondurucu olmak, donakalmak, kırmak;
NOUN: donma, don, dondurulma;
USER: dondurmak, donma, dondurma, don, dondurabilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
french
/frentʃ/ = ADJECTIVE: Fransız, Fransızca ile ilgili, Fransa ile ilgili;
NOUN: Fransızca, Fransız, Fransızlar;
USER: Fransız, Fransızca, french, Fransa, fransizca
GT
GD
C
H
L
M
O
friends
/frend/ = NOUN: arkadaş, dost, yardımcı, ahbap, tanıdık, destek;
USER: arkadaşlar, arkadaş, arkadaşları, arkadaşlarla, arkadaşlarını, arkadaşlarını
GT
GD
C
H
L
M
O
frightful
/ˈfraɪt.fəl/ = ADJECTIVE: korkunç, dehşetli, berbat, müthiş, iğrenç, kocaman;
USER: korkunç, korkunç bir, ürkütücü, korkutucu, dehşet verici
GT
GD
C
H
L
M
O
from
/frɒm/ = PREPOSITION: itibaren, -dan, -den, beri, dolayı, yüzünden, -den beri;
USER: itibaren, adlı, adlı işletmeye, gelen, dan, dan
GT
GD
C
H
L
M
O
front
/frʌnt/ = NOUN: ön, cephe, ön taraf, yüz, yüzsüzlük, alın, sima;
ADJECTIVE: ön, öndeki, cüret;
VERB: yönelmek, bakmak;
USER: ön, önünde, önüne, önündeki, front
GT
GD
C
H
L
M
O
frost
/frɒst/ = NOUN: don, kırağı, ayaz, başarısızlık, soğukluk, soğuk davranış, hayal kırıklığı, fiyasko;
VERB: soğuk davranmak, buzlamak, buzlanmak, kırağı çalmak, şekerleme ile kaplamak;
USER: don, donma, dona, frost, donmaya
GT
GD
C
H
L
M
O
fuel
/fjʊəl/ = NOUN: yakıt, benzin, yakacak;
VERB: yakıt almak, yakıt sağlamak, benzin doldurmak;
USER: yakıt, Yakit, yakıtı, Fuel, akaryakıt
GT
GD
C
H
L
M
O
full
/fʊl/ = ADJECTIVE: tam, dolu, geniş, tok, bol, meşgul, öz, etine dolgun, balıketi, elinden gelenin en iyisi, son;
NOUN: doluluk, dolu şey, son had;
VERB: yıkayıp çektirmek, yıkayıp büzmek;
USER: tam, dolu, tam bir, tüm, hizmetlere tam
GT
GD
C
H
L
M
O
fun
/fʌn/ = NOUN: eğlence, alay, eğlenme, şaka;
USER: eğlence, eğlenceli, eğlenceli bir, fun, eğlenmek, eğlenmek
GT
GD
C
H
L
M
O
gall
/ɡɔːl/ = NOUN: safra, mazı, öd, yüzsüzlük, kızgınlık, acı şey, kin;
VERB: incitmek, sürtmek, sürterek yara yapmak, gücendirmek, kızdırmak;
USER: safra, gall, mazı, öd
GT
GD
C
H
L
M
O
games
/ɡeɪm/ = NOUN: oyun, maç, av eti, av hayvanı, dolap, şaka, eğlenme, meslek;
VERB: kumar oynamak;
USER: oyun, oyunlar, oyunları, oyunlarını
GT
GD
C
H
L
M
O
gathered
/ˈɡæð.ər/ = ADJECTIVE: toplanmış, büzgülü;
USER: toplanmış, toplanan, toplandı, araya, elde
GT
GD
C
H
L
M
O
gathering
/ˈɡæð.ər.ɪŋ/ = NOUN: toplama, toplantı, toplanma, topluluk, apse, büzgü, meclis, biriktirme, kalabalık, çıban, iltihap;
USER: toplama, toplamak, araya, toplanması, toplayarak
GT
GD
C
H
L
M
O
gave
/ɡeɪv/ = VERB: vermek, ödemek, hediye etmek, gitmek, esnemek, uçlanmak, düzenlemek, yapıvermek;
USER: verdi, verdim, vermiştir, veren, verdiği, verdiği
GT
GD
C
H
L
M
O
gay
/ɡeɪ/ = NOUN: eşcinsel, nonoş;
ADJECTIVE: eşcinsel, homoseksüel, neşeli, keyifli, şen, canlı, hovarda, hoppa, pasaklı, utanmaz, yüzsüz;
USER: eşcinsel, gay, gey, homoseksüel
GT
GD
C
H
L
M
O
geese
/ɡiːs/ = NOUN: aptallar;
USER: kaz, kazlar, kazların, kazları, geese
GT
GD
C
H
L
M
O
gentle
/ˈdʒen.tl̩/ = ADJECTIVE: nazik, yumuşak, kibar, uysal, anlayışlı, hoşgörülü;
USER: nazik, yumuşak, hafif, nazik bir, hafif bir
GT
GD
C
H
L
M
O
gentlemen
/ˈdʒen.tl̩.mən/ = NOUN: beyefendi, centilmen, bey, bay, kibar kimse, soylu erkek, hazır yiyici adam;
USER: beyler, baylar, bayanlar
GT
GD
C
H
L
M
O
gently
/ˈdʒent.li/ = ADVERB: nazikçe, usulca, kibarca, yumuşak bir biçimde, usul, uysalca;
USER: nazikçe, yavaşça, hafifçe, yumuşak, nazik
GT
GD
C
H
L
M
O
get
/ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek;
USER: almak, olsun, elde, alabilirsiniz, ulaşın
GT
GD
C
H
L
M
O
getting
/ɡet/ = NOUN: edinme;
USER: almak, elde, alma, alıyorsanız, oluyor
GT
GD
C
H
L
M
O
gift
/ɡɪft/ = NOUN: hediye, armağan, yetenek, bağış, hibe, Allah vergisi, kabiliyet, doğuştan yetenek;
USER: hediye, Gift, hediyelik, hediyesi, bir hediye
GT
GD
C
H
L
M
O
gifts
/ɡɪft/ = NOUN: hediye, armağan, yetenek, bağış, hibe, Allah vergisi, kabiliyet, doğuştan yetenek;
USER: hediyeler, hediye, Gifts, Hediyeleri, hediyesi
GT
GD
C
H
L
M
O
girls
/ɡɜːl/ = NOUN: kız, sevgili, kız arkadaş, hizmetçi kız;
USER: kızlar, kız, kızların, girls, kızları
GT
GD
C
H
L
M
O
give
/ɡɪv/ = VERB: vermek, ödemek, hediye etmek, gitmek, esnemek, uçlanmak, düzenlemek, yapıvermek;
NOUN: esneklik, uysallık, yumuşaklık;
USER: vermek, verin, verir, verecek, ver, ver
GT
GD
C
H
L
M
O
glad
/ɡlæd/ = ADJECTIVE: memnun, hoşnut, sevinçli;
USER: memnun, sevindim, mutlu, mutluluk, memnunum
GT
GD
C
H
L
M
O
glee
/ɡliː/ = NOUN: neşe, sevinç, keyif, ozan, çok sesli şarkı;
USER: neşe, sevinç, Glee, sevinçle, keyif
GT
GD
C
H
L
M
O
glisten
/ˈɡlɪs.ən/ = NOUN: pırıltı, parıltı;
VERB: parlamak, kesik kesik parlamak;
USER: pırıltı, parıltı, glisten, parıltılarına, parlamak
GT
GD
C
H
L
M
O
glistening
/ˈɡlɪs.ən/ = VERB: parlamak, kesik kesik parlamak;
USER: parlak, parlayan, parlıyordu, parlıyor, glistening
GT
GD
C
H
L
M
O
gloom
/ɡluːm/ = NOUN: kasvet, hüzün, sıkıntı, karanlık, belirsizlik, kararma, sıkıntılı bakış, hüzün çökme;
USER: kasvet, sıkıntı, karanlık, kasvetli, hüzün
GT
GD
C
H
L
M
O
gloria
GT
GD
C
H
L
M
O
glories
/ˈɡlɔː.ri/ = NOUN: şan, şeref, ihtişam, görkem, ün, mutluluk, hale, cennet, nur, ayla;
USER: övgüler, yüceliklerini, yücelikleri, glories, zaferler
GT
GD
C
H
L
M
O
glorious
/ˈɡlɔː.ri.əs/ = ADJECTIVE: muhteşem, şanlı, şerefli, olağanüstü, aziz, ünlü;
USER: muhteşem, şanlı, görkemli, muhteşem bir, görkemli bir
GT
GD
C
H
L
M
O
glory
/ˈɡlɔː.ri/ = NOUN: şan, şeref, ihtişam, görkem, ün, mutluluk, hale, cennet, nur, ayla;
VERB: övünmek, sevinmek, gurur duymak, memnun olmak;
USER: şan, zafer, glory, ihtişamını, ihtişamıyla
GT
GD
C
H
L
M
O
glows
/ɡləʊ/ = VERB: parlamak, kızarmak, yanmak, kıpkırmızı olmak, korlaşmak, kızıllaşmak, coşmak;
USER: parlıyor, yanar, ışımalar, parlar, yanıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
go
/ɡəʊ/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak;
NOUN: gitme, gidiş, gayret, deneme;
USER: gitmek, gidin, gidip, go, devam, devam
GT
GD
C
H
L
M
O
god
/ɡɒd/ = NOUN: ilah, put;
USER: ilah, Tanrı, tanrısı, god, Allah
GT
GD
C
H
L
M
O
godhead
/ˈgädˌhed/ = NOUN: tanrılık;
USER: tanrılık, Tanrı, Tanrı katı, Tanrılığın, Tanrı Katının
GT
GD
C
H
L
M
O
going
/ˈɡəʊ.ɪŋ/ = NOUN: gidiş, gitme, yol durumu, gidişat, tempo;
ADJECTIVE: giden, işleyen, başarılı, satılan;
USER: gidiş, giden, gidiyor, olacak, devam, devam
GT
GD
C
H
L
M
O
gold
/ɡəʊld/ = NOUN: altın, servet, altın para;
USER: altın, Gold, Altın'ın
GT
GD
C
H
L
M
O
golden
/ˈɡəʊl.dən/ = ADJECTIVE: altın, altın sarısı, altın gibi, üstün, türünün en iyisi;
USER: altın, golden, altın bir, altın sarısı
GT
GD
C
H
L
M
O
golly
/ˈɡɒl.i/ = INTERJECTION: Allah Allah!;
USER: Allah Allah, golly, Allah Allah tarafından, Vay be, Aman Tanrım
GT
GD
C
H
L
M
O
gone
/ɡɒn/ = ADJECTIVE: gitmiş, geçmiş, kayıp, ölmüş, yok olmuş, bozulmuş, ilerlemiş, sevdalanmış, mahvolmuş, geçkin, kendinden geçmiş, ümitsiz, bozuk, heyecanlı, aşık, hamile;
USER: gitmiş, gitti, gitmişti, gone, yok
GT
GD
C
H
L
M
O
gonna
GT
GD
C
H
L
M
O
good
/ɡʊd/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, çok, yararlı, sağlam, uslu, hayırlı, emin, sağlığa yararlı, dolu dolu;
ADVERB: oldukça;
NOUN: hayır;
USER: iyi, iyi bir, good, güzel, güzel
GT
GD
C
H
L
M
O
goodness
/ˈɡʊd.nəs/ = NOUN: iyilik, cevher, öz;
USER: iyilik, iyiliği, goodness, Tanrım, Allahım
GT
GD
C
H
L
M
O
goodnight
= USER: iyi geceler, geceler, Goodnight, Ýyi geceler
GT
GD
C
H
L
M
O
goodwill
/ɡʊdˈwɪl/ = NOUN: iyi niyet, temiz kalplilik, hava parası;
USER: iyi niyet, şerefiye, niyet, şerefiyenin, flerefiye
GT
GD
C
H
L
M
O
got
/ɡɒt/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek;
USER: var, aldım, got, lazım, aldı
GT
GD
C
H
L
M
O
grace
/ɡreɪs/ = NOUN: zarafet, lütuf, merhamet, nezaket, incelik, erdem, heves, süsleme, saygınlık, kanuni süre;
VERB: süslemek, lütfetmek;
USER: lütuf, zarafet, grace, ödemesiz, lütfu
GT
GD
C
H
L
M
O
gracious
/ˈɡreɪ.ʃəs/ = ADJECTIVE: zarif, merhametli, nazik, cana yakın, ince, kerim, iyi niyetli, bağışlayıcı, yardımsever, zevkli;
USER: zarif, zarif bir, nazik, gracious
GT
GD
C
H
L
M
O
grand
/ɡrænd/ = ADJECTIVE: büyük, genel, muhteşem, ulu, asil, soylu, ağırbaşlı, baş, ana, önemli;
NOUN: bin dolar, kuyruklu piyano;
USER: büyük, büyük bir, bin, görkemli, genel, genel
GT
GD
C
H
L
M
O
great
/ɡreɪt/ = ADJECTIVE: büyük, mükemmel, iyi, önemli, çok iyi, muazzam, ulu, ünlü, hevesli;
USER: büyük, harika, büyük bir, harika bir, great, great
GT
GD
C
H
L
M
O
greatest
/ɡreɪt/ = ADJECTIVE: azami;
USER: büyük, en büyük, en, en
GT
GD
C
H
L
M
O
green
/ɡriːn/ = NOUN: yeşil, yeşillik, yeşil alan, golf sahası, çimenlik, zindelik;
ADJECTIVE: yeşil, taze, ham, acemi, toy;
VERB: yeşillendirmek;
USER: yeşil, green, yeşil bir
GT
GD
C
H
L
M
O
greet
/ɡriːt/ = VERB: selamlamak, karşılamak, çarpmak, kutlamak, selam vermek, karşılaşmak;
USER: selamlamak, selamlıyorum, karşılamak, selam, selamlıyoruz
GT
GD
C
H
L
M
O
grew
/ɡruː/ = VERB: büyümek, yetişmek, büyütmek, yetiştirmek, gelişmek, üretmek, uzatmak, bırakmak, dönüşmek, -lenmek, -leşmek, -lemek;
USER: büyüdü, büyümüştür, büyüyen, büyüme, büyüdüm, büyüdüm
GT
GD
C
H
L
M
O
ground
/ɡraʊnd/ = NOUN: zemin, yer, toprak, topraklama, kara, temel, saha, dip;
VERB: topraklamak;
ADJECTIVE: öğütülmüş, buzlu, çekilmiş;
USER: zemin, toprak, yere, yer, topraklama
GT
GD
C
H
L
M
O
grow
/ɡrəʊ/ = VERB: büyümek, yetişmek, büyütmek, yetiştirmek, gelişmek, üretmek, uzatmak, bırakmak, dönüşmek, -lenmek, -leşmek, -lemek;
USER: büyümek, büyümeye, büyür, büyümesi, büyüyecek
GT
GD
C
H
L
M
O
grown
/ɡrəʊn/ = ADJECTIVE: yetişkin, büyümüş, olgun, olmuş;
USER: büyümüş, büyüdü, yetiştirilen, yetişen, yetiştirilir
GT
GD
C
H
L
M
O
guard
/ɡɑːd/ = NOUN: koruma, bekçi, muhafız, nöbetçi, gardiyan, gözetim, gard, emniyet, koruma görevlisi, uyanıklık;
VERB: korumak, korunmak, nöbet tutmak, tutmak, himaye etmek, gözetmek;
USER: koruma, bekçi, görevlisi, guard, nöbet
GT
GD
C
H
L
M
O
guardian
/ˈɡɑː.di.ən/ = NOUN: koruyucu, vasi, veli, gardiyan, muhafız;
USER: vasi, koruyucu, veli, guardian, koruyucusu
GT
GD
C
H
L
M
O
guide
/ɡaɪd/ = NOUN: kılavuz, rehber, el kitabı, yönetmelik, yol işareti, danışman, model, örnek;
VERB: yönlendirmek, yol göstermek, rehberlik etmek, önderlik etmek, öncülük etmek, sevketmek, götürmek, idare etmek;
USER: rehberlik, yol, rehber, kılavuzu, kılavuzluk
GT
GD
C
H
L
M
O
had
/hæd/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak;
USER: vardı, oldu, kaldı, zorunda, sahip, sahip
GT
GD
C
H
L
M
O
hail
/heɪl/ = NOUN: dolu, selamlama, yağmur, sağanak, seslenme;
VERB: selamlamak, çağırmak, dolu yağmak, yağmak, taksi çağırmak, limanından gelmek, yerlisi olmak, yağdırmak, topa tutmak;
USER: dolu, hail, yağmuru, dolu yağışı, selam
GT
GD
C
H
L
M
O
halls
/hɔːl/ = NOUN: salon, hol, koridor, antre, yemekhane, konak, yurt, kabul salonu;
USER: salonları, salonu, salonlarında, salonlar, salon
GT
GD
C
H
L
M
O
hands
/ˌhænd.ˈzɒn/ = NOUN: eller;
USER: eller, el, ellerini, elinde, elleri
GT
GD
C
H
L
M
O
happy
/ˈhæp.i/ = ADJECTIVE: mutlu, memnun, kutlu, iyi, mesut, sevinçli, sevindirici, çakırkeyif;
USER: mutlu, mutluluk, memnun, happy, mutlu bir, mutlu bir
GT
GD
C
H
L
M
O
hardly
/ˈhɑːd.li/ = ADVERB: zorlukla, neredeyse hiç, hemen hemen hiç, ancak, zorla, sertçe, güç belâ, acımasızca;
USER: hemen hemen hiç, neredeyse hiç, pek, neredeyse, zor
GT
GD
C
H
L
M
O
hark
/hɑːk/ = VERB: dinlemek, kulak vermek;
USER: kulak vermek, Hark, Hark to, kulak verin, sadede
GT
GD
C
H
L
M
O
harp
/hɑːp/ = NOUN: arp, harp;
VERB: durmak, harp çalmak, ısrarla belirtmek;
USER: arp, harp, durmak, Arpı, harp çalmak
GT
GD
C
H
L
M
O
harps
/härp/ = NOUN: arp, harp;
VERB: durmak, harp çalmak, ısrarla belirtmek;
USER: arplar, arp, Harps,
GT
GD
C
H
L
M
O
has
/hæz/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak;
USER: vardır, sahip, sahiptir, var, olan, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
haste
/heɪst/ = NOUN: acele, telaş, hız, çabukluk;
USER: acele, telaş, haste, aceleyle
GT
GD
C
H
L
M
O
hastening
/ˈheɪ.sən/ = VERB: hızlandırmak, acele ettirmek, acele etmek, telaşlandırmak, iki ayağını bir pabuca sokmak;
USER: hızlandırıyor, acele, hastening, hızlandırarak, hızlandıran
GT
GD
C
H
L
M
O
hat
/hæt/ = NOUN: şapka;
USER: şapka, Hat, şapkası, hattrick, hattrick
GT
GD
C
H
L
M
O
hate
/heɪt/ = NOUN: nefret, kin, iğrenme;
VERB: nefret etmek, kin beslemek, iğrenmek, sevmemek, istememek;
USER: nefret, nefret ediyorum, nefret ederim, hate, nefret ediyor
GT
GD
C
H
L
M
O
hath
/hæt/ = USER: indirdiği, hath
GT
GD
C
H
L
M
O
have
/hæv/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak;
NOUN: hile, varlıklı kimse, üçkâğıt, kumpas;
USER: var, sahip, zorunda, vardır, olması, olması
GT
GD
C
H
L
M
O
haven
/ˈheɪ.vən/ = NOUN: sığınak, liman, barınak;
USER: sığınak, liman, Haven, cenneti, cennet
GT
GD
C
H
L
M
O
hay
/heɪ/ = NOUN: saman, kuru ot, ot, esrar, azıcık para;
USER: saman, Hay, ot, kuru ot
GT
GD
C
H
L
M
O
he
/hiː/ = PRONOUN: o, kendisi;
NOUN: erkek;
USER: o, diye, onun, de, da, da
GT
GD
C
H
L
M
O
head
/hed/ = NOUN: baş, kafa, ana, başkan, tepe, müdür, kelle, şef, lider, akıl;
ADJECTIVE: baş, baştaki;
USER: baş, kafa, başkanı, kafası, başı
GT
GD
C
H
L
M
O
healing
/hiːl/ = NOUN: şifa, iyileşme;
ADJECTIVE: iyileştirici, şifalı, iyi gelen;
USER: iyileşme, şifa, iyileşmesi, iyileştirici, iyileştirme
GT
GD
C
H
L
M
O
hear
/hɪər/ = VERB: duymak, dinlemek, işitmek, öğrenmek, haber almak, kulak vermek, ifadesini almak, mektup almak, onaylamak;
USER: duymak, duydum, duyuyorum, duydun, dinlemek, dinlemek
GT
GD
C
H
L
M
O
heart
/hɑːt/ = NOUN: yürek, gönül, can, göbek, cesaret, kâlp, kupa, vicdan, orta kısım;
USER: yürek, kalp, kalbinde, merkezinde, kalbi
GT
GD
C
H
L
M
O
hearts
/hɑːt/ = NOUN: yürek, gönül, can, göbek, cesaret, kâlp, kupa, vicdan, orta kısım;
USER: kalpler, kalpleri, kalbini, kupa, kalplerini
GT
GD
C
H
L
M
O
heat
/hiːt/ = NOUN: ısı, sıcaklık, ısıtma, ısınma, ateş, kızgınlık, hararet, baskı, öfke;
VERB: ısıtmak, ısınmak, kızdırmak;
USER: ısı, Isı, ısıya, ısıl, sıcaklık
GT
GD
C
H
L
M
O
heav
GT
GD
C
H
L
M
O
heaven
/ˈhev.ən/ = NOUN: cennet, gökyüzü, gök, sema, mutluluk;
USER: cennet, gökyüzü, heaven, cennete, cennette
GT
GD
C
H
L
M
O
heavenly
/ˈhev.ən.li/ = ADJECTIVE: göksel, ilahi, eşsiz, kutsal, tanrısal, cennetlik, cennete ait, insanüstü;
USER: göksel, ilahi, cennet, heavenly, ilahi bir
GT
GD
C
H
L
M
O
heedless
/ˈhiːd.ləs/ = ADJECTIVE: dikkatsiz, önemsemeyen, ihtiyatsız, aldırışsız;
USER: dikkatsiz, önemsemeyen, gafil, gaflet, habersizdirler
GT
GD
C
H
L
M
O
hello
/helˈəʊ/ = INTERJECTION: Merhaba!, Selam!, Alo!, Allah Allah!, Hey!, Vay be!;
USER: merhaba, Hello, Sitemize, Hoşgeldin
GT
GD
C
H
L
M
O
help
/help/ = NOUN: yardım, yardımcı, imdat, çözüm, çare, hizmetçi, muavin;
VERB: yardımcı olmak, yardım etmek, kurtarmak, yararı olmak, imdadına yetişmek, elinde olmak, başa çıkmak;
USER: yardım, yardımcı, yardıma, yardımcı olmak
GT
GD
C
H
L
M
O
helpless
/ˈhelp.ləs/ = ADJECTIVE: çaresiz, aciz, güçsüz, biçare, beceriksiz, yeteneksiz;
USER: çaresiz, aciz, yardıma muhtaç, çaresiz bir, muhtaç
GT
GD
C
H
L
M
O
hence
/hens/ = ADVERB: bundan dolayı, bundan, buradan, bunun için, bunun sonucu olarak, şu andan itibaren;
USER: bundan dolayı, dolayısıyla, bu nedenle, nedenle, böylece
GT
GD
C
H
L
M
O
henceforth
/ˌhensˈfɔːθ/ = ADVERB: bundan böyle, bundan sonra;
USER: bundan böyle, bundan sonra, bundan
GT
GD
C
H
L
M
O
hens
/hen/ = NOUN: tavuk, dişi, dişi kuş, kadın, geveze kadın;
USER: tavuklar, tavuk, tavukların, tavukları, tavuğu
GT
GD
C
H
L
M
O
her
/hɜːr/ = PRONOUN: onu, onun, ona, o, kendisi, kendine;
USER: onu, onun, ona, kendi, onunla
GT
GD
C
H
L
M
O
herald
/ˈher.əld/ = NOUN: haberci, müjdeci, elçi, hanedan armacısı;
VERB: haber vermek, takdim etmek, müjdelemek, yayınlamak, selamlamak, bildirmek;
USER: haberci, müjdeci, takdim etmek, haber vermek, müjdelemek
GT
GD
C
H
L
M
O
here
/hɪər/ = ADVERB: burada, buraya, burda, işte;
USER: burada, buraya, Buradasınız, here, buradan, buradan
GT
GD
C
H
L
M
O
hey
/heɪ/ = INTERJECTION: Hey!, Hay Allah!;
USER: hey, selam, Merhaba
GT
GD
C
H
L
M
O
high
/haɪ/ = ADJECTIVE: yüksek, üst, büyük, üstün, ileri, aşırı, yüce, önemli, yukarı;
ADVERB: yükseğe, yüksekte;
NOUN: lise;
USER: yüksek, yüksek bir, üst, high
GT
GD
C
H
L
M
O
highest
/hī/ = ADJECTIVE: en yüksek, en üstün;
USER: en yüksek, yüksek, en yüksek mağlubiyetler, en, en üst, en üst
GT
GD
C
H
L
M
O
hill
/hɪl/ = NOUN: tepe, yokuş, tepecik, yığın;
VERB: yığmak, tepe oluşturmak, tepelemek, toprak yığmak;
USER: tepe, tepenin, hill, tepeye, tepede
GT
GD
C
H
L
M
O
hills
/hɪl/ = NOUN: tepe, yokuş, tepecik, yığın;
USER: tepeler, tepelerde, tepelerin, tepeleri, hills
GT
GD
C
H
L
M
O
him
/hɪm/ = PRONOUN: onu, ona, o, kendine, kendi;
USER: onu, ona, onun, onunla, kendisine, kendisine
GT
GD
C
H
L
M
O
his
/hɪz/ = PRONOUN: onun, onunki;
USER: onun, yaptığı, kendi, kendi
GT
GD
C
H
L
M
O
history
/ˈhɪs.tər.i/ = NOUN: tarih, geçmiş, hikâye, kayıtlar, gelişim aşmaları;
USER: tarih, geçmişi, tarihi, tarihinin, geçmiş, geçmiş
GT
GD
C
H
L
M
O
hither
/ˈhɪð.ər/ = ADVERB: buraya, beriye;
ADJECTIVE: berideki, bu taraftaki;
USER: davetkâr, davetkâr bakış
GT
GD
C
H
L
M
O
hold
/həʊld/ = VERB: tutmak, almak, barındırmak, alıkoymak, çekmek, dayanmak, durmak, kavramak;
NOUN: tutma, tutunma, durdurma, ambar;
USER: tutmak, tutun, basılı tutun, sahip, tutma, tutma
GT
GD
C
H
L
M
O
holly
/ˈhɒl.i/ = NOUN: çobanpüskülü;
USER: çobanpüskülü, holly, kutsal
GT
GD
C
H
L
M
O
holy
/ˈhəʊ.li/ = ADJECTIVE: kutsal, mübarek, tanrısal, tapılası, Tanrı'ya ait, Tanrı'nın görevlendirdiği;
NOUN: kutsal yer;
USER: kutsal, kutsal bir, Kur'an, mübarek
GT
GD
C
H
L
M
O
home
/həʊm/ = NOUN: ev, yuva, yurt, vatan, bakımevi;
ADVERB: eve, evde, yurda, ülkesinde, hedefe;
ADJECTIVE: evdeki, evde yapılan;
USER: ev, ana Sayfa, evde, eve, evi, evi
GT
GD
C
H
L
M
O
hopalong
GT
GD
C
H
L
M
O
hope
/həʊp/ = NOUN: umut, ümit, beklenti;
VERB: ummak, ümit etmek, beklemek, istemek, arzu etmek;
USER: umut, umuyoruz, umuyorum, umarım, istiyoruz
GT
GD
C
H
L
M
O
hopes
/həʊp/ = NOUN: umut, ümit, beklenti;
VERB: ummak, ümit etmek, beklemek, istemek, arzu etmek;
USER: umut, umuyor, umut ediyor, umduğunu, ümit, ümit
GT
GD
C
H
L
M
O
horse
/hɔːs/ = NOUN: at, beygir, aygır, süvari birliği, eroin, sehpa;
VERB: ata binmek, sırtına binmek, at koşmak;
USER: at, Horse, atı, atın, ata
GT
GD
C
H
L
M
O
hosanna
/həʊˈzæn.ə/ = NOUN: şükretme, şükür;
USER: şükretme, Hosanna, şükürler olsun, şükredişidir, şükür
GT
GD
C
H
L
M
O
host
/həʊst/ = NOUN: evsahibi, kalabalık, ordu, hancı, konuk eden kimse, kutsanmış ekmek, çokluk;
VERB: ağırlamak, evsahipliği yapmak, konuk etmek;
USER: evsahibi, ana, ev sahibi, ana bilgisayar, barındırma
GT
GD
C
H
L
M
O
hosts
/həʊst/ = NOUN: evsahibi, kalabalık, ordu, hancı, konuk eden kimse, kutsanmış ekmek, çokluk;
USER: ana, dan, hosts, barındıran, ana bilgisayarlar
GT
GD
C
H
L
M
O
hotel
/həʊˈtel/ = NOUN: otel;
USER: otel, oteli, hotel, otele, otelde
GT
GD
C
H
L
M
O
hours
/aʊər/ = NOUN: mesai saatleri;
USER: saat, sonrası, saatler, saatleri, saati, saati
GT
GD
C
H
L
M
O
hovering
/ˈhɒv.ər/ = VERB: duraksamak, sallanmak, üstünde uçmak, etrafında gezinmek, civciv yuvası;
USER: gezinip, asılı, uçan, hovering, gelerek
GT
GD
C
H
L
M
O
how
/haʊ/ = ADVERB: nasıl, ne, ne kadar, nereden, ne durumda;
NOUN: yöntem, yapma yöntemi;
USER: nasıl, ne, ne kadar, kadar, nasıl Yapılır, nasıl Yapılır
GT
GD
C
H
L
M
O
human
/ˈhjuː.mən/ = NOUN: insan, insanlık, insanoğlu;
ADJECTIVE: insan, insani, beşeri;
USER: insan, insani, insanın, beşeri
GT
GD
C
H
L
M
O
hung
/hʌŋ/ = VERB: asmak, asılmak, sarkıtmak, sarkmak, dayanmak, takmak, eğilmek, asılı durmak, kaplamak, ipe çekmek, bağlanmak, bağlı olmak, batmak;
USER: asılı, kapattı, astı, askıda, kafayı
GT
GD
C
H
L
M
O
i
/aɪ/ = PRONOUN: ben, I, one, I;
USER: ben, i, ı, bir
GT
GD
C
H
L
M
O
if
/ɪf/ = CONJUNCTION: eğer, ise, ama, keşke, fakat, -se, -sa;
NOUN: şart, şüphe, belirsizlik;
USER: eğer, ise, varsa, olmadığını, durumunda, durumunda
GT
GD
C
H
L
M
O
imparts
/ɪmˈpɑːt/ = VERB: vermek, bildirmek, söylemek, pay vermek, açıklamak, uygulamak;
USER: verir, kazandırır, imparts, kazandıran, kazandırmaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
in
/ɪn/ = ADVERB: içinde;
PREPOSITION: içinde, olarak, -de, -da, halinde, içine, içeri;
ADJECTIVE: yerinde, iç, içeride, evde;
USER: içinde, olarak, bölgesindeki, yılında, in, in
GT
GD
C
H
L
M
O
incarnate
/ɪnˈkɑː.nət/ = USER: cisimlendirmek, cisimlenmiş, enkarne, incarnate, cisimleştikleri
GT
GD
C
H
L
M
O
incense
/ˈɪn.sens/ = NOUN: tütsü, buhur, tütsü kokusu, yağlama, pohpohlama;
VERB: tütsülemek, tütsü yakmak, kızdırmak, sinirlendirmek, çileden çıkarmak, yağlamak, pohpohlamak;
USER: tütsü, buhur, incense, tütsülemek
GT
GD
C
H
L
M
O
infant
/ˈɪn.fənt/ = NOUN: çocuk, bebek, küçük;
ADJECTIVE: çocuk, bebek, çocuksu, başlangıç aşamasında olan;
USER: bebek, çocuk, bebeğin
GT
GD
C
H
L
M
O
infest
/ɪnˈfest/ = VERB: kaplamak, istila etmek, zarar vermek, bürümek, doldurmak;
USER: kaplamak, istila, infest, istila etmek, zarar vermek
GT
GD
C
H
L
M
O
ing
GT
GD
C
H
L
M
O
intent
/ɪnˈtent/ = NOUN: niyet, amaç, kasıt, maksat, gaye;
ADJECTIVE: niyetli, kararlı, istekli, hevesli, dikkatli, meşgul, dalmış;
USER: niyet, amacı, niyeti, niyetiyle, niyetli
GT
GD
C
H
L
M
O
into
/ˈɪn.tuː/ = PREPOSITION: içine, haline, içeriye, -e, -ye;
USER: içine, haline, halinde, olarak, doğru, doğru
GT
GD
C
H
L
M
O
is
/ɪz/ = USER: olduğunu, olduğu, olan, bir, olup, olup
GT
GD
C
H
L
M
O
it
/ɪt/ = PRONOUN: o, onu, ona, ebe, cazibe, çekicilik, şahsiyet, ilişki, önemli kimse;
NOUN: cinsel ilişki;
USER: o, onu, bu, bunu, it, it
GT
GD
C
H
L
M
O
its
/ɪts/ = PRONOUN: onun, kendi, onunki;
USER: kendi, onun, olan, da, de, de
GT
GD
C
H
L
M
O
ivy
/ˈaɪ.vi/ = NOUN: sarmaşık;
USER: sarmaşık, ivy, sarmaşıklar, sarmaşıklarla
GT
GD
C
H
L
M
O
jingle
/ˈdʒɪŋ.ɡl̩/ = VERB: şıngırdamak, çalmak, çınlamak;
NOUN: çınlama, şıngırtı, çan sesi, kısa ölçüsüz şiir;
USER: jingle, çınlasın, Şıngırdarlar, Adada dino dans, Adada dino dans ile
GT
GD
C
H
L
M
O
join
/dʒɔɪn/ = VERB: katılmak, birleştirmek, katmak, üye olmak, birleşmek, eklemek, iştirak etmek, kaynamak, sınırı ortak olmak;
NOUN: birleşme noktası, ek yeri;
USER: katılmak, katılması, katılmaya, katılın, katılabilir
GT
GD
C
H
L
M
O
jolly
/ˈdʒɒl.i/ = ADJECTIVE: neşeli, fazlasıyla, şen, keyifli, hoş, çakırkeyif, su katılmamış;
ADVERB: çok, fazlasıyla, pek, son derece;
VERB: takılmak, alay etmek, ikna etmek, kandırmak;
USER: neşeli, Jolly, neşeli bir, patalyalar, fazlasıyla
GT
GD
C
H
L
M
O
joy
/dʒɔɪ/ = NOUN: sevinç, neşe, keyif, haz, neşe kaynağı, sonuç, mutluluk kaynağı, başarı, çok sevinme;
USER: sevinç, neşe, keyif, joy, sevinci
GT
GD
C
H
L
M
O
joyful
/ˈdʒɔɪ.fəl/ = ADJECTIVE: neşeli, sevinçli, sevindirici;
USER: neşeli, keyifli, eğlenceli, keyifli bir, neşeli bir
GT
GD
C
H
L
M
O
joyous
/ˈdʒɔɪ.əs/ = ADJECTIVE: neşeli, sevinçli, sevindirici;
USER: neşeli, keyifli, neşeli bir, keyifli bir, coşkulu
GT
GD
C
H
L
M
O
just
/dʒʌst/ = ADVERB: sadece, yalnızca, tam, az önce, henüz, şimdi, yalnız, sade;
ADJECTIVE: adil, tam, haklı, doğru;
USER: sadece, hemen, yalnızca, adil, gibi, gibi
GT
GD
C
H
L
M
O
keep
/kiːp/ = ADJECTIVE: istekli, keskin, meraklı, hevesli, düşkün, güçlü, zeki, büyük, şiddetli, sert, şahane, uygun, harika, ucuz, ince;
NOUN: matem türküsü;
VERB: ağıt yakmak, ölenin ardından ağlamak;
USER: tutmak, devam, tutun, tutmaya, korumak
GT
GD
C
H
L
M
O
keeping
/ˈkiː.pɪŋ/ = NOUN: koruma, uyum, bakım, himaye, geçindirme, işletme, nezaret;
ADJECTIVE: dayanıklı;
USER: koruma, tutmak, tutarak, tutma, tutulması
GT
GD
C
H
L
M
O
kids
/kɪd/ = NOUN: çocuk, ufaklık, oğlak, küçük, oğlak derisi;
USER: çocuklar, çocuk, çocukları, çocukların, kids
GT
GD
C
H
L
M
O
kin
/kɪn/ = NOUN: akraba, aile, soydaş, hısım;
USER: akraba, Kin, akrabası, akrabaları, akraba olan
GT
GD
C
H
L
M
O
kind
/kaɪnd/ = NOUN: tür, çeşit, cins, nitelik, aynı şekil, aşai rabbani ayinindeki ekmek veya su;
ADJECTIVE: nazik, iyi, hoş, iyiliksever, müşfik, yardımsever, yumuşak başlı, iyi kâlpli;
USER: tür, türlü, çeşit, nazik, tür bir
GT
GD
C
H
L
M
O
kindness
/ˈkaɪnd.nəs/ = NOUN: iyilik, nezaket, lütuf, şefkât, iltifat;
USER: nezaket, iyilik, şefkat, nezaketi, kindness
GT
GD
C
H
L
M
O
king
/kɪŋ/ = NOUN: kral, şah, papaz, dama, en büyük boy yatak;
USER: kral, king, kralı, kralın, şah
GT
GD
C
H
L
M
O
kings
/kɪŋ/ = NOUN: kral, şah, papaz, dama, en büyük boy yatak;
USER: krallar, kralların, kings, kralları, kral
GT
GD
C
H
L
M
O
kiss
/kɪs/ = NOUN: öpücük, öpme, buse, şekerleme;
VERB: öpmek, dokunmak, değmek;
USER: öpücük, öpmek, öp, öpmeye, öpücüğü
GT
GD
C
H
L
M
O
knee
/niː/ = NOUN: diz, dirsek şeklinde parça;
VERB: diz ile vurmak;
USER: diz, dizinden, dizine, dizin, dizde
GT
GD
C
H
L
M
O
kneeled
/nēl/ = USER: kneeled, hemen önüne diz çöktü, önüne diz çöktü, diz çökmüş, diz çöktü,
GT
GD
C
H
L
M
O
knew
/njuː/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak;
USER: biliyordu, biliyordum, biliyorduk, biliyordun, bildiği
GT
GD
C
H
L
M
O
know
/nəʊ/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak;
USER: bilmek, biliyorum, biliyor, bekleyebileceğinizi bilmek, biliyoruz, biliyoruz
GT
GD
C
H
L
M
O
knows
/nəʊ/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak;
USER: bilir, biliyor, bilen, bildiği, bilmiyor
GT
GD
C
H
L
M
O
la
/lɑː/ = USER: LA-abbreviation, LA
GT
GD
C
H
L
M
O
ladies
/ˈleɪ.dizˌmæn/ = NOUN: kadınlar;
USER: kadınlar, bayanlar, Ladies, Bayan, hanımlar
GT
GD
C
H
L
M
O
lads
/lad/ = NOUN: delikanlı, adam, erkek çocuk, seyis yamağı;
USER: Bayanlar, beyler, çocuklar, lads, piçleri,
GT
GD
C
H
L
M
O
laid
/leɪd/ = VERB: koymak, hazırlamak, kurmak, yerleştirmek, sermek, yatmak, yüklemek, sunmak, yumurtlamak, sevişmek, bahse girmek, ileri sürmek, dinmek;
USER: koydu, belirtilen, atılmıştır, belirlenen, düzenlendiği
GT
GD
C
H
L
M
O
lament
/ləˈment/ = NOUN: ağıt, matem, yas, inleme, ağlama;
VERB: acı çekmek, ağıt yakmak, dövünmek, yas tutmak;
USER: ağıt, ağıt yakıyor, yas, matem, ağıt yakmak
GT
GD
C
H
L
M
O
land
/lænd/ = NOUN: arazi, kara, toprak, arsa, ülke, vatan, diyar, memleket;
VERB: indirmek, yere inmek, düşmek, karaya çıkmak;
USER: arazi, kara, toprak, arsa, arazinin
GT
GD
C
H
L
M
O
lanes
/leɪn/ = NOUN: şerit, kulvar, patika, dar yol, rota, keçi yolu, yol şeridi;
USER: şerit, şeritli, yolları, şeritleri, hatlarının
GT
GD
C
H
L
M
O
lang
= ADJECTIVE: uzun;
USER: lang, dili
GT
GD
C
H
L
M
O
lank
/læŋk/ = ADJECTIVE: sıska, uzun boylu ve ince, sırık gibi, zayıf ve uzun boylu;
USER: sıska, Lank, uzun boylu ve ince, zayıf ve uzun boylu, sırık gibi
GT
GD
C
H
L
M
O
lap
/læp/ = NOUN: tur, kucak, etap, etek, dizüstü etek, halat;
VERB: sarmak, dolamak, yalayıp yutmak, örtmek, üst üste gelmek, üstüne koymak;
USER: tur, kucağında, kucak, kucağına, lap
GT
GD
C
H
L
M
O
lasses
/las/ = NOUN: kız, kız arkadaş;
USER: lasses,
GT
GD
C
H
L
M
O
last
/lɑːst/ = NOUN: son, son şey;
ADJECTIVE: son, geçen, en son, önceki, sonuncu, son derece;
ADVERB: son, son olarak, son kez, sonunda;
USER: son, son yorumlanan, geçen, son olarak, en son, en son
GT
GD
C
H
L
M
O
late
/leɪt/ = ADJECTIVE: geç, son, rahmetli, gecikmiş, eski, geçen, geç kalan, son zamanlarda olan;
USER: geç, sonlarında, sonunda, geç saatlerde, sonlarına, sonlarına
GT
GD
C
H
L
M
O
laud
/lɔːd/ = VERB: övmek, methetmek;
NOUN: övme, methiye, övgü;
USER: övme, methiye, laud, övmek, methetmek
GT
GD
C
H
L
M
O
laugh
/lɑːf/ = VERB: gülmek, sevinmek, gülerek neden olmak;
NOUN: kahkaha, gülme, komik, gülüş, saçma;
USER: gülmek, gülmeye, laugh, kahkaha, güler
GT
GD
C
H
L
M
O
laughing
/laf/ = NOUN: gülme;
ADJECTIVE: gülen, güldürücü, komik, neşe veren;
USER: gülme, gülen, gülüyor, gülerek, gülüyorsun
GT
GD
C
H
L
M
O
lay
/leɪ/ = VERB: koymak, hazırlamak, kurmak, yerleştirmek, sermek, yatmak, yüklemek, sunmak, yumurtlamak, sevişmek;
ADJECTIVE: meslekten olmayan;
NOUN: yatma;
USER: koymak, yatıyordu, düzenlemek, yattı, lay
GT
GD
C
H
L
M
O
laying
/leɪ/ = NOUN: döşeme, serme, yumurtlama, yayma, sıva;
USER: döşeme, döşenmesi, koyan, belirleyen, atma
GT
GD
C
H
L
M
O
lays
/leɪ/ = VERB: koymak, hazırlamak, kurmak, yerleştirmek, sermek, yatmak, yüklemek, sunmak, yumurtlamak, sevişmek, bahse girmek, ileri sürmek, dinmek;
NOUN: yatma, konum, mevki, durum, şarkı, hal, sevişme, şarkı sözü, türkü;
USER: bırakır, belirlemektedir, koymaktadır, koyar, yatmaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
leading
/ˈliː.dɪŋ/ = ADJECTIVE: önemli, başlıca, ileri gelen, ana, önde olan;
USER: önemli, önde gelen, lider, açan, yol
GT
GD
C
H
L
M
O
leads
/liːd/ = NOUN: kurşun, öncülük, önderlik, rehberlik, kablo;
VERB: sürmek, yönetmek, götürmek, yönlendirmek, önderlik etmek, öncülük etmek, yol göstermek;
USER: yol açar, yol, açar, neden, olur
GT
GD
C
H
L
M
O
league
/liːɡ/ = NOUN: lig, birlik, fersah, dernek, işbirliği, küme, antlaşma;
USER: lig, League, Ligi, ligde, Kulüp
GT
GD
C
H
L
M
O
lean
/lēn/ = ADJECTIVE: yağsız, zayıf, ince, verimsiz, fidan gibi, kıt;
VERB: eğilmek, dayanmak, yaslanmak, meyletmek, eğilim göstermek, meyilli olmak, yaslamak;
NOUN: eğilme, dayanma, meyil;
USER: yalın, eğilmek, yağsız, yaslanıp, dayanmak
GT
GD
C
H
L
M
O
leaping
/liːp/ = VERB: atlamak, sıçramak, atılmak, hoplamak, zıplamak, sekmek, üzerinden atlamak;
USER: sıçrayan, sıçrama, sıçrayarak, leaping, sıçramak
GT
GD
C
H
L
M
O
least
/liːst/ = ADJECTIVE: en az, asgari, en küçük, en ufak;
NOUN: en az derece, en az miktar;
ADVERB: en az derece;
USER: en az, en, az, en azından, en azından
GT
GD
C
H
L
M
O
leaves
/liːvz/ = NOUN: yaprak, kanat, sayfa, folyo;
USER: yaprakları, bırakır, yaprak, terk, bırakıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
less
/les/ = ADJECTIVE: daha az, daha küçük, eksik, içermeyen;
PREPOSITION: eksi, çıkarılmak üzere;
NOUN: daha az şey, eksik miktar, daha küçük şey;
USER: daha az, az, daha, kısa, düşük
GT
GD
C
H
L
M
O
let
/let/ = NOUN: let, engel, kiraya verme, kiraya verilmiş mülk, teniste yeniden servis atma nedeni;
VERB: izin vermek, vermek, bırakmak, ihale etmek, kiraya vermek, ses çıkarmamak, kiraya verilmek, meydan vermek, -dirmek, -dürmek;
USER: let, izin, sağlar, bildirin, izin ver
GT
GD
C
H
L
M
O
lie
/laɪ/ = NOUN: yalan, yatış, konum, palavra, durum;
VERB: yatmak, yalan söylemek, uzanmak, kandırmak, mideye oturmak, yasal olmak;
USER: yalan, yatmak, yalan söylemek, lie, uzanmak, uzanmak
GT
GD
C
H
L
M
O
lies
/laɪ/ = NOUN: yalan, yatış, konum, palavra, durum;
VERB: yatmak, yalan söylemek, uzanmak, kandırmak, mideye oturmak, yasal olmak;
USER: yalan, yatıyor, alır, yer almaktadır, almaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
life
/laɪf/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık;
USER: hayat, yaşam, ömrü, hayatı, hayatın, hayatın
GT
GD
C
H
L
M
O
light
/laɪt/ = NOUN: ışık, aydınlık, nur, lâmba, deniz feneri;
ADJECTIVE: hafif, açık, yumuşak;
ADVERB: hafif;
VERB: yakmak, aydınlatmak, aydınlanmak;
USER: ışık, hafif, ışığı, açık, ışığında
GT
GD
C
H
L
M
O
lights
/ˌlaɪtsˈaʊt/ = NOUN: ışıklar, hayvan akciğeri, açık renkler, gözler;
USER: ışıklar, ışıkları, farları, ışık, lambaları
GT
GD
C
H
L
M
O
like
/laɪk/ = ADJECTIVE: gibi, benzer, aynı;
ADVERB: gibi, benzer;
PREPOSITION: gibi, benzer, falan, aynı;
NOUN: benzer;
VERB: beğenmek;
CONJUNCTION: sanki;
USER: gibi, benzeri, benzerim, gibi bir, böyle, böyle
GT
GD
C
H
L
M
O
lily
/ˈlɪl.i/ = NOUN: zambak;
USER: zambak, lily, nilüfer, Lily'nin
GT
GD
C
H
L
M
O
line
/laɪn/ = NOUN: satır, hat, çizgi, sıra, kablo, kuyruk, dize, halat, hiza, işkolu, yöntem, bilgi;
VERB: kaplamak, çizmek, çizgi çizmek, astarlamak, doldurmak, kırıştırmak;
USER: çizgi, hat, hattı, satırı, satır, satır
GT
GD
C
H
L
M
O
list
/lɪst/ = NOUN: liste, cetvel, kumaş kenarı, geminin yan yatması;
VERB: listelemek, listeye yazmak, kaydetmek, yana yatmak;
USER: liste, listesi, listesini, listesinde, listesine, listesine
GT
GD
C
H
L
M
O
listen
/ˈlɪs.ən/ = VERB: dinlemek, kulak asmak;
USER: dinlemek, dinle, dinleyin, dinleyebilirsiniz, dinleme, dinleme
GT
GD
C
H
L
M
O
little
/ˈlɪt.l̩/ = ADJECTIVE: küçük, az, ufak, bayağı, adi, dar görüşlü;
ADVERB: azıcık, hemen hemen hiç;
NOUN: ufak şey, az miktar, az zaman;
USER: az, küçük, biraz, küçük bir, çok az, çok az
GT
GD
C
H
L
M
O
live
/lɪv/ = ADJECTIVE: canlı, yaşayan, naklen, diri, elektrik yüklü, hayat dolu, güncel, parlak, elektrikli, hareketli, sönmemiş, yanmamış;
VERB: yaşamak, oturmak, hayatta kalmak, hayatın tadını çıkarmak;
USER: canlı, yaşamak, yaşayan, yaşıyor, yaşıyoruz
GT
GD
C
H
L
M
O
lived
/ˌʃɔːtˈlɪvd/ = USER: -lived-suffix, -lived, -lived;
USER: yaşamış, yaşadı, yaşadığı, yaşayan, yaşıyordu
GT
GD
C
H
L
M
O
lives
/laɪvz/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık;
USER: hayat, yaşıyor, hayatını, hayatımızın, hayatlarını, hayatlarını
GT
GD
C
H
L
M
O
load
/ləʊd/ = NOUN: yük, şarj, sıkıntı, sorumluluk, çok miktar;
VERB: yüklemek, yüklenmek, doldurmak, yük olmak, sıkmak, katmak, çok yemek;
USER: yük, yüklemek, yükleyin, yükleme, yüklenemedi
GT
GD
C
H
L
M
O
logs
/lɒɡ/ = NOUN: kütük, tomruk, parakete, seyir defteri, gemi hız ölçeri;
USER: günlükleri, günlüklerini, günlükler, kayıtları, günlüklerinin
GT
GD
C
H
L
M
O
long
/lɒŋ/ = ADJECTIVE: uzun, uzun vadeli, büyük;
NOUN: uzun süre, uzun zaman, uzunluk;
ADVERB: uzun zamandır, çoktan, epeydir;
VERB: özlemek, arzu etmek, özlemini çekmek;
USER: uzun, uzun bir, kadar, uzunluğunda, uzun süre, uzun süre
GT
GD
C
H
L
M
O
longer
/lɒŋ/ = USER: uzun, artık, daha uzun, daha, uzun süre
GT
GD
C
H
L
M
O
look
/lʊk/ = VERB: bakmak, görünmek, göstermek, ummak, ümit etmek;
NOUN: bakış, bakma, görünüş, nazar, yüz ifadesi;
USER: bakmak, bakın, bak, aramak, görünüm, görünüm
GT
GD
C
H
L
M
O
looked
/lʊk/ = USER: baktı, baktım, görünüyordu
GT
GD
C
H
L
M
O
lord
/lɔːd/ = NOUN: lord, efendi, bey, beyefendi, sahip;
VERB: lord ünvanı vermek;
USER: lord, efendisi, efendim, lordum, lordu
GT
GD
C
H
L
M
O
lords
/lɔːd/ = NOUN: lord, efendi, bey, beyefendi, sahip;
USER: lordlar, lords, lordları, beyleri, efendileri
GT
GD
C
H
L
M
O
lot
/lɒt/ = NOUN: çok, bir sürü, arsa, hisse, kader, kısmet, nasip;
VERB: taksim etmek, bölüştürmek, kura ile paylaştırmak;
USER: çok, sürü, yeri, çok şey, birçok, birçok
GT
GD
C
H
L
M
O
love
/lʌv/ = NOUN: aşk, sevgi, sevgili, sevda, hayranlık, tutkunluk, yar;
VERB: sevmek;
USER: aşk, seviyorum, sevgi, sevmek, seviyor
GT
GD
C
H
L
M
O
loved
/ləv/ = ADJECTIVE: sevilen, sevgili;
USER: sevilen, sevdi, ekledi, sevdim, loved
GT
GD
C
H
L
M
O
loving
/ˈlʌv.ɪŋ/ = ADJECTIVE: seven, aşk dolu, sevgi gösteren, şefkâtli;
USER: seven, sevgi dolu, sevgi, sevmek, loving
GT
GD
C
H
L
M
O
low
/ləʊ/ = ADJECTIVE: düşük, alçak, zayıf, ucuz, basık, pes, adi, bodur, karamsar, alçakgönüllü;
ADVERB: alçak, ucuz;
USER: düşük, yükseğe, düşüğe, az, alçak
GT
GD
C
H
L
M
O
lowing
/ləʊ/ = VERB: böğürmek;
USER: iyice silinir, lowing
GT
GD
C
H
L
M
O
lowly
/ˈləʊ.li/ = ADJECTIVE: aşağı, alçakgönüllü, mütevazı;
ADVERB: aşağı;
USER: aşağı, asılıyor, daha asılıyor, alçakgönüllü, asıldı
GT
GD
C
H
L
M
O
lullaby
/ˈlʌl.ə.baɪ/ = NOUN: ninni;
USER: ninni, Lullaby, ninniyi
GT
GD
C
H
L
M
O
lyrics
/ˈlɪr.ɪk/ = NOUN: lirik güfte;
USER: şarkı sözleri, sözleri, şarkı, lyrics, bulun
GT
GD
C
H
L
M
O
m
= USER: m, m Kaydedilen
GT
GD
C
H
L
M
O
made
/meɪd/ = ADJECTIVE: yapılmış, üretilmiş, garantili;
USER: yapılmış, yapılan, yaptı, yapılır, yapılmıştır
GT
GD
C
H
L
M
O
maids
/meɪd/ = USER: hizmetçi, hanımlar, işkenceyle, maids, hizmetçiler
GT
GD
C
H
L
M
O
make
/meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak;
NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli;
USER: yapmak, olun, olmak, hale, kazanmak, kazanmak
GT
GD
C
H
L
M
O
makes
/meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak;
NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli;
USER: yapar, yapan, kılan, sağlar, hale getirir
GT
GD
C
H
L
M
O
making
/ˈmeɪ.kɪŋ/ = NOUN: yapma, etme, yapı, başarı sebebi;
USER: yapma, yapmak, hale, verme, yapım, yapım
GT
GD
C
H
L
M
O
man
/mæn/ = NOUN: adam, erkek, insan, işçi, er, beyaz adam, uşak, oyun taşı;
VERB: adam atamak, adam yerleştirmek;
USER: adam, erkek, insan, man, bir adam, bir adam
GT
GD
C
H
L
M
O
manger
/ˈmeɪn.dʒər/ = NOUN: yemlik;
USER: yemlik, Manger, Yöneticisi, Yemleyen, yemlikte
GT
GD
C
H
L
M
O
mankind
/mænˈkaɪnd/ = NOUN: insanlık, insanoğlu, insanlar, insan soyu, erkekler;
USER: insanlık, insanlığın, insanlığa, insanoğlunun, insanlara
GT
GD
C
H
L
M
O
mark
/märk/ = VERB: işaretlemek, çizmek, not vermek, damgalamak, mimlemek, dikkate almak;
NOUN: işaret, marka, iz, not, hedef, damga, puan, çizgi, nişan, belirti;
USER: işareti, mark, işaretleyiniz, işareti Filtreyi,
GT
GD
C
H
L
M
O
master
/ˈmɑː.stər/ = ADJECTIVE: ana, asıl, esas, baş;
NOUN: usta, efendi, kalıp, kaptan, sahip, hoca, öğretmen, üstâd;
USER: ana, Master, usta, yüksek lisans, yöneticisi
GT
GD
C
H
L
M
O
matin
GT
GD
C
H
L
M
O
may
/meɪ/ = VERB: olası olmak, mümkün olmak, -ebilmek, -abilmek;
USER: olabilir, may, may
GT
GD
C
H
L
M
O
me
/miː/ = PRONOUN: bana, beni;
USER: bana, beni, benim, me, benimle, benimle
GT
GD
C
H
L
M
O
mean
/miːn/ = NOUN: ortalama, orta;
ADJECTIVE: ortalama, orta, cimri, huysuz, aşağılık, zor, adi;
VERB: kastetmek, anlamına gelmek, ifade etmek;
USER: ortalama, anlamına, demek, Yani, anlama, anlama
GT
GD
C
H
L
M
O
meanly
/ˈmiːn.li/ = NOUN: menderes, kıvrım, labirent, dolambaçlı yol;
VERB: kıvrılmak, kıvırmak, boş boş dolaşmak, dolambaçlı yoldan gitmek;
USER: alçakça, meanly, cimrice, alçakça ama
GT
GD
C
H
L
M
O
meek
/miːk/ = NOUN: ödül, mükâfat;
USER: uysal, ezik, meek, alçak gönüllü, alçakgönüllü
GT
GD
C
H
L
M
O
meet
/miːt/ = VERB: karşılamak, tanışmak, buluşmak, görüşmek, yerine getirmek, karşılaşmak, rastlamak, toplanmak, bulmak, kavuşmak;
ADJECTIVE: uygun;
NOUN: karşılaşma;
USER: karşılamak, tanışmak, karşılayacak, yerine, uygun, uygun
GT
GD
C
H
L
M
O
men
/men/ = NOUN: Man;
USER: erkekler, erkek, erkeklerin, erkeklerde, adam
GT
GD
C
H
L
M
O
mercy
/ˈmɜː.si/ = NOUN: merhamet, rahmet, af, insaf, aman, merhametlilik;
USER: merhamet, rahmet, merhameti, insafına, merhametine
GT
GD
C
H
L
M
O
merrily
/ˈmer.ɪ.li/ = ADVERB: neşeyle, mutlu olarak;
USER: neşeyle, sevinçle, lay, keyifle, mutlu olarak
GT
GD
C
H
L
M
O
merry
/ˈmer.i/ = ADJECTIVE: neşeli, mutlu, keyifli, şen, neşe verici;
USER: neşeli, oynak, mutlu, keyifli, şen
GT
GD
C
H
L
M
O
met
/met/ = VERB: karşılamak, tanışmak, buluşmak, görüşmek, yerine getirmek, karşılaşmak, rastlamak, toplanmak, bulmak, kavuşmak, uğramak, görüşme yapmak, başına gelmek;
USER: bir araya geldi, araya geldi, yerine, bir araya, araya, araya
GT
GD
C
H
L
M
O
midnight
/ˈmɪd.naɪt/ = NOUN: gece yarısı;
USER: gece yarısı, gece yarısına, midnight, gece yarısından, yarısı, yarısı
GT
GD
C
H
L
M
O
might
/maɪt/ = NOUN: güç, kuvvet, zor;
VERB: mümkün olmak, olası olmak, -ebilmek, -abilmek;
USER: olabilir, might, belki, belki
GT
GD
C
H
L
M
O
mighty
/ˈmaɪ.ti/ = ADJECTIVE: güçlü, büyük, muazzam, zorlu, kuvvetli, aziz, pek çok;
USER: güçlü, kudretli, güçlü bir, büyük, mighty
GT
GD
C
H
L
M
O
mild
/maɪld/ = ADJECTIVE: hafif, yumuşak, ılıman, ılımlı, nazik, kibar;
USER: hafif, yumuşak, hafif bir, ılıman, ılık
GT
GD
C
H
L
M
O
milking
/milk/ = NOUN: sağma;
USER: sağma, sağım, Süt Sağım, süt sağma, sağımı
GT
GD
C
H
L
M
O
mind
/maɪnd/ = NOUN: zihin, akıl, düşünce, fikir, us, hafıza, şuur, bellek, istek;
VERB: dikkat etmek, dikkatli olmak, itaat etmek;
USER: akla, zihin, sakıncası, mind, sorun
GT
GD
C
H
L
M
O
minds
/maɪnd/ = NOUN: zihin, akıl, düşünce, fikir, us, hafıza, şuur, bellek, istek;
VERB: dikkat etmek, dikkatli olmak, itaat etmek;
USER: zihinleri, kafasında, zihninde, zihinlerini, zihinlerinde
GT
GD
C
H
L
M
O
mine
/maɪn/ = PRONOUN: benim, benimki;
NOUN: maden, mayın, maden ocağı, lağım, torpil, memba;
VERB: mayın döşemek, kazıp çıkarmak, tünel kazmak, sinsice bozmak, maden işletmek, kazmak;
USER: benim, mayın, maden, madeni, mine
GT
GD
C
H
L
M
O
misfortune
/misˈfArCHən/ = NOUN: şanssızlık, felâket, terslik, tâlihsizlik, kaza, aksilik, belâ;
USER: şanssızlık, talihsizlik, misfortune, talihsizliği, talihsiz
GT
GD
C
H
L
M
O
miss
/mɪs/ = VERB: kaçırmak, kaçırmak, vuramamak, özlemek, ıskalamak, aramak, özlem duymak, gözlemek, eksik olmak;
NOUN: bayan, hanım, kız, ıska, matmazel, karavana, isabet etmeme;
USER: kaçırmak, bayan, özledim, kaçırmayın, özlüyorum
GT
GD
C
H
L
M
O
mistletoe
/ˈmɪs.l̩.təʊ/ = NOUN: ökseotu;
USER: ökseotu, ökse otu, mistletoe, Ökseotunun, ökse
GT
GD
C
H
L
M
O
mom
/mɒm/ = NOUN: anne;
USER: anne, annem, annesi, mom, annen
GT
GD
C
H
L
M
O
monarch
/ˈmɒn.ək/ = NOUN: hükümdar, kral, padişah;
USER: hükümdar, monarch, kral, monarch'ait, hükümdarı
GT
GD
C
H
L
M
O
moon
/muːn/ = NOUN: ay, mehtap, kamer;
VERB: dalgın dalgın dolaşmak;
USER: ay, ayın, aya, Ay'ın, ayı
GT
GD
C
H
L
M
O
moor
/mɔːr/ = NOUN: kır, bozkır;
VERB: demirlemek, demir atmak, palamarla bağlamak;
USER: kır, moor, bataklıkta, fundalık, fundalıkta
GT
GD
C
H
L
M
O
more
/mɔːr/ = ADJECTIVE: daha fazla, daha çok;
ADVERB: daha, bir kat daha;
NOUN: çok, fazla şey, fazlalık;
USER: daha fazla, daha, fazla, fazlası, diğer, diğer
GT
GD
C
H
L
M
O
morn
/mɔːn/ = NOUN: sabah, yarın;
USER: sabah, morn, sabaha, öğleden önce, yarın
GT
GD
C
H
L
M
O
morning
/ˈmɔː.nɪŋ/ = NOUN: sabah, başlangıç;
ADJECTIVE: sabah;
USER: sabah, sabahı, sabahları, sabaha, sabahın
GT
GD
C
H
L
M
O
mortals
/ˈmɔː.təl/ = NOUN: ölümlü, insan;
USER: ölümlüler, ölümlülerin, ölümlülerle, faniler, ölümlülere
GT
GD
C
H
L
M
O
mother
/ˈmʌð.ər/ = NOUN: anne, ana, valide;
VERB: annelik etmek, anne gibi bakmak;
USER: anne, annesi, annenin, ana, annem
GT
GD
C
H
L
M
O
mountain
/ˈmaʊn.tɪn/ = NOUN: dağ;
USER: dağ, Mountain, dağın, Dağı, Sıradağlar
GT
GD
C
H
L
M
O
much
/mʌtʃ/ = ADVERB: veľa, oveľa, mnoho, veľmi, často, dosť, takmer, skoro;
ADJECTIVE: významný významný
GT
GD
C
H
L
M
O
music
/ˈmjuː.zɪk/ = NOUN: müzik, musiki;
USER: müzik, Music, müziği, müziğin
GT
GD
C
H
L
M
O
my
/maɪ/ = PRONOUN: benim;
USER: benim, my, Bana, zaman, Anasayfam, Anasayfam
GT
GD
C
H
L
M
O
myrrh
/mɜːr/ = NOUN: mür, sarı sakız;
USER: mür, myrrh, sakız, sarı sakız, mürrüsafi
GT
GD
C
H
L
M
O
n
/en/ = USER: n, Yok, K, Mevcut, Mevcut Değil
GT
GD
C
H
L
M
O
nails
/neɪl/ = NOUN: çivi, tırnak;
VERB: çivilemek, yakalamak, mıhlamak, çivi çakmak, kavramak, meydana çıkarmak, vurmak;
USER: çivi, tırnak, tırnaklar, çiviler, tırnakları
GT
GD
C
H
L
M
O
name
/neɪm/ = NOUN: isim, ad, nam, ün, ünlü kimse;
VERB: isim vermek, isim koymak, ad koymak, adını koymak, ismiyle çağırmak, tayin etmek, söylemek;
USER: ad, adı, adını, isim, ismi, ismi
GT
GD
C
H
L
M
O
names
/neɪm/ = NOUN: isim, ad, nam, ün, ünlü kimse;
VERB: isim vermek, isim koymak, ad koymak, adını koymak, ismiyle çağırmak, tayin etmek, söylemek;
USER: isimleri, isimler, adları, isim, adlarını
GT
GD
C
H
L
M
O
nations
/ˈneɪ.ʃən/ = NOUN: ulus, millet;
USER: uluslar, ulusların, ülkelerin, ülkeler, ülke
GT
GD
C
H
L
M
O
nature
/ˈneɪ.tʃər/ = NOUN: doğa, tabiat, yapı, mizaç, dünya, huy, alem;
USER: doğa, doğası, doğanın, doğada, niteliği
GT
GD
C
H
L
M
O
naughty
/ˈnɔː.ti/ = ADJECTIVE: yaramaz, edepsiz, haylaz, terbiyesiz, afacan, haşarı;
USER: yaramaz, Naughty, yaramaz bir, haylaz, yaramazlık
GT
GD
C
H
L
M
O
near
/nɪər/ = ADJECTIVE: yakın, samimi, eli sıkı, cimri;
ADVERB: yakın, yakında, hemen hemen, yaklaşık olarak;
PREPOSITION: yakın, bitişik;
VERB: yaklaşmak, yakınlaşmak;
USER: yakın, yakınındaki, yakınlarındaki, civarındaki, yakınında
GT
GD
C
H
L
M
O
never
/ˈnev.ər/ = ADVERB: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, katiyen, hiçbir suretle, taş çatlasa, balık kavağa çıkınca;
USER: asla, hiç, hiçbir zaman, hiçbir, hiçbir
GT
GD
C
H
L
M
O
new
/njuː/ = ADJECTIVE: yeni, taze, modern, acemi, keşfedilmemiş;
USER: yeni, yeni bir, okunmamış, new, new
GT
GD
C
H
L
M
O
newborn
/ˈnjuː.bɔːn/ = ADJECTIVE: yeni doğmuş;
USER: yeni doğmuş, yenidoğan, yeni doğan, doğan, doğmuş
GT
GD
C
H
L
M
O
news
/njuːz/ = NOUN: haber, havadis;
USER: haber, haberler, haberleri, yandan, haberlerini
GT
GD
C
H
L
M
O
nice
/naɪs/ = ADJECTIVE: güzel, hoş, kibar, sevimli, ince, dakik, hassas;
USER: güzel, hoş, güzeldi
GT
GD
C
H
L
M
O
nigh
/naɪ/ = ADVERB: hemen hemen, yakın, aşağı yukarı;
PREPOSITION: yakın;
USER: hemen hemen, yakın, nigh, yakınlaşırken
GT
GD
C
H
L
M
O
night
/naɪt/ = NOUN: gece, akşam, karanlık, cehalet;
USER: gece, gecelik
GT
GD
C
H
L
M
O
nine
/naɪn/ = USER: dokuz
GT
GD
C
H
L
M
O
ninth
/naɪnθ/ = NOUN: dokuzuncu, dokuzda birlik bölüm;
ADJECTIVE: dokuzuncu, dokuzda bir;
USER: dokuzuncu, dokuzuncusu, dokuz
GT
GD
C
H
L
M
O
no
/nəʊ/ = ADJECTIVE: hiçbir, hiç, yasak, artık değil, gereksiz, no-, no, nope, nay, not, no, nay, nope, not, not a, no, hayır, numara, ret, aleyhte oy, red;
USER: yok, hiçbir, hayır, hiç, herhangi, herhangi
GT
GD
C
H
L
M
O
nor
/nɔːr/ = CONJUNCTION: ne de, ne, de değil;
USER: ne de, ne, veya, ya
GT
GD
C
H
L
M
O
north
/nɔːθ/ = NOUN: kuzey, kuzey bölge;
ADJECTIVE: kuzey, kuzeydeki, kuzeyden esen;
ADVERB: kuzeyinde, kuzey, kuzeyde, kuzeye doğru;
USER: kuzey, kuzeyinde, kuzeyinde Otel, kuzeyde
GT
GD
C
H
L
M
O
nose
/nəʊz/ = NOUN: burun, meme, koku alma yeteneği, emzik, uçak burnu;
VERB: koklamak, koku almak, koklayarak bulmak, burnunu sürmek, genizden çıkarmak, dikkatle ve yavaşça sürmek;
USER: burun, burnu, ucu, burnunu, burnun
GT
GD
C
H
L
M
O
nosed
/-nəʊzd/ = ADJECTIVE: burunlu;
USER: burunlu, nosed, beğenmiş
GT
GD
C
H
L
M
O
not
/nɒt/ = USER: not-, not, not a, no, not, no, nay, nope;
USER: değil, değildir, yok, olmayan, değildi, değildi
GT
GD
C
H
L
M
O
nothing
/ˈnʌθ.ɪŋ/ = NOUN: hiçbir şey, hiç, sıfır, boş söz;
ADVERB: hiç, asla, katiyen;
PRONOUN: hiç;
USER: hiçbir şey, şey, bir şey, hiçbir, başka bir şey, başka bir şey
GT
GD
C
H
L
M
O
nought
/nɔːt/ = NOUN: hiç, hiç, sıfır, sıfır;
PRONOUN: hiç, sıfır;
USER: sıfır, boşa, naught, hiçe, nought
GT
GD
C
H
L
M
O
now
/naʊ/ = NOUN: şimdi, şu an;
ADVERB: şimdi, şu anda, hemen, halen, derhal, acilen;
CONJUNCTION: mademki, -dığından;
USER: şimdi, hemen, geç, artık, anda, anda
GT
GD
C
H
L
M
O
o
/ə/ = NOUN: sıfır;
USER: o, Ç, Ey
GT
GD
C
H
L
M
O
of
/əv/ = PREPOSITION: yüzünden, -nin, -den, -li;
USER: bir, arasında, bölgesinin, of, km, km
GT
GD
C
H
L
M
O
offer
/ˈɒf.ər/ = NOUN: teklif, sunma, arz, öneri, sunum;
VERB: sunmak, vermek, teklif etmek, ikram etmek, arzetmek, adamak, açmak;
USER: teklif, sunmak, sunuyoruz, sunan, sunuyor
GT
GD
C
H
L
M
O
offered
/ˈɒf.ər/ = VERB: sunmak, vermek, teklif etmek, ikram etmek, arzetmek, adamak, açmak, ortaya çıkmak, bildirmek;
USER: teklif, sunulan, sundu, sunulmaktadır, Gorunum
GT
GD
C
H
L
M
O
offspring
/ˈɒf.sprɪŋ/ = NOUN: yavrular, döl, çoluk çocuk, ürün;
USER: yavrular, yavru, yavruları, çocukları, döl
GT
GD
C
H
L
M
O
often
/ˈɒf.ən/ = ADVERB: sık sık, çoğu kez, sıkça;
USER: sık sık, genellikle, sık, çoğu, sıklıkla, sıklıkla
GT
GD
C
H
L
M
O
oh
/əʊ/ = INTERJECTION: Aman!, O!, Ey!;
USER: ey, aman, OH, ah, vay
GT
GD
C
H
L
M
O
old
/əʊld/ = ADJECTIVE: eski, yaşlı, ihtiyar, eskimiş, önceki, bayat, tecrübeli, eskiden kalma, köhne, harika, pişkin, kart;
NOUN: eski zamanlar;
USER: eski, Alt, Old, yaşlı, eski bir, eski bir
GT
GD
C
H
L
M
O
on
/ɒn/ = PREPOSITION: üzerinde, ile, üstünde, yönünde, esnasında;
ADVERB: üstünde, durmadan, sürekli olarak;
ADJECTIVE: yanık, devrede, sahnede, hazır;
USER: üzerinde, ilgili, üzerine, hakkında, ile ilgili, ile ilgili
GT
GD
C
H
L
M
O
once
/wʌns/ = NOUN: bir kere;
ADVERB: bir kere, bir zamanlar, bir defa, eskiden;
CONJUNCTION: hemen, olur olmaz, -ir -mez;
USER: bir kere, bir zamanlar, bir defa, kez, bir kez, bir kez
GT
GD
C
H
L
M
O
one
/wʌn/ = USER: one-, one, I, biri, tek, birisi, kimse, bir tane;
PRONOUN: biri, birisi, kimse, olan, kişi;
ADJECTIVE: tek, aynı;
USER: bir, biri, tek, birini, tek bir, tek bir
GT
GD
C
H
L
M
O
ones
/wʌn/ = NOUN: biri, tek, birisi, kimse, bir tane;
USER: olanlar, olanları, olanlardan, olanlardır, olanların
GT
GD
C
H
L
M
O
only
/ˈəʊn.li/ = ADVERB: sadece, yalnız, bir tek, daha, sırf, sade;
ADJECTIVE: tek, ancak, biricik, ağırbaşlı, başhemşire vakarlı;
CONJUNCTION: yalnız, ama, fakat;
USER: sadece, yalnızca, tek, ancak, yalnız, yalnız
GT
GD
C
H
L
M
O
open
/ˈəʊ.pən/ = ADJECTIVE: açık, serbest, dürüst, geniş, içten, karara bağlanmamış, ferah, kısık olmayan;
VERB: açmak, açılmak, açtırmak, başlatmak, başlamak;
USER: açık, açmak, açın, açmaya, açtığınızda
GT
GD
C
H
L
M
O
or
/ɔːr/ = CONJUNCTION: veya, ya da, yoksa, yahut;
NOUN: altın sarısı;
USER: veya, ya da, ya, ve, yada, yada
GT
GD
C
H
L
M
O
organ
/ˈɔː.ɡən/ = NOUN: organ, org, uzuv, kuruluş, alet, araç, örgüt;
USER: organ, organı, organdır, organın, organıdır
GT
GD
C
H
L
M
O
orient
/ˈɔː.ri.ənt/ = VERB: yönlendirmek, doğrultmak, yöneltmek, doğuya doğru yapmak;
NOUN: şark, doğu, parıltı;
ADJECTIVE: doğu, doğan, doğuya özgü;
USER: şark, yönlendirmek, orient, by Orient, yönlendirin
GT
GD
C
H
L
M
O
other
/ˈʌð.ər/ = PRONOUN: diğer, öteki, başkası;
ADJECTIVE: başka, öteki, öbür, geçen, sonraki;
ADVERB: başka türlü, başka biçimde, bundan başka;
USER: diğer, başka, başka bir, öteki, öteki
GT
GD
C
H
L
M
O
our
/aʊər/ = PRONOUN: bizim;
USER: bizim, eden, our, Yazın, Yazın
GT
GD
C
H
L
M
O
out
/aʊt/ = ADVERB: dışarı, dışarıda, dışarıya, çıkmış, bitmiş, kalmamış, açıkta, yüksek sesle;
NOUN: çıkış;
VERB: çıkarmak;
ADJECTIVE: dışarıdaki, dış;
USER: dışarı, üzerinden, out, Çıkış, dışında, dışında
GT
GD
C
H
L
M
O
outside
/ˌaʊtˈsaɪd/ = ADVERB: dışında, dışarıda, dışarıya, dıştan, açık havada, haricen;
PREPOSITION: dışında, dışına, ötesine, -den başka;
NOUN: dış, dışarı, en fazla miktar, ileri uç bölgesi;
ADJECTIVE: dış, dışarıda, dışarıdaki, harici, dış kaynaklı, maksimum, en çok;
USER: dışında, dış, dışındaki, dışarıda, dışarıdan
GT
GD
C
H
L
M
O
over
/ˈəʊ.vər/ = ADVERB: fazla, aşırı, üzerine, aşkın, üstünde, tekrar, her yerinden, daha, çok fazla, her yerine, gereğinden fazla, tepesinde, kalan, iyice, öteye, ötede, altını üstüne, yine, geçkin, öte, başkasına, tersine, adamakıllı;
PREPOSITION: fazla, aşırı, üzerinde, üzerinden, boyunca, üstünde, üstüne, çok, üstün, karşıya, aracılığı ile, baştan sona, yüksek, öbür tarafa, hakkında;
ADJECTIVE: bitmiş, sona ermiş;
USER: üzerinde, üzerinden, fazla, içinde, üzerine
GT
GD
C
H
L
M
O
own
/əʊn/ = PRONOUN: kendi;
ADJECTIVE: öz, kendisinin;
VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek;
USER: kendi, ait, başına, öz, öz
GT
GD
C
H
L
M
O
owns
/əʊn/ = VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek;
USER: sahibi, sahip, sahiptir, sahibi olan, sahibidir, sahibidir
GT
GD
C
H
L
M
O
ox
/ɒks/ = NOUN: öküz;
USER: öküz, Ox, sığır, öküzü, öküzün
GT
GD
C
H
L
M
O
oxen
/ɒks/ = NOUN: öküz;
USER: öküz, sığır, öküzler, öküzleri, oxen
GT
GD
C
H
L
M
O
page
/peɪdʒ/ = NOUN: sayfa, komi, içoğlanı, peyk, şövalye eğitimi alan çocuk;
VERB: çağrı cihazını aramak, sayfa numarası vermek, otelde birini komiyle çağırttırmak;
USER: sayfa, sayfası, sayfayı, sayfasında, Sayfanın
GT
GD
C
H
L
M
O
painful
/ˈpeɪn.fəl/ = ADJECTIVE: acı, üzücü, zahmetli, can sıkıcı, eziyetli, yorucu, acıtan, ağrıtan;
USER: acı, ağrılı, acı verici, acı bir, sancılı
GT
GD
C
H
L
M
O
pair
/peər/ = NOUN: çift, eş, iki parçadan oluşan şey, arabanın iki atı;
VERB: eşlemek, eşleşmek, çift olmak, çiftleştirmek, evlendirmek, çiftleşmek;
USER: çift, çifti, bir çift, çiftinin, pair
GT
GD
C
H
L
M
O
park
/pɑːk/ = NOUN: park, otopark, futbol sahası, spor alanı, koruma altına alınmış arazi;
VERB: parketmek, koymak;
USER: park, parkı, parkta, köyü, otopark
GT
GD
C
H
L
M
O
parting
/ˈpɑː.tɪŋ/ = ADJECTIVE: ayrılık, veda, ayıran, bölen;
NOUN: veda, ayrılma, ayırma çizgisi, ölme, saçı ayırma çizgisi;
USER: ayrılık, ayrılırken, veda, parting, ayrılma
GT
GD
C
H
L
M
O
partridge
/ˈpɑːtrɪdʒ/ = NOUN: keklik;
USER: keklik, partridge, kekliklerin, Keklikli, kekliği,
GT
GD
C
H
L
M
O
party
/ˈpɑː.ti/ = NOUN: parti, taraf, şahıs, grup, eğlence, ortak, davet, ekip, alem, hissedar, topluluk;
USER: parti, taraf, partisi, partinin, şahıs
GT
GD
C
H
L
M
O
passes
/pɑːs/ = VERB: geçmek, geçirmek, vermek, aşmak, devretmek;
NOUN: geçiş, pas, geçme, izin, geçit, paso, giriş;
USER: geçer, geçen, geçirir, geçtiği, geçmektedir
GT
GD
C
H
L
M
O
pattern
/ˈpæt.ən/ = NOUN: model, kalıp, şablon, örnek, numune, patron, eşantiyon;
ADJECTIVE: örnek, ideal;
VERB: örnek almak, örneğe göre yapmak;
USER: model, kalıp, desen, deseni, modeli
GT
GD
C
H
L
M
O
peace
/piːs/ = NOUN: barış, huzur, rahat, sulh, sükunet, sessizlik;
ADJECTIVE: barış;
USER: barış, huzur, barışı, barışın, barışa
GT
GD
C
H
L
M
O
peaceful
/ˈpiːs.fəl/ = ADJECTIVE: huzurlu, sakin, barışsever, uysal;
USER: huzurlu, huzurlu bir, barışçıl, barışçı, sakin
GT
GD
C
H
L
M
O
pear
/peər/ = NOUN: armut;
USER: armut, pear
GT
GD
C
H
L
M
O
peasant
/ˈpez.ənt/ = NOUN: köylü, cahil tip;
ADJECTIVE: köylü, köy;
USER: köylü, köylünün, köylülerin, rustik, köylüler
GT
GD
C
H
L
M
O
penny
/ˈpen.i/ = NOUN: kuruş, peni, sent, metelik;
USER: kuruş, Penny, kuruşa, bir kuruş, peni
GT
GD
C
H
L
M
O
people
/ˈpiː.pl̩/ = NOUN: insanlar, halk, millet, herkes, ulus, elalem, aile fertleri, eller;
VERB: insan yerleştirmek;
USER: insanlar, kişi, insanların, insan, insanları, insanları
GT
GD
C
H
L
M
O
perfect
/ˈpɜː.fekt/ = ADJECTIVE: mükemmel, kusursuz, tam, eksiksiz;
VERB: mükemmelleştirmek, tamamlamak, kusursuz yapmak;
NOUN: tamamlanmış geçmiş zamanlı fiil;
USER: mükemmel, mükemmel bir, perfect, kusursuz, idealdir
GT
GD
C
H
L
M
O
perfume
/ˈpɜː.fjuːm/ = NOUN: parfüm, güzel koku;
VERB: parfüm sürmek, güzel koku vermek;
USER: parfüm, Güzel kokular, Parfümler, Perfume, parfümü
GT
GD
C
H
L
M
O
pierce
/pɪəs/ = VERB: delmek, işlemek, delik açmak, delip geçmek, nüfuz etmek, içinden geçmek;
USER: delmek, delme, pierce, delmeyin, delip
GT
GD
C
H
L
M
O
pine
/paɪn/ = NOUN: çam, ananas;
VERB: özlemek, burnunda tütmek, erimek, zayıf düşmek, derdinden tükenmek;
USER: çam, Pine, çam ağacı
GT
GD
C
H
L
M
O
pipers
/ˈpīpər/ = NOUN: kavalcı, gaydacı;
USER: Pipers,
GT
GD
C
H
L
M
O
piping
/ˈpaɪ.pɪŋ/ = NOUN: borular, boru tesisatı, şeritler, kaval çalma, fitil, boru çalma, çalınan melodi, kulak tırmalayıcı ses;
ADJECTIVE: kulak tırmalayıcı, kaval çalan, çok, üfleyerek ses çıkaran, cırlak, huzur veren;
USER: boru tesisatı, borular, boru, Borulama, piping
GT
GD
C
H
L
M
O
pistol
/ˈpɪs.təl/ = NOUN: tabanca, atıcı, nişancı;
USER: tabanca, pistol, tabancası, Tabancanın, silah
GT
GD
C
H
L
M
O
place
/pleɪs/ = NOUN: yer, sıra, mekân, ev, basamak, yerleşim yeri, mahal, mevki, hane, makam, statü, iş, sorumluluk;
VERB: yerleştirmek, koymak, oturtmak, vermek, yerini belirlemek, yatırım yapmak, yatırmak, ısmarlamak, görevlendirmek, yazdırmak;
USER: yer, bir yer, yerde, yeri, place
GT
GD
C
H
L
M
O
plain
/pleɪn/ = ADJECTIVE: düz, sade, yalın, açık, net, desensiz, dürüst, çirkin, süssüz, gösterişsiz, su katılmamış, engebesiz;
NOUN: ova, düzlük;
ADVERB: sade bir biçimde, yalın bir dille;
USER: düz, Kayar, sade, düz bir, ova
GT
GD
C
H
L
M
O
playing
/pleɪ/ = NOUN: oynama, çalma;
USER: oynama, oynarken, oyun, oynamak, oynamaya
GT
GD
C
H
L
M
O
pleading
/pliːd/ = USER: yalvaran, rica, yalvararak, iddia, yalvarma
GT
GD
C
H
L
M
O
please
/pliːz/ = VERB: memnun etmek, hoşnut etmek, hoşuna gitmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak;
USER: lütfen, edin, geçiniz, edebilirsiniz, ulaşabilirsiniz, ulaşabilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
pleased
/pliːzd/ = ADJECTIVE: memnun, hoşnut, keyifli;
USER: memnun, mutluluk, mutluyuz, memnuniyet, memnunuz
GT
GD
C
H
L
M
O
pleasure
/ˈpleʒ.ər/ = NOUN: zevk, keyif, haz, memnuniyet, sevinç, istek, irade;
USER: zevk, keyfi, keyif, bir zevk, zevki
GT
GD
C
H
L
M
O
poor
/pɔːr/ = ADJECTIVE: kötü, yoksul, zayıf, fakir, zavallı, az, verimsiz, sefil, perişan, çorak, fena, düşkün, naçizane;
NOUN: sefil, garip;
USER: kötü, yoksul, zayıf, fakir, düşük
GT
GD
C
H
L
M
O
popping
/ˈpɪlˌpɒp.ɪŋ/ = VERB: patlamak, patlatmak, sokuvermek, ateş etmek, ateşlemek, pat diye sormak, çabucak giymek, rehine koymak, çıtçıtlamak, çıtçıtla iliklemek;
USER: haşhaş, popping, patlama, gelmeyip, patlıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
possessing
/pəˈzes/ = USER: sahip, haiz, sahip olan, taşıyan
GT
GD
C
H
L
M
O
pout
/paʊt/ = VERB: surat asmak, somurtmak, dudak bükmek, surat etmek, darılmak, dudaklarını uzatmak;
NOUN: surat asma, dudak bükme, somurtma, mezgit türünden bir balık, kafasını şişiren balık;
USER: surat asmak, surat asma, somurtma, somurtmak, dudak bükme
GT
GD
C
H
L
M
O
power
/paʊər/ = NOUN: güç, enerji, iktidar, kuvvet, yetki, üs, otorite, yetenek, derman, takât;
VERB: güç sağlamak, çalıştırmak, elektrik vermek;
USER: güç, gücü, gç, elektrik, enerji
GT
GD
C
H
L
M
O
powers
/paʊər/ = NOUN: güç, enerji, iktidar, kuvvet, yetki, üs, otorite, yetenek, derman, takât;
USER: güçler, yetkileri, güçleri, güçlerin, yetki
GT
GD
C
H
L
M
O
praises
/preɪz/ = NOUN: övgü, övme;
VERB: övmek, methetmek, şükretmek;
USER: övgü, övgüler, övüyor, övgüyle, göklere
GT
GD
C
H
L
M
O
praising
/preɪz/ = NOUN: övme;
USER: övme, öven, övgüde, övmek, övdüğü
GT
GD
C
H
L
M
O
pray
/preɪ/ = VERB: dua etmek, namaz kılmak, ibadet etmek, yalvarmak, rica etmek, af dilemek;
USER: dua etmek, dua, dua ediyorum, dua et, namaz
GT
GD
C
H
L
M
O
prayer
/preər/ = NOUN: dua, namaz, ibadet, duacı, yalvarma, rica, dilekçe, ibadet eden kimse;
USER: dua, namaz, namazı, ibadet, duası
GT
GD
C
H
L
M
O
prepare
/prɪˈpeər/ = VERB: hazırlamak, hazırlık yapmak, düzmek;
USER: hazırlamak, hazırlanmak, hazırlanması, hazırlar, hazırlık
GT
GD
C
H
L
M
O
presence
/ˈprez.əns/ = NOUN: varlık, hazır bulunma, huzur, varoluş, yapı, tavır, ön, protokol görevlileri;
USER: varlık, varlığı, varlığını, varlığında, varlığının
GT
GD
C
H
L
M
O
prettiest
/ˈprɪti/ = ADJECTIVE: güzel, hoş, sevimli, hayli, cici, zarif;
USER: güzel, güzeli, prettiest,
GT
GD
C
H
L
M
O
prickle
/ˈprɪk(ə)l/ = VERB: karıncalanmak, batırmak, iğnelemek;
NOUN: diken, sivri uç, karıncalanma, iğnelenme;
USER: karıncalanmak, prickle, yumuşatmıştır, iğnelemek, diken,
GT
GD
C
H
L
M
O
priest
/priːst/ = NOUN: rahip, papaz, keşiş;
USER: rahip, papaz, rahibi, rahibin, papazı
GT
GD
C
H
L
M
O
prime
/praɪm/ = ADJECTIVE: asal, başlıca, birincil, baş, ilk, en önemli;
NOUN: asal sayı, başlangıç, en güzel zaman, gençlik;
VERB: tulumbaya su koymak, ağızotu koymak;
USER: asal, ana, Başbakan, birinci sınıf, birinci sınıf bir
GT
GD
C
H
L
M
O
prince
/prɪns/ = NOUN: prens, şehzade, hükümdar;
USER: prens, prince, prensi, prensin, prense
GT
GD
C
H
L
M
O
printed
/ˈprɪn.tɪd/ = ADJECTIVE: basılı, basılmış, matbu;
USER: basılı, baskılı, yazdırılır, yazdırılan, basılmış, basılmış
GT
GD
C
H
L
M
O
proceeding
/prəˈsiːd/ = USER: işlem, devam, geçmeden, devam etmeden, başlamadan
GT
GD
C
H
L
M
O
proclaim
/prəˈkleɪm/ = VERB: duyurmak, ilan etmek, bildirmek, beyan etmek;
USER: ilan etmek, ilan, ilân, duyurmak
GT
GD
C
H
L
M
O
prophets
/ˈprɒf.ɪt/ = NOUN: Hazreti Muhammed;
USER: peygamberler, peygamber, peygamberlerin, peygamberleri, peygamberlere
GT
GD
C
H
L
M
O
prove
/pruːv/ = VERB: kanıtlamak, ispatlamak, göstermek, ispat etmek, denemek, ortaya koymak, çıkmak, sınamak, sağlamasını yapmak, tecrübe etmek, anlaşılmak;
USER: kanıtlamak, ispat, kanıtlayabilirim, ispatlamak, kanıtlamaya
GT
GD
C
H
L
M
O
pudding
/ˈpʊd.ɪŋ/ = NOUN: puding;
USER: puding, muhallebi, pudding, pudingi
GT
GD
C
H
L
M
O
pull
/pʊl/ = NOUN: çekme, çekim, çekiş, torpil, asılma, kürek çekme;
VERB: çekmek, gelmek, asılmak, girmek, kalkmak, çevirmek;
USER: çekme, çekin, çekmek, pull, doğru çekin
GT
GD
C
H
L
M
O
pure
/pjʊər/ = ADJECTIVE: saf, temiz, salt, katıksız, sade, arı, katkısız, sırf, safkan, katışıksız, pak, lekesiz, teorik, kuramsal, namuslu;
USER: saf, saf bir, pure, temiz, salt
GT
GD
C
H
L
M
O
put
/pʊt/ = VERB: koymak, yerleştirmek, sokmak, atmak, bırakmak, kurmak, tıkmak, yüklemek;
ADJECTIVE: sabit, hareketsiz;
NOUN: hamle, yatırma;
USER: koymak, koydu, koyun, koyabilirsiniz, yerleştirmek, yerleştirmek
GT
GD
C
H
L
M
O
quake
/kweɪk/ = NOUN: deprem, sarsıntı, zelzele, titreme;
VERB: titremek, sarsılmak, sallanmak;
USER: deprem, quake, depremin, depremden, depreme
GT
GD
C
H
L
M
O
radiant
/ˈreɪ.di.ənt/ = ADJECTIVE: parlak, radyant, ışık saçan, göz alıcı, ışıl ışıl, ışın yayan, ısı yayan, mutluluk saçan;
NOUN: ışıma merkezi, saçılma noktası, ısı merkezi;
USER: parlak, radyant, parlak bir, radyan, ışıma
GT
GD
C
H
L
M
O
rage
/reɪdʒ/ = NOUN: öfke, moda, hiddet, hırs, gazap, kudurma, köpürme, tutku, arzu, galeyan, rağbette olan şey;
VERB: köpürmek, kudurmak, sinirinden kudurmak, şiddetli olmak, şiddetli esmek;
USER: öfke, rage, öfke olduğunu, öfkeyle, moda
GT
GD
C
H
L
M
O
rain
/reɪn/ = NOUN: yağmur, rahmet;
VERB: yağmur yağmak, yağmak, yağdırmak, yağmuruna tutmak, şakır şakır akmak;
USER: yağmur, yağmura, yağmurlu, yağmurda, rain
GT
GD
C
H
L
M
O
raise
/reɪz/ = VERB: yükseltmek, artırmak, kaldırmak, yetiştirmek, toplamak, büyütmek, ayağa kaldırmak, dikmek, beslemek;
NOUN: zam, artış, yükselme;
USER: yükseltmek, artırmak, kaldırın, toplamak, zam
GT
GD
C
H
L
M
O
raising
/rāz/ = NOUN: kaldırma, yükselen, kabartma;
USER: kaldırma, yükselterek, yetiştirme, yükseltilmesi, yükseltmek
GT
GD
C
H
L
M
O
rank
/ræŋk/ = NOUN: rütbe, sıra, derece, sınıf, aşama, dizi, saf, tabaka;
VERB: sayılmak;
ADJECTIVE: tam, kokuşmuş, kaba;
USER: rütbe, sıralaması, Değerlendiren, sıralayınız, sıralamak
GT
GD
C
H
L
M
O
re
/riː/ = PREPOSITION: dair, falan, filanca, hakkında;
USER: yeniden, tekrar, re, re
GT
GD
C
H
L
M
O
really
/ˈrɪə.li/ = ADVERB: gerçekten, aslında, cidden, sahiden, gayet, kesinlikle, kesin olarak, mutlâka;
USER: gerçekten, çok, alınarak, gerçekten çok, aslında, aslında
GT
GD
C
H
L
M
O
receive
/rɪˈsiːv/ = VERB: almak, çekmek, kabul etmek, karşılamak, teslim almak, ağırlamak, uğramak, parasını almak, evsahipliği yapmak, kaldırmak, başına gelmek, aşai rabbani ayininde ekmek ve şarap almak;
USER: almak, alırsınız, alabilirsiniz, alma, almaya
GT
GD
C
H
L
M
O
reconciled
/ˈrek.ən.saɪl/ = VERB: uzlaştırmak, bağdaştırmak, barıştırmak, aralarını bulmak, uydurmak, arabuluculuk etmek, kiliseyi yeniden temizlemek, ara bulmak;
USER: uzlaşma, mutabakat, barışık, mutabakatı, uzlaştırılması
GT
GD
C
H
L
M
O
red
/red/ = NOUN: kırmızı, kızıl, borç, kızılderili, borçlu bakiye;
ADJECTIVE: kırmızı, kırmızı, kızıl, kızarmış, al, kızgın, komünist, kızıl saçlı, kızılderili, solcu, kızıl tüylü;
USER: kırmızı, red, kırmızı bir, kızıl
GT
GD
C
H
L
M
O
redeem
/rɪˈdiːm/ = VERB: kurtarmak, ödemek, para verip kurtarmak, fidye verip kurtarmak, telâfi etmek, amorti etmek, tutmak, yerine getirmek, günahını bağışlatmak;
USER: kurtarmak, redeem, itfa, ödemesi, bedelini ödedim
GT
GD
C
H
L
M
O
redeeming
/rɪˈdiːm/ = VERB: kurtarmak, ödemek, para verip kurtarmak, fidye verip kurtarmak, telâfi etmek, amorti etmek, tutmak, yerine getirmek, günahını bağışlatmak;
USER: kurtarıcı, redeeming, geri ödemesinde
GT
GD
C
H
L
M
O
reign
/reɪn/ = NOUN: egemenlik, saltanat, hükümdarlık, saltanat dönemi;
VERB: hüküm sürmek, saltanat sürmek, egemen olmak;
USER: saltanatı, hüküm, saltanat, egemenlik, hakim
GT
GD
C
H
L
M
O
reigns
/reɪn/ = NOUN: egemenlik, saltanat, hükümdarlık, saltanat dönemi;
USER: Abdülmecid, hüküm sürer, saltanatları, hakimdir, reigns
GT
GD
C
H
L
M
O
reindeer
/ˈreɪn.dɪər/ = NOUN: ren geyiği, ren;
USER: ren geyiği, reindeer, geyik, ren, geyiği
GT
GD
C
H
L
M
O
rejoice
/rɪˈdʒɔɪs/ = VERB: sevinmek, neşelenmek, sevindirmek, keyiflenmek, keyif vermek, memnun etmek;
USER: sevinmek, sevinirler, sevinç, seviniyorum, seviniyoruz
GT
GD
C
H
L
M
O
repeat
/rɪˈpiːt/ = NOUN: tekrar, tekrarlama, yineleme, nakarat, tekrar edilen şey;
VERB: tekrarlamak, yinelemek, tekrar etmek, yinelenmek, ezberden okumak, ağzına gelmek, aralıksız ateş etmek;
USER: tekrar, tekrarlayın, tekrarlamak, yineleyin, yinelemek
GT
GD
C
H
L
M
O
rest
/rest/ = NOUN: dinlenme, kalan, gerisi, geri, rahat, es, uyku, artık, dinlenme yeri;
VERB: dinlenmek, dinlendirmek, uyumak;
USER: dinlenme, kalan, geri kalanı, kalanı, geri kalan
GT
GD
C
H
L
M
O
revealing
/rɪˈviː.lɪŋ/ = ADJECTIVE: açıklayıcı, açık, dekolte, anlamlı;
USER: açıklayıcı, ortaya, açığa, ifşa, açıklamadan
GT
GD
C
H
L
M
O
reverently
/ˈrev.ər.ənt/ = USER: saygıyla, saygılı, saygılı bir, reverently, çok saygılı
GT
GD
C
H
L
M
O
rhyme
/raɪm/ = NOUN: kafiye, uyak, kısa şiir;
VERB: uyaklı olmak, kafiye yapmak, kafiyeli yazmak, kafiyeli söylemek;
USER: kafiye, kafiyeli, uyak, rhyme, kafiye oluşturmayana
GT
GD
C
H
L
M
O
richly
/ˈrɪtʃ.li/ = ADVERB: zengince, bol bol, tamamen, adamakıllı;
USER: zengince, bol bol, zengin, zengin bir, zengin bir şekilde
GT
GD
C
H
L
M
O
ride
/raɪd/ = VERB: binmek, binmek, arabaya binmek, yüzmek, geçmek, taşımak, arabayla gezmek, süzülmek;
NOUN: gezinti, binme, dolaşma, gezinti yolu;
USER: binmek, yolculuğu, yolculuk, sürmek, sürüş
GT
GD
C
H
L
M
O
right
/raɪt/ = ADVERB: doğru, sağa, tam, sağda, sağdan, yolunda, düzgün, tam olarak, dosdoğru, gayet, doğrudan doğruya, cidden;
NOUN: sağ, hak, sağ taraf, gerçek, doğruluk, düzen;
ADJECTIVE: sağ, doğru, haklı, dik, en uygun, düz, gerçek, yasal, dürüst, sağlıklı, dik açılı, düzenli;
VERB: düzeltmek, doğrultmak, dik konuma getirmek, haklı çıkarmak, telâfi etmek, çeki düzen vermek, derleyip toplamak, itibarını iade etmek;
USER: doğru, sağ, hakkı, sağa, hak
GT
GD
C
H
L
M
O
righteousness
/ˈraɪ.tʃəs/ = NOUN: doğruluk, dürüstlük, doğruculuk;
USER: doğruluk, doğruluğu, dürüstlük, doğruluğun, salih
GT
GD
C
H
L
M
O
ring
/rɪŋ/ = NOUN: halka, ring, yüzük, zil sesi, çember, çalma sesi, çete, çan sesi, hale, izlenim;
VERB: çalmak, çevrelemek;
USER: halka, halkası, ring, zil, yüzük
GT
GD
C
H
L
M
O
ringers
/ˈrɪŋə/ = NOUN: çancı, zangoç, çanlı araba, çıngıraklı araba, tıpatıp benzeri, demir halka;
USER: zilleri, Zil sesleri,
GT
GD
C
H
L
M
O
ringing
/rɪŋ/ = NOUN: çınlama, çan sesi;
ADJECTIVE: çalan, çınlayan;
USER: çınlama, çalan, zil, sesleri, zil sesi
GT
GD
C
H
L
M
O
rings
/rɪŋ/ = NOUN: halka, ring, yüzük, zil sesi, çember, çalma sesi, çete, çan sesi, hale, izlenim;
VERB: çalmak, çevrelemek;
USER: halkalar, halkaları, yüzük, Yüzükler, halka
GT
GD
C
H
L
M
O
rise
/raɪz/ = NOUN: artış, yükseliş, neden, yükselme, çıkma;
VERB: yükselmek, kalkmak, çıkmak, yükseltmek, doğmak, doğmak, artmak;
USER: artış, yükselmeye, artmaya, yükselmesi, yükselecek
GT
GD
C
H
L
M
O
risen
/raɪz/ = USER: yükseldi, arttı, artmıştır, yükselmiştir, artış
GT
GD
C
H
L
M
O
rising
/ˈraɪ.zɪŋ/ = ADJECTIVE: yükselen, doğan, çıkan, gelişen;
NOUN: artış, yükseliş, yükselme, ayaklanma, isyan, doğuş, çıkış, doğma;
USER: yükselen, artan, artıyor, yükseliyor, artış
GT
GD
C
H
L
M
O
road
/rəʊd/ = NOUN: yol, karayolu, cadde, demiryolu, maden geçidi, demirleme yeri;
USER: yol, yolda, road, yolun, yolu
GT
GD
C
H
L
M
O
rocks
/rɒk/ = NOUN: taşaklar;
USER: kayalar, kayaçlar, kayaların, kayaçların, kaya
GT
GD
C
H
L
M
O
room
/ruːm/ = NOUN: oda, yer, boş yer, neden;
VERB: oturmak, kalmak;
USER: oda, odası, odada, room, odasında, odasında
GT
GD
C
H
L
M
O
round
/raʊnd/ = ADJECTIVE: yuvarlak, küresel, tam;
ADVERB: boyunca, etrafına, çepeçevre;
NOUN: tur, daire, raund, dizi;
PREPOSITION: etrafında, çevresinde;
USER: yuvarlak, yuvarlamak, turu, tamamlayabilirler, tamamlamak
GT
GD
C
H
L
M
O
royal
/ˈrɔɪ.əl/ = ADJECTIVE: kraliyet, royal, asil, krala ait, muhteşem, krallara lâyık, prens gibi;
NOUN: kraliyet ailesinden kimse, kontra babafingo direği, büyük tabaka kâğıt;
USER: kraliyet, royal, arı, kral, asil
GT
GD
C
H
L
M
O
rude
/ruːd/ = ADJECTIVE: kaba, terbiyesiz, kaba saba, nezaketsiz, edepsiz, saygısız, haşin, işlenmemiş, ilkel, cahil, engebeli, ham, gürbüz, sapasağlam, vahşi, tümsekli, hantal, beceriksiz, kabataslak, kabaca yapılmış, kulağı tırmalayan, bet;
USER: kaba, kaba bir, terbiyesiz
GT
GD
C
H
L
M
O
rules
/ruːl/ = NOUN: kurallar, tüzük;
USER: kurallar, kuralları, kurallara, kurallarını, kurallarına
GT
GD
C
H
L
M
O
running
/ˈrʌn.ɪŋ/ = NOUN: çalışma, koşma, koşu, işletme;
ADJECTIVE: akan, koşan, akar, işleyen, sürekli, cari, arka arkaya, koşarak yapılan;
USER: çalışma, koşu, koşma, çalışan, çalıştıran
GT
GD
C
H
L
M
O
s
= USER: s, ler, lar, temizle, larındaki
GT
GD
C
H
L
M
O
sacrifice
/ˈsæk.rɪ.faɪs/ = NOUN: kurban, fedakârlık, özveri, feda etme, zarar, tanrıya sunma, kayıp;
VERB: kurban etmek, feda etmek, zararına satmak, kıymak, fedakârlıkta bulunmak;
USER: kurban, feda, ödün, fedakarlık, fedakârlık
GT
GD
C
H
L
M
O
sad
/sæd/ = ADJECTIVE: üzücü, üzgün, hüzünlü, acı, acıklı, hazin, üzüntülü, mahzun, kasvetli, acılı, iç karartıcı, koyu, hamur olmuş, iflah olmaz, adam olmaz;
USER: üzücü, üzgün, hüzünlü, sad, üzücü bir
GT
GD
C
H
L
M
O
said
/sed/ = ADJECTIVE: bahsedilen, adı geçen, denilen;
USER: adı geçen, dedi, söyledi, söylediğim, belirtti, belirtti
GT
GD
C
H
L
M
O
sailing
/ˈseɪ.lɪŋ/ = NOUN: yelkencilik, yelken sporu, denize açılma, gemi yolculuğu;
USER: yelkencilik, yelken, Sailing, yelkenli, seyir
GT
GD
C
H
L
M
O
saint
/seɪnt/ = NOUN: aziz, evliya;
ADJECTIVE: kutsal;
VERB: aziz kabul etmek, azizler mertebesine çıkarmak;
USER: aziz, saint, azizi, azize, evliya
GT
GD
C
H
L
M
O
sake
/seɪk/ = NOUN: hatır;
USER: hatır, uğruna, aşkına, adına, iyiliği
GT
GD
C
H
L
M
O
salvation
/sælˈveɪ.ʃən/ = NOUN: kurtuluş, kurtarma, selamet, kurtulma, kurtarılma, günahlardan kurtulma;
USER: kurtuluş, kurtuluşu, kurtuluşa, kurtuluşun, salvation
GT
GD
C
H
L
M
O
same
/seɪm/ = ADJECTIVE: aynı, benzer, tıpkı, farksız, farketmez;
USER: aynı, benzer, benzer
GT
GD
C
H
L
M
O
satan
= USER: şeytan, satan, şeytanın, şeytanı,
GT
GD
C
H
L
M
O
save
/seɪv/ = VERB: kurtarmak, korumak, tasarruf etmek, biriktirmek, tutmak;
NOUN: kurtarma;
PREPOSITION: hariç, dışında, haricinde;
CONJUNCTION: hariç, dışında, haricinde;
USER: kurtarmak, kaydetmek, tasarruf, kaydedin, kaydedebilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
savior
/ˈseɪ.vjər/ = NOUN: kurtarıcı;
USER: kurtarıcı, kurtarıcısı, savior, kurtarıcım, Kurtarıcımız
GT
GD
C
H
L
M
O
saw
/sɔː/ = NOUN: testere, bıçkı, atasözü;
VERB: testere ile kesmek, bıçkı ile kesmek;
USER: testere, gördüm, gördü, gördük, gördüğümüz, gördüğümüz
GT
GD
C
H
L
M
O
say
/seɪ/ = NOUN: söz, laf, son söz;
VERB: söylemek, demek, etmek, bildirmek, okumak, tekrarlamak, farzetmek, varsaymak;
USER: demek, söylemek, söylüyor, söylüyorlar, söyleyebilirim, söyleyebilirim
GT
GD
C
H
L
M
O
school
/skuːl/ = NOUN: okul, ekol, mektep, tarz, okul binası, balık sürüsü, okul çalışanları ve öğrencileri;
VERB: okula göndermek, yetiştirmek, eğitmek, öğretmek, ders vermek, terbiye etmek, alıştırmak;
USER: okul, Okulun, okula, okulu, okulda
GT
GD
C
H
L
M
O
scorn
/skɔːn/ = NOUN: küçümseme, hor görme, küçümsenen şey;
VERB: küçümsemek, hor görmek, kuçük görmek, aşağılamak;
USER: küçümseme, küçümsemek, hor, küçümseyen, scorn
GT
GD
C
H
L
M
O
sealed
/siːld/ = ADJECTIVE: kapalı, mühürlü, gizli, belirlenmiş;
USER: kapalı, mühürlü, Contasız, sızdırmaz, mühürlenmiş
GT
GD
C
H
L
M
O
season
/ˈsiː.zən/ = NOUN: sezon, mevsim, zaman, vakit;
VERB: kurutmak, alıştırmak, alışmak, kurumak, tatlandırmak, baharatını katmak, çeşni katmak, terbiyelemek, yumuşatmak, olgunlaştırmak, olgunlaşmak;
USER: sezon, sezonun, sezonunda, sezonu, Bu sezon
GT
GD
C
H
L
M
O
seated
/ˈsiː.tɪd/ = ADJECTIVE: oturmuş, kişilik, kişilik, oturaklı;
USER: oturmuş, oturmak, oturan, oturduğundan, oturana
GT
GD
C
H
L
M
O
second
/ˈsek.ənd/ = NOUN: ikinci, saniye, an, yardımcı, destek, nota aralığı, ikinci olan kimse, düello şahidi, boksör yardımcısı;
ADJECTIVE: ikinci, öbür, ikinci dereceli;
VERB: yardım etmek, desteklemek, destek vermek, göreve getirmek;
USER: ikinci, saniye, ikinci bir, saniyede, ikincisi
GT
GD
C
H
L
M
O
see
/siː/ = VERB: görmek, anlamak, bakmak, görüşmek, seyretmek, uğurlamak, yolcu etmek, sezmek, farketmek, göz önüne almak, görüp geçirmek;
NOUN: papalık, piskoposluk;
USER: görmek, bkz, bakın, bakınız, göremeyecek, göremeyecek
GT
GD
C
H
L
M
O
seek
/siːk/ = VERB: aramak, araştırmak, istemek, çıkarmaya çalışmak, peşinde koşmak, uğraşmak, aranmak, kazanmaya çalışmak, öğrenmeye çalışmak;
USER: aramak, aramaya, talep, arama, bulmak
GT
GD
C
H
L
M
O
seeker
/ˈsiː.kər/ = NOUN: arayan, arayıcı, arayan kimse, sonda;
USER: arayan, arayanlar, arayanlar için, Arayıcı, seeker
GT
GD
C
H
L
M
O
seemed
/sēm/ = VERB: görünmek, gibi görünmek, benzemek, gibi gelmek, gibi gözükmek;
USER: görünüyordu, gibiydi, gibi görünüyordu, görünen, geldi
GT
GD
C
H
L
M
O
seen
/siːn/ = VERB: görmek, anlamak, bakmak, görüşmek, seyretmek, uğurlamak, yolcu etmek, sezmek, farketmek, göz önüne almak, görüp geçirmek;
USER: görüldü, görülen, görülme, görülme tarihi, görülmektedir
GT
GD
C
H
L
M
O
sees
/siː/ = VERB: görmek, anlamak, bakmak, görüşmek, seyretmek, uğurlamak, yolcu etmek, sezmek, farketmek, göz önüne almak, görüp geçirmek;
NOUN: papalık, piskoposluk;
USER: görür, görüyor, gördüğü, gören, görmektedir
GT
GD
C
H
L
M
O
seized
/siːz/ = VERB: ele geçirmek, kaçırmamak, yakalamak, el koymak, almak, kavramak, tutmak, kapmak, takılmak, zaptetmek, benimsemek, tutukluk yapmak, gaspetmek, anlamak, tutuklamak, kabullenmek, ganimet almak, yapışmak, havada kapmak;
USER: ele, ele geçirilen, ele geçirdi, el, ele geçirildi
GT
GD
C
H
L
M
O
send
/send/ = VERB: göndermek, yollamak, atmak, fırlatmak, etmek, sokmak, yayın yapmak, sevketmek, coşturmak;
USER: göndermek, gönderin, gönderebilirsiniz, gönder, gönderebilir
GT
GD
C
H
L
M
O
sent
/sent/ = VERB: göndermek, yollamak, atmak, fırlatmak, etmek, sokmak, yayın yapmak, sevketmek, coşturmak;
USER: gönderdi, gönderilen, gönderdiğiniz, gönderilir, gönderilecektir
GT
GD
C
H
L
M
O
seven
/ˈsev.ən/ = USER: seven-, seven, yedili;
USER: yedi, seven, seven
GT
GD
C
H
L
M
O
seventh
/ˈsev.ənθ/ = NOUN: yedinci, yedide bir;
ADJECTIVE: yedinci, yedide bir;
USER: yedinci, yedincisi, yedincisi
GT
GD
C
H
L
M
O
sever
/ˈsev.ər/ = VERB: kesmek, ayırmak, bölmek, ayrılmak, yarmak, paylaştırmak, kopmak;
USER: kesmek, sever, koparmaya, koparmak, ayırmak
GT
GD
C
H
L
M
O
shall
/ʃæl/ = VERB: -ecek, -acak, -meli;
USER: eder, olur, olur
GT
GD
C
H
L
M
O
shalt
/ʃalt/ = USER: tutacaksın, shalt, kalktı,
GT
GD
C
H
L
M
O
shares
/ʃeər/ = VERB: paylaşmak, bölüşmek, katılmak, iştirak etmek, ortak kullanmak;
NOUN: pay, hisse, hisse senedi, katılım, sermaye payı, kâr payı, saban demiri;
USER: hisse, hisselerinin, hisseleri, payları, pay
GT
GD
C
H
L
M
O
sharp
/ʃɑːp/ = ADJECTIVE: keskin, net, sivri, sert, kesici, diyez, şiddetli, zeki, ince, bariz, uyanık;
ADVERB: tam;
USER: keskin, keskin bir, net, sivri, sert
GT
GD
C
H
L
M
O
shed
/ʃed/ = NOUN: kulübe, sundurma, baraka, hangar, ahır, odunluk;
VERB: dökmek, akıtmak, değiştirmek, sıyrılmak, yaymak, ışık tutmak, sızdırmamak, çıkarıp atmak;
USER: kulübe, dökmek, döken, tutacak, tutmak
GT
GD
C
H
L
M
O
sheep
/ʃiːp/ = NOUN: koyun, koyun gibi tip, ezik kimse, süklüm püklüm tip;
USER: koyun, sheep, koyunlar, koyunların, koyunu
GT
GD
C
H
L
M
O
shelter
/ˈʃel.tər/ = NOUN: barınak, sığınak, siper, sundurma;
VERB: barındırmak, korunmak, barınmak, korumak, saklamak, yatırmak;
USER: barınak, barınma, sığınak, barınağı, sığınma
GT
GD
C
H
L
M
O
shepherds
/ˈʃep.əd/ = NOUN: Hazreti İsa;
USER: çobanlar, çoban, çobanlara, çobanların, çobanları
GT
GD
C
H
L
M
O
shine
/ʃaɪn/ = NOUN: parlaklık, cila;
VERB: parlamak, parlatmak, sivrilmek, ışık saçmak, parıldamak, ışıldamak, cilalamak, ışımak;
USER: parlaklık, parlamaya, parlayacak, parlak, parlıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
shineth
= USER: parlar,
GT
GD
C
H
L
M
O
shining
/ʃaɪn/ = ADJECTIVE: parlayan, parlak, ışıldayan, ışıltılı, ışıl ışıl, ışık saçan, olağanüstü;
NOUN: parlama, ışıldama, ışıltı;
USER: parlayan, parlak, parlıyor, parlayan bir, parlıyordu
GT
GD
C
H
L
M
O
shiny
/ˈʃaɪ.ni/ = ADJECTIVE: parlak, eskimiş, parlamış;
USER: parlak, parlak bir, shiny
GT
GD
C
H
L
M
O
ships
/ʃɪp/ = NOUN: gemi, tekne, uzay gemisi;
VERB: göndermek, nakletmek, gemiye bindirmek, gemi ile yollamak, kürekleri içeri almak, tayfa olarak almak, gemiye binmek, tayfa olmak, su almak, yerine takmak;
USER: gemi, gönderim süresi, gönderim, süresi, gemileri
GT
GD
C
H
L
M
O
shone
/ʃɒn/ = VERB: parlamak, parlatmak, sivrilmek, ışık saçmak, parıldamak, ışıldamak, cilalamak, ışımak;
USER: parlıyordu, parladı, parlayan, shone
GT
GD
C
H
L
M
O
shoots
= NOUN: sürgün, çekim, atış, vurma, ateş etme, atma, vuruş, filiz, av, fotoğraf çekme, fışkın, avlak, budak, mesafe, şiddetli akıntı, füze fırlatma, keresteyi rendeleme;
USER: sürgünler, çekimleri, sürgün, vuruyor, sürgünlerin
GT
GD
C
H
L
M
O
should
/ʃʊd/ = USER: should-, should, ise, -meli, -meliydi, -malıydı;
USER: -meli, gerekir, gerektiği, olmalıdır, gereken, gereken
GT
GD
C
H
L
M
O
shout
/ʃaʊt/ = VERB: bağırmak, haykırmak, seslenmek, bağırarak söylemek;
NOUN: bağırma, bağırış, ses;
USER: bağırmak, not, bağırmaya, haykırmak, haykıracak
GT
GD
C
H
L
M
O
shouted
/ʃaʊt/ = VERB: bağırmak, haykırmak, seslenmek, bağırarak söylemek;
USER: diye bağırdı, bağırdı, bağırdım, haykırdı
GT
GD
C
H
L
M
O
show
/ʃəʊ/ = VERB: göstermek, gösterilmek, kanıtlamak, sergilemek, görünmek, ibraz etmek, açıklamak;
NOUN: gösteri, gösteriş, şov, teşhir, sergi;
USER: göstermek, göster, gösterin, göstermektedir
GT
GD
C
H
L
M
O
showed
/ʃəʊ/ = VERB: göstermek, gösterilmek, kanıtlamak, sergilemek, görünmek, açıklamak, ibraz etmek, belli etmek, belli olmak, meydana çıkarmak, öğretmek, dışa vurmak, renk vermek, sahnelemek, delâlet etmek, gösterimde olmak, kendini göstermek, belirtmek;
USER: gösterdi, göstermiştir, göstermektedir, gösteren, gösteriyordu
GT
GD
C
H
L
M
O
shown
/ʃəʊn/ = VERB: göstermek, gösterilmek, kanıtlamak, sergilemek, görünmek, açıklamak, ibraz etmek, belli etmek, belli olmak, meydana çıkarmak, öğretmek, dışa vurmak, renk vermek, sahnelemek, delâlet etmek, gösterimde olmak, kendini göstermek, belirtmek;
USER: gösterilir, gösterilen, gösterildiği, gösterilecek, gösterilmiştir
GT
GD
C
H
L
M
O
side
/saɪd/ = NOUN: yan, taraf, kenar, takım, bölüm, hava, kıyı, böğür;
ADJECTIVE: yan, yanındaki, yandaki, ikincil;
USER: yan, tarafında, tarafı, tarafındaki, tarafta
GT
GD
C
H
L
M
O
sighing
/saɪ/ = VERB: ah etmek, iç çekmek;
USER: içini, içini çekerek, iç çekişi, iç çekiyor, iç çeken
GT
GD
C
H
L
M
O
sight
/saɪt/ = NOUN: görüş, görme, manzara, görüntü, göz, görünüm, görünüş, görme yeteneği, nişangâh, ibraz;
VERB: görmek, bakmak;
USER: görüş, görme, manzara, görünürde, bakışta, bakışta
GT
GD
C
H
L
M
O
sign
/saɪn/ = VERB: imzalamak, imza atmak, işaretlemek, belirtmek, işaret etmek;
NOUN: işaret, iz, tabela, burç, nişan, alâmet, gösterge;
USER: imzalamak, oturum, kayıt, giriş, oturum açın
GT
GD
C
H
L
M
O
signs
/sīn/ = NOUN: işaret, iz, tabela, burç, nişan, alâmet, gösterge, belirti;
VERB: imzalamak, imza atmak, işaretlemek, belirtmek;
USER: işaretleri, işaretler, işaret, belirtileri, belirti
GT
GD
C
H
L
M
O
silent
/ˈsaɪ.lənt/ = ADJECTIVE: sessiz, suskun, içten içe güdülen, yazıldığı halde okunmayan, içinden okunan;
USER: sessiz, sessiz bir, silent, suskun, suskun
GT
GD
C
H
L
M
O
silently
/ˈsaɪ.lənt/ = ADVERB: sessizce;
USER: sessizce, sessiz, sessiz bir
GT
GD
C
H
L
M
O
silver
/ˈsɪl.vər/ = NOUN: gümüş, gümüş rengi, gümüş para, gümüş eşya, gümüş çatal bıçak takımı;
VERB: gümüş kaplamak, gümüşlemek, sırlamak, beyazlamak, ağarmak, gümüş rengine boyamak;
USER: gümüş, Silver, siyah, gümüş rengi
GT
GD
C
H
L
M
O
sin
/sɪn/ = NOUN: günah, suç, kabahat;
VERB: günah işlemek, suç işlemek;
USER: günah, sin, günahın, günahı, günahtır
GT
GD
C
H
L
M
O
since
/sɪns/ = ADVERB: beri, bu yana, o zamandan beri;
CONJUNCTION: madem, olalı, edeli, mademki, yapalı, -den beri, -dığı için;
PREPOSITION: -den beri, -den itibaren, -den bu yana;
USER: beri, bu yana, yana, tarihi, olma tarihi, olma tarihi
GT
GD
C
H
L
M
O
sing
/sɪŋ/ = VERB: söylemek, şarkı söylemek, ötmek, şakımak, okumak, çınlamak, ıslık gibi ses çıkarmak, uğuldamak, çağırmak, vızıldamak, vınlamak;
NOUN: şarkı söyleme;
USER: şarkı söylemek, söylemek, şarkı, söylemeye, şarkı söylemeye
GT
GD
C
H
L
M
O
singers
/ˈsɪŋ.ər/ = NOUN: şarkıcı, aşık, ötücü kuş, şantöz;
USER: şarkıcılar, şarkıcı, Singers, şarkıcıları, şarkıcıların
GT
GD
C
H
L
M
O
singin
= USER: singin, şarkı söylüyorum, şarkı söylüyorlar, şarkı söylüyor, söyleyeme
GT
GD
C
H
L
M
O
singing
/sɪŋ/ = NOUN: şarkı söyleme, şan, şarkıcılık, ötüş, ötme, uğultu, çınlama, şakıma;
USER: şan, şarkı, şarkı söylüyor, söyleyerek, şarkı söyleme
GT
GD
C
H
L
M
O
sings
/sɪŋ/ = NOUN: şarkı söyleme;
USER: söylüyor, şarkı söylüyor, şarkı söyler, sings, söyler
GT
GD
C
H
L
M
O
sinners
/ˈsinər/ = NOUN: günahkâr, rezil;
USER: günahkarlar, günahkarların, günahkarları, günahkar, günahkârları
GT
GD
C
H
L
M
O
sins
/sɪn/ = NOUN: günah, suç, kabahat;
USER: günahları, günah, günahlarını, günahların, günahlarından
GT
GD
C
H
L
M
O
sire
/saɪər/ = NOUN: baba, ata, aygırın babası;
VERB: babası olmak;
USER: baba, Boğa, efendim, Sire, Majesteleri
GT
GD
C
H
L
M
O
sister
/ˈsɪs.tər/ = NOUN: kardeş, rahibe, kızkardeş, abla, hemşire, hastabakıcı;
USER: kardeş, kız kardeşi, kardeşi, kardeşim, ablam
GT
GD
C
H
L
M
O
six
/sɪks/ = USER: six-, six, altılı
GT
GD
C
H
L
M
O
sixth
/sɪksθ/ = NOUN: altıncı, altıda biri;
ADJECTIVE: altıncı, altıda bir;
USER: altıncı, altıda, altı
GT
GD
C
H
L
M
O
skies
/skaɪ/ = NOUN: gökyüzü, gökler, tepe nokta, en yüksek nokta;
USER: gökyüzü, gökyüzüne, gökyüzünü, göklerin
GT
GD
C
H
L
M
O
sky
/skaɪ/ = NOUN: gökyüzü, gök, hava, sema, hava sahası, iklim, bölge;
VERB: yükseğe atmak, havaya atmak, yukarı asmak;
USER: gökyüzü, gökyüzünde, gök, sky, gökyüzüne
GT
GD
C
H
L
M
O
sleep
/sliːp/ = NOUN: uyku, uyuma, ölüm, uyku hali, kış uykusu;
VERB: uyumak, kalmak, uyuklamak, gecelemek, fırıl fırıl dönmek, yatacak yer sağlamak, çok hızlı dönmek;
USER: uyku, uyumak, uyumaya, uykuya, sleep, sleep
GT
GD
C
H
L
M
O
sleeping
/sliːp/ = ADJECTIVE: uyku, uyuyan, uyumaya yarayan, uyutan;
NOUN: uyuma;
USER: uyku, uyuyan, uyuyor, uyumak, yatak
GT
GD
C
H
L
M
O
sleigh
/sleɪ/ = NOUN: atlı kızak;
VERB: atlı kızakla gitmek;
USER: atlı kızak, kızak, sleigh, atlı, kızağı
GT
GD
C
H
L
M
O
sleighing
GT
GD
C
H
L
M
O
slow
/sləʊ/ = ADJECTIVE: yavaş, ağır, geç, geri, geri kalmış, sıkıcı, eli ağır, geç olan, geç anlayan, uzun süren, kesat, hızı azaltan;
VERB: yavaşlatmak, yavaşlamak;
USER: yavaş, yavaşlatmak, yavaşlatabilir, yavaşlatır, hızını
GT
GD
C
H
L
M
O
slowly
/ˈsləʊ.li/ = ADVERB: yavaşça, yavaş yavaş, ağır ağır, ağır;
USER: yavaş yavaş, yavaş, yavaşça, yavaş bir, ağır ağır
GT
GD
C
H
L
M
O
slumber
/ˈslʌm.bər/ = NOUN: uyuklama, pinekleme;
VERB: pineklemek, uyuklamak, uyumak;
USER: uyuklama, uyku, pijama, uykusundan, uykuya
GT
GD
C
H
L
M
O
smiles
/smaɪl/ = NOUN: mutluluk;
USER: gülümsüyor, gülümser, gülümseyerek, smiles, gülümseme
GT
GD
C
H
L
M
O
snow
/snəʊ/ = NOUN: kar, karlanma, eroin, kokain;
VERB: kar yağmak, karla kaplamak, abartılı konuşarak etkilemek;
USER: kar, snow, karla, kar Raporu, kar Raporu ve
GT
GD
C
H
L
M
O
so
/səʊ/ = CONJUNCTION: bu yüzden, yani, için, diye, -ması için;
ADVERB: çok, kadar, böylece, öyle, o kadar, böyle, pek, de, da, demek, şöyle, demek ki, öyleki, aynen;
NOUN: sol;
USER: bu yüzden, çok, böylece, kadar, yani, yani
GT
GD
C
H
L
M
O
sod
/sɒd/ = NOUN: çim, çimen, herif, ibne, homoseksüel, homoseksüellik, oğlancı;
VERB: çimle kaplamak;
USER: çim, çimen, sod, herif, ibne
GT
GD
C
H
L
M
O
soft
/sɒft/ = ADJECTIVE: yumuşak, alkolsüz, hafif, tatlı, uysal, sıvı, sulu, cıvık, ılıman, yumuşak başlı;
ADVERB: yumuşakça, yavaşça;
USER: yumuşak, yumuşak bir, seçenek, yazılım, soft
GT
GD
C
H
L
M
O
solemn
/ˈsɒl.əm/ = ADJECTIVE: ciddi, ağırbaşlı, kutsal, resmi, heybetli, önemli, yasal, merasimli, törenle yapılan, muhteşem;
USER: ciddi, ciddi bir, vakur, kutsal, ağırbaşlı
GT
GD
C
H
L
M
O
some
/səm/ = ADJECTIVE: bazı, bir, biraz, kimi, yaklaşık, bir takım, çok;
PRONOUN: bazı, bazıları, kimi, herhangi bir;
ADVERB: biraz;
USER: bazı, biraz, bir, bazıları, kimi, kimi
GT
GD
C
H
L
M
O
somebody
/ˈsʌm.bə.di/ = PRONOUN: biri, birisi, kimse, şahsiyet, önemli kimse, bazısı, kimisi;
USER: biri, birisi, birini, birileri, birinin, birinin
GT
GD
C
H
L
M
O
someone
/ˈsʌm.wʌn/ = PRONOUN: birisi, biri, kimse, şahsiyet, önemli kimse;
USER: birisi, biri, birinin, birini, kimse
GT
GD
C
H
L
M
O
son
/sʌn/ = NOUN: oğlum, oğul, çocuk, erkek evlât;
USER: oğul, oğlum, oğlu, son, evlat
GT
GD
C
H
L
M
O
song
/sɒŋ/ = NOUN: şarkı, türkü, şarkı sözü, şarkı söyleme, şiir, ötme, ötüş, şakıma, güfte;
USER: şarkı, song, şarkıyı, şarkının, şarkısı
GT
GD
C
H
L
M
O
songs
/sɒŋ/ = NOUN: şarkı, türkü, şarkı sözü, şarkı söyleme, şiir, ötme, ötüş, şakıma, güfte;
USER: şarkı, şarkıları, şarkılar, şarkıların, songs
GT
GD
C
H
L
M
O
sons
/sʌn/ = NOUN: oğullar, erkekler, çoluk çocuk;
USER: oğullar, oğulları, oğlu, oğullarının, oğullarından
GT
GD
C
H
L
M
O
soon
/suːn/ = ADVERB: yakında, hemen, çabuk, erken, çok geçmeden, birazdan, pek yakında, erkenden, biraz sonra, neredeyse, seve seve;
USER: yakında, kısa sürede, en kısa, hemen, kısa bir süre
GT
GD
C
H
L
M
O
soot
/sʊt/ = NOUN: kurum, is;
VERB: is yapmak, is lekesi yapmak, kurum bulaştırmak;
USER: kurum, is, soot
GT
GD
C
H
L
M
O
sorrowing
/ˈsɒr.əʊ/ = VERB: üzülmek, matem tutmak, yas tutmak;
USER: sorrowing, kaygı içinde
GT
GD
C
H
L
M
O
sorrows
/ˈsɒr.əʊ/ = NOUN: üzüntü, keder, acı, matem, dert, gam, tasa, şanssızlık, üzücü olay;
USER: acılarını, acıların, acıları, üzüntüleri, keder
GT
GD
C
H
L
M
O
souls
/səʊl/ = NOUN: ruh, can, kimse, kişi, öz, gönül, timsal;
USER: ruhlar, ruhları, ruhların, ruh, ruhlarını
GT
GD
C
H
L
M
O
sounding
/sound/ = NOUN: iskandil, iskandil etme, derinlik ölçme, tınlama, ötme;
ADJECTIVE: sesli, ses yapan, yankılanan, çınlayan, tınlayan, öten, tantanalı, ses getirici, şatafatlı;
USER: iskandil, sondaj, çalmaya, sesi, çalıyor
GT
GD
C
H
L
M
O
sounds
/saʊnd/ = NOUN: ses, gürültü, etki, sonda ile muayene, boğaz, solungaç;
VERB: çalmak, ses çıkarmak, ses vermek, çalınmak, iskandil etmek, ağzını aramak;
USER: sesleri, sesler, ses, seslerin, seslerini
GT
GD
C
H
L
M
O
spears
/spɪər/ = NOUN: mızrak, zıpkın, kargı, mızraklı adam, sivri yapraklı bitki;
USER: mızrak, mızraklar, spears, mızrakları, mızraklarını
GT
GD
C
H
L
M
O
spirit
/ˈspɪr.ɪt/ = NOUN: ruh, ispirto, hayalet, ruh hali, can, cesaret, maneviyat, insan, peri, güç;
VERB: cesaretlendirmek, canlandırmak;
USER: ruh, ruhu, ruhunu, ruhuna, ruhunun
GT
GD
C
H
L
M
O
spirits
/ˈspɪr.ɪt/ = NOUN: alkollü içkiler, alkol;
USER: alkollü içkiler, ruhları, sert içkiler, içkiler, ruhlar
GT
GD
C
H
L
M
O
splendor
/ˈsplendər/ = NOUN: görkem, ihtişam, parlaklık;
USER: görkem, ihtişam, ihtişamı, görkemi, splendor,
GT
GD
C
H
L
M
O
stable
/ˈsteɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: istikrarlı, kararlı, sabit, dengeli, sağlam, durağan, kalıcı, değişmez, sarsılmaz, azimli;
NOUN: ahır, kadro;
USER: kararlı, istikrarlı, stabil, sabit, istikrarlı bir
GT
GD
C
H
L
M
O
stall
/stɔːl/ = NOUN: ahır, stand, koltuk, koltuk, oyalama, tezgâh;
VERB: oyalamak, geciktirmek, zaman kazanmak, stop etmek, hızı kesilerek düşmek, saplanmak;
USER: ahır, durak, kabini, stall, durma
GT
GD
C
H
L
M
O
stand
/stænd/ = VERB: durmak, ayakta durmak, direnmek, kalmak, dayanmak, dikilmek, çekilmek, ayağa kalkmak, katlanmak, bulunmak, üstlenmek, karşı koymak, desteklemek, göğüs germek, devam etmek, ısmarlamak, sineye çekmek, kanıtlamak, ihtiyaç duymak;
NOUN: sehpa, yer, ayak, duruş, durum, ayaklık, dayanma, direnme, tribün, durak, kürsü, hal, katlanma, işyeri, tezgâh, ekim alanı, ayaklı askılık, ormanda yetişen ağaç;
USER: durmak, standı, öne, ayakta, bekleme
GT
GD
C
H
L
M
O
star
/stɑːr/ = NOUN: yıldız, star, şans;
ADJECTIVE: yıldız, parlak, önemli, büyük;
VERB: yıldız olmak, yıldız yapmak, yıldızlarla süslemek, yıldızlamak, başrolde oynatmak, başrolde oynamak;
USER: star, yıldız, yıldızlı, yıldızlı bir, yıldızı
GT
GD
C
H
L
M
O
stars
/stɑːr/ = NOUN: yıldız, star, şans;
VERB: yıldız olmak, yıldız yapmak, yıldızlarla süslemek, yıldızlamak, başrolde oynatmak, başrolde oynamak;
USER: yıldız, yıldızlı
GT
GD
C
H
L
M
O
start
/stɑːt/ = NOUN: başlangıç, start, başlama, çıkış, harekete geçme, avantaj, yola çıkma, sıçrama, fırlama, ürkme;
VERB: başlatmak, başlamak, çalıştırmak, kurmak, çalışmak, koyulmak, çıkarmak, fırlamak, kalkmak, yola çıkmak, yöneltmek, irkilmek, gevşetmek, hareket etmek, ürkmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, kaynaklanmak, desteklemek;
USER: başlangıç, başlatmak, başlamak, başlar, başlatın
GT
GD
C
H
L
M
O
stay
/steɪ/ = VERB: kalmak, durmak, beklemek, durdurmak, dayanmak, önlemek;
NOUN: kalma, ikamet, oturma, durma, ziyaret, istralya;
USER: kalmak, stay, konaklama, tarihlerde kalmak, konaklayabilirler
GT
GD
C
H
L
M
O
stealing
/stiːl/ = NOUN: çalma;
USER: çalma, çalmak, çalarak, hırsızlık, çalmakla
GT
GD
C
H
L
M
O
steeple
/ˈstiː.pl̩/ = NOUN: çan kulesi, kule, minare külahı;
USER: çan kulesi, steeple, çan, kule, gücününüzn
GT
GD
C
H
L
M
O
step
/step/ = NOUN: adım, basamak, step, kademe, terfi;
VERB: basmak, adım atmak, gitmek, adımlamak, girmek, yürümek, etmek;
USER: adım, adıma, adımı, adımına, basamak
GT
GD
C
H
L
M
O
steps
/step/ = NOUN: adımlar, merdiven, ayak sesleri, ayaklı merdiven, portatif merdiven, taş merdiven;
USER: adımlar, adımları, adım, adımda, adımlarını
GT
GD
C
H
L
M
O
still
/stɪl/ = ADVERB: yine, hâlâ, yine de, henüz, daha, halâ, buna rağmen;
VERB: sakinleştirmek;
CONJUNCTION: yine de, buna rağmen;
ADJECTIVE: hareketsiz, durgun;
USER: yine, yine de, hâlâ, hala, halen, halen
GT
GD
C
H
L
M
O
stillness
/stɪl/ = NOUN: durgunluk, sessizlik, hareketsizlik;
USER: durgunluk, sessizlik, dinginlik, sükunet, durağanlık
GT
GD
C
H
L
M
O
stone
/stəʊn/ = NOUN: taş, çekirdek, çekirdek, haya, değerli taş, testis, dolu tanesi;
ADJECTIVE: taş, taştan;
VERB: taşlamak, taş döşemek, taşa tutmak, çekirdeğini çıkarmak;
USER: taş, taşı, taştan, stone, taşın
GT
GD
C
H
L
M
O
stood
/stʊd/ = VERB: durmak, ayakta durmak, direnmek, kalmak, dayanmak, dikilmek, çekilmek, ayağa kalkmak, katlanmak, bulunmak, üstlenmek, karşı koymak;
USER: durdu, kalktı, duruyordu, gerçekleşmiştir, çarpıyordu
GT
GD
C
H
L
M
O
stop
/stɒp/ = VERB: durdurmak, durmak, bırakmak, kesmek, son vermek, kapamak, bitmek, alıkoymak, tıkamak, dindirmek, kalmak, stop ettirmek, savmak, noktalamak, kesilmek, dolgu yapmak, devam etmemek;
NOUN: durak, durma, engel, stop etme, nokta, duraklama, istasyon, duraksama, mola yeri, mercek perdesi, noktalama işareti, ünsüz ses;
USER: durdurmak, dur, durdurun, durdurma, durdurmaya
GT
GD
C
H
L
M
O
stopping
/stäp/ = NOUN: durdurma, dolgu, kesilme, tıkama;
USER: durdurma, durdurmak, durma, durdurulması, durdurarak
GT
GD
C
H
L
M
O
store
/stɔːr/ = NOUN: mağaza, depo, stok, dükkân, ambar, bellek, hafıza, bolluk, mevcut;
VERB: depolamak, yüklemek, hafızaya almak;
USER: saklamak, depolamak, mağaza, kaydetmek, saklayabilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
storm
/stɔːm/ = NOUN: fırtına, hücum, kasırga, öfke, kıyamet, kargaşa, telaş, fırtınanın yarattığı dalgalanma;
VERB: hücum etmek, saldırmak, şiddetli esmek, fırtına gibi esmek, kıyameti koparmak, öfkelenmek, zorla girmek, taarruz etmek;
USER: fırtına, fırtınası, storm, fırtınanın, yağmur
GT
GD
C
H
L
M
O
stream
/striːm/ = NOUN: akım, akarsu, dere, akıntı, nehir, çay, sel;
VERB: akıtmak, sürmek, dalgalanmak, akıp gitmek, akmak, aralıksız sürmek, uçuşmak;
USER: akım, dere, akarsu, akışı, akış
GT
GD
C
H
L
M
O
street
/striːt/ = NOUN: sokak, cadde;
USER: sokak, sokakta, cadde, street, caddenin, caddenin
GT
GD
C
H
L
M
O
streets
/striːt/ = NOUN: sokak, cadde;
USER: sokaklar, sokaklarda, sokakları, sokaklarında, sokakta, sokakta
GT
GD
C
H
L
M
O
strike
/straɪk/ = NOUN: grev, vuruş, vurma;
VERB: vurmak, bulmak, çıkarmak, basmak, çarpmak, çakmak, indirmek, takınmak, grev yapmak;
USER: grev, vurmaya, vurmak, greve, çarpmayın
GT
GD
C
H
L
M
O
stronger
/strɒŋ/ = USER: güçlü, daha güçlü, güçlü bir, artmış, kuvvetli, kuvvetli
GT
GD
C
H
L
M
O
stuck
/stʌk/ = VERB: ayrılmamak, sokmak, yapıştırmak, dayanmak, yapışmak, tutmak, takılmak, sadık kalmak, saplamak, katlanmak, takmak, uzatmak, tutturmak, koymak, delmek, bırakmamak, çıkmak, çıkıntı yapmak, bıçaklamak, saplanıp kalmak, çıkamamak, şaşırtmak, çakmak, takılıp kalmak, geçirmek, batırmak, çakılıp kalmak, kandırmak, alıkoymak, iğnelemek;
USER: sıkışmış, takılıp, kalmış, yapışmış, takılıyorum
GT
GD
C
H
L
M
O
sturdy
/ˈstɜː.di/ = ADJECTIVE: sağlam, dayanıklı, güçlü, gürbüz, azimli, yapılı, sebatlı;
USER: sağlam, sağlam bir, midir, dayanıklı, güçlü
GT
GD
C
H
L
M
O
such
/sʌtʃ/ = ADJECTIVE: böyle, bu tür, bu gibi, öyle, çok, o kadar;
PRONOUN: bu gibi, o gibi;
ADVERB: böylesine, çok, öylesine, oldukça;
USER: bu tür, böyle, gibi, tür, böyle bir, böyle bir
GT
GD
C
H
L
M
O
summer
/ˈsʌm.ər/ = NOUN: yaz, gençlik çağı, hayatın baharı, refah dönemi, taban kirişi, kapı üstü kirişi, pencere üstü kirişi;
ADJECTIVE: yaz, yazla ilgili;
VERB: yazı geçirmek, yaz boyunca beslemek;
USER: yaz, yaz aylarında, yazında, yazın, yazlık
GT
GD
C
H
L
M
O
summit
/ˈsʌm.ɪt/ = NOUN: zirve, doruk, tepe nokta;
USER: zirve, zirvesi, zirvesinde, zirvesine, zirvede
GT
GD
C
H
L
M
O
sun
/sʌn/ = NOUN: güneş, güneş ışığı, gün, yıl;
VERB: güneşlenmek, güneşlendirmek, güneşte bırakmak, güneşe sermek;
USER: güneş, güneşin, güneşlenme, sun, güneşe
GT
GD
C
H
L
M
O
sure
/ʃɔːr/ = ADJECTIVE: emin, kesin, muhakkak, şüphesiz, sağlam, güvenilir, sıkı;
ADVERB: kesinlikle, elbette, şüphesiz, mutlâka;
USER: emin, dikkat, kesin, kesinlikle, tabii, tabii
GT
GD
C
H
L
M
O
swaddling
/ˈswädl/ = USER: kundaklama, kundak, swaddling, Kundaktaki, kundaklanmasıyla bir,
GT
GD
C
H
L
M
O
swans
/swɒn/ = NOUN: kuğu;
USER: kuğu, Swans, kuğular, kuğuların, kuğuları
GT
GD
C
H
L
M
O
sweet
/swiːt/ = NOUN: tatlı, şeker, tatlılık;
ADJECTIVE: tatlı, güzel, hoş, sevimli, şekerli, şirin, lezzetli, nazik, mis gibi;
USER: tatlı, sweet, tatlı bir, güzel, hoş
GT
GD
C
H
L
M
O
swiftly
/swɪft/ = ADVERB: hızla, süratle, çabucak, çabuk;
USER: hızla, hızlı, hızlı bir şekilde, hız avantajını, hızlı bir
GT
GD
C
H
L
M
O
swimming
/swɪm/ = NOUN: yüzme, yüzücülük, yüzüş;
ADJECTIVE: yüzme, yüzmeye yarayan, dönen;
USER: yüzme, havuzu, swimming, yüzmek
GT
GD
C
H
L
M
O
syne
/sʌɪn/ = PREPOSITION: -den beri;
USER: -den beri, Syne, güzel günler,
GT
GD
C
H
L
M
O
t
/tiː/ = USER: t, mi, Sal, Pe, t Kaydedilen
GT
GD
C
H
L
M
O
tails
/teɪl/ = NOUN: frak;
USER: frak, kuyrukları, kuyruk, tails, kuyruklu
GT
GD
C
H
L
M
O
take
/teɪk/ = VERB: almak, çekmek, götürmek, yapmak, çıkarmak, tutmak, etmek, ele geçirmek, ölçmek, kazanmak, yakalamak;
NOUN: tutma;
USER: almak, çekmek, almaya, alabilir, alır, alır
GT
GD
C
H
L
M
O
talk
/tɔːk/ = VERB: konuşmak, görüşmek;
NOUN: konuşma, söz, sohbet, görüşme, laf, dedikodu, söylenti, hoşbeş;
USER: konuşmak, konuşma, konuşmaya, söz, konuşun
GT
GD
C
H
L
M
O
tears
/teər/ = NOUN: gözyaşı;
USER: gözyaşı, gözyaşları, gözyaşlarını, gözyaşlarına, yırtık
GT
GD
C
H
L
M
O
tell
/tel/ = VERB: söylemek, anlatmak, bildirmek, demek, haber vermek, emretmek, ayırt etmek, açığa çıkarmak;
USER: söylemek, anlatmak, söyle, haber, söyleyecektir
GT
GD
C
H
L
M
O
telling
/ˈtel.ɪŋ/ = NOUN: söyleme;
ADJECTIVE: etkili, tesirli, belli eden;
USER: söyleme, söylüyorum, söylüyor, söylemek, anlatan
GT
GD
C
H
L
M
O
ten
/ten/ = USER: ten-, ten, onluk, onlu;
USER: on, ten, ten
GT
GD
C
H
L
M
O
tender
/ˈten.dər/ = NOUN: teklif, tender, öneri;
ADJECTIVE: hassas, yumuşak, duyarlı, nazik, sevecen, gevrek, müşfik, taze;
VERB: teklif vermek;
USER: teklif, hassas, yumuşak, ihale, ihaleye
GT
GD
C
H
L
M
O
tenth
/tenθ/ = NOUN: onuncu, onda biri;
ADJECTIVE: onuncu, onda bir;
USER: onuncu, onda, onda biri, onda bir
GT
GD
C
H
L
M
O
that
/ðæt/ = CONJUNCTION: o, ki, şu, için, diye;
PRONOUN: o, ki, şu, diye;
ADVERB: böyle, o kadar, bu kadar;
ADJECTIVE: öteki;
USER: o, bu, olduğunu, olduğu, ki, ki
GT
GD
C
H
L
M
O
the
GT
GD
C
H
L
M
O
thee
/ðiː/ = PRONOUN: sana, seni, sen;
USER: sana, seni, senden, thee, seninle
GT
GD
C
H
L
M
O
their
/ðeər/ = PRONOUN: onların;
USER: onların, kendi, bunların, da, da
GT
GD
C
H
L
M
O
them
/ðem/ = PRONOUN: onları, onlara, onlar;
USER: onları, onlara, bunları, onlar, bunların, bunların
GT
GD
C
H
L
M
O
then
/ðen/ = ADVERB: o zaman, öyleyse, ondan sonra, o halde, demek, zira;
ADJECTIVE: o zamanki, o zamanlarki;
USER: o zaman, sonra, ardından, daha sonra, o, o
GT
GD
C
H
L
M
O
there
/ðeər/ = ADVERB: orada, oraya, şurada, oralarda, o konuda;
PRONOUN: şuradaki;
USER: orada, var, vardır, yoktur, yok, yok
GT
GD
C
H
L
M
O
therefore
/ˈðeə.fɔːr/ = ADVERB: bu nedenle, bu yüzden, bundan dolayı, o yüzden, bunun için, onun için;
CONJUNCTION: bu nedenle, bu yüzden, o yüzden, onun için;
USER: bu nedenle, nedenle, dolayısıyla, yüzden, bu yüzden
GT
GD
C
H
L
M
O
they
/ðeɪ/ = PRONOUN: onlar, insanlar;
USER: onlar, bu, bunlar, da, de, de
GT
GD
C
H
L
M
O
thing
/θɪŋ/ = NOUN: şey, konu, yaratık, eşya, kimse;
USER: şey, bir şey, şeyi, şeydir, şeydir
GT
GD
C
H
L
M
O
third
/θɜːd/ = NOUN: üçüncü, üçte bir;
ADJECTIVE: üçüncü;
USER: üçüncü, üçte, üncü, üçüncü bir, üçüncü bir
GT
GD
C
H
L
M
O
this
/ðɪs/ = PRONOUN: bu;
ADVERB: böyle, bu kadar, bu kadar
GT
GD
C
H
L
M
O
thither
/ˈðɪð.ər/ = ADVERB: oraya;
ADJECTIVE: oradaki;
USER: oraya, thither, oradaki
GT
GD
C
H
L
M
O
thorn
/θɔːn/ = NOUN: diken;
USER: diken, Thorn, dikenli, dikeni
GT
GD
C
H
L
M
O
thorns
/θɔːn/ = NOUN: diken;
USER: dikenler, diken, dikenli, dikenleri, thorns
GT
GD
C
H
L
M
O
those
/ðəʊz/ = PRONOUN: onlar, şunlar;
USER: bu, o, olanlar, olan, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
thou
/ðaʊ/ = PRONOUN: sen;
USER: sen, thou
GT
GD
C
H
L
M
O
though
/ðəʊ/ = CONJUNCTION: rağmen, olsa da, karşın, gerçi, olduğu halde, -sa bile;
ADVERB: gerçi, yine de;
USER: rağmen, olsa da, olsa, ama, da
GT
GD
C
H
L
M
O
thought
/θɔːt/ = NOUN: düşünce, fikir, düşünme, kanı, görüş, felsefe, sanı, niyet, özen, ilgi, az şey;
ADJECTIVE: sanılan;
USER: düşünce, düşündüm, düşünmüş, düşünülmektedir, sanıyordum, sanıyordum
GT
GD
C
H
L
M
O
thoughts
/θɔːt/ = NOUN: düşünce, fikir, düşünme, kanı, görüş, felsefe, sanı, niyet, özen, ilgi, az şey;
USER: düşünceler, düşünceleri, düşünce, düşüncelerini, düşüncelerinizi
GT
GD
C
H
L
M
O
three
/θriː/ = USER: three-, three, üçlü;
USER: üç, ç, ç
GT
GD
C
H
L
M
O
through
/θruː/ = ADVERB: sayesinde, doğru, baştan sona, tamamen, doğruca, bir uçtan bir uca;
PREPOSITION: sayesinde, içinden, arasından, yüzünden, baştan başa, bir uçtan bir uca;
ADJECTIVE: kesintisiz, direkt;
USER: sayesinde, ile, aracılığıyla, üzerinden, yoluyla
GT
GD
C
H
L
M
O
thy
/ðaɪ/ = ADJECTIVE: senin;
PRONOUN: senin;
USER: senin, THY, THY'nin, Yolları
GT
GD
C
H
L
M
O
tickling
/ˈtik(ə)l/ = NOUN: gıdıklama;
USER: gıdıklama, tickling, gıdıklıyor, gıdıklamak, gıdıklar,
GT
GD
C
H
L
M
O
tidings
/ˈtaɪ.dɪŋz/ = NOUN: haber, havadis;
USER: haber, haberler, bir haber, müjdesi, haberlerim
GT
GD
C
H
L
M
O
tight
/taɪt/ = ADJECTIVE: sıkı, dar, sızdırmaz, gergin, zor, kritik, kasılmış, cimri, sarhoş, eli sıkı, kısa ve özlü, başabaş;
USER: sıkı, sıkı bir, dar, geçirmez, sıkıca, sıkıca
GT
GD
C
H
L
M
O
till
/tɪl/ = PREPOSITION: kadar, dek;
CONJUNCTION: kadar, dek;
VERB: işlemek, sürmek, toprağı sürmek;
NOUN: kasa, para çekmecesi;
USER: kadar, dek, yılına kadar, till
GT
GD
C
H
L
M
O
time
/taɪm/ = NOUN: zaman, süre, vakit, kere, uygun zaman, tempo, çağ, vade, aralık, doğum zamanı;
VERB: zamanlamak, ayarlamak, zamanlama yapmak, saat tutmak, tempo tutmak, kurmak, süre tutmak, temposunu belirlemek;
USER: zaman, süresi, kez, süre, zamanda
GT
GD
C
H
L
M
O
tis
/tɪz/ = VERB: tıngırdatmak, çınlamak, tıngırdamak, çınlatmak;
USER: tis, TBS, doku, tbf, TIS'ı
GT
GD
C
H
L
M
O
to
/tuː/ = PREPOSITION: karşı, göre, -e, -ye, -ya, -e doğru;
USER: karşı, göre, için, etmek, hiç, hiç
GT
GD
C
H
L
M
O
today
/təˈdeɪ/ = ADVERB: bugün, günümüzde;
USER: bugün, günümüzde, bugünkü, günümüz, günümüz
GT
GD
C
H
L
M
O
together
/təˈɡeð.ər/ = ADVERB: birlikte, beraber, hep birden, hiç durmadan;
ADJECTIVE: kuyruk, peşinden ayrılmayan;
USER: birlikte, araya, bir araya, beraber, arada
GT
GD
C
H
L
M
O
toil
/tɔɪl/ = NOUN: zahmet, uğraş, sıkıntı, emek, tuzak;
VERB: didinmek, zahmet çekmek, uğraşmak, emek sarfetmek;
USER: zahmet, toil, uğraş, didinmek, emek
GT
GD
C
H
L
M
O
tomb
/tuːm/ = NOUN: mezar, türbe, lahit, kabir, mozole, ölüm;
USER: mezar, mezarı, türbe, mezarın, mezara
GT
GD
C
H
L
M
O
tonight
/təˈnaɪt/ = ADVERB: bu gece, bu akşam;
USER: bu gece, gece, akşam, bu akşam
GT
GD
C
H
L
M
O
too
/tuː/ = ADVERB: çok, de, fazla, dahi;
USER: çok, de, da, fazla, kadar, kadar
GT
GD
C
H
L
M
O
took
/tʊk/ = VERB: almak, çekmek, götürmek, yapmak, çıkarmak, tutmak, etmek, ele geçirmek, ölçmek, kazanmak, yakalamak, katlanmak, kabul etmek, karşılamak, elde etmek, dayanmak, kaplamak, sanmak, tutuşmak, tahammül etmek, gerektirmek, hissetmek, kabul edilmek, yanmak, icap etmek, atlatmak, tedavi etmek, etkili olmak, oltaya vurmak;
USER: aldı, sürmüştür, sürdü, götürdü, oldu
GT
GD
C
H
L
M
O
tops
/tɒp/ = ADJECTIVE: en iyi, birinci sınıf;
USER: üstleri, Tops, başında, üstler, Başta gelenler
GT
GD
C
H
L
M
O
touch
/tʌtʃ/ = VERB: dokunmak, değmek, temas etmek;
NOUN: dokunuş, dokunma, temas, iletişim, tuş, rötuş, taç, yaklaşım, üslup;
USER: dokunmak, dokunma, dokunmayın, dokunmatik, temas
GT
GD
C
H
L
M
O
town
/taʊn/ = NOUN: şehir, kasaba, kent, ilçe, şehir merkezi, şehir halkı;
ADJECTIVE: kent;
USER: şehir, kasaba, kasabasında, town, kent
GT
GD
C
H
L
M
O
toys
/tɔɪ/ = NOUN: oyuncak, çocuk oyuncağı, önemsiz şey;
VERB: oynamak, önemsememek;
USER: oyuncaklar, oyuncak, oyuncakları, Hobi, Toys
GT
GD
C
H
L
M
O
traditional
/trəˈdɪʃ.ən.əl/ = ADJECTIVE: geleneksel;
USER: geleneksel, geleneksel bir
GT
GD
C
H
L
M
O
traverse
/trəˈvɜːs/ = NOUN: travers, çapraz geçiş, çapraz çizgi, kiriş, zikzaklı gitme, karşı çıkma;
ADJECTIVE: çapraz, zikzak;
VERB: dikkatle incelemek, karşıdan karşıya geçirmek, çaprazlama geçmek, zikzak çizerek gitmek, mil etrafında döndürmek, karşı çıkmak, her iki yöne hareket ettirmek, bir uçtan diğerine çizmek;
USER: hareket, çapraz, geçiş, çapraz geçiş, travers
GT
GD
C
H
L
M
O
tread
/tred/ = VERB: yürümek, basmak, dans figürü yapmak, çiftleşmek, ezmek, adımlamak, arşınlamak;
NOUN: yürüyüş, basamak, basış, ayak sesi, ayakkabı tabanı, pedallar arası açıklık, çiftleşme;
USER: yürümek, basmak, sırt, Basamak, davranmak
GT
GD
C
H
L
M
O
treasure
/ˈtreʒ.ər/ = NOUN: hazine, define, servet, değerli insan;
VERB: değer vermek, değerini bilmek, toplamak;
USER: hazine, treasure, hazineyi, hazinedir, bir hazine
GT
GD
C
H
L
M
O
tree
/triː/ = NOUN: ağaç, darağacı, mil, eyer kaltağı;
VERB: ağaca çıkarmak, çıkmaza sokmak;
USER: ağaç, ağacı, ağacında, tree, ağacın
GT
GD
C
H
L
M
O
trees
/triː/ = NOUN: ağaç, darağacı, mil, eyer kaltağı;
VERB: ağaca çıkarmak, çıkmaza sokmak;
USER: ağaçlar, ağaçları, ağaç, ağaçların, ağaçlarının, ağaçlarının
GT
GD
C
H
L
M
O
treetops
/ˈtriːtɒp/ = USER: treetops, ağaç tepelerinin,
GT
GD
C
H
L
M
O
triumph
/ˈtraɪ.əmf/ = NOUN: zafer, başarı, zafer alayı, utku;
VERB: zafer kazanmak, yenmek, büyük başarı kazanmak;
USER: zafer, zaferi, zaferini, triumph, zaferinin
GT
GD
C
H
L
M
O
triumphant
/traɪˈʌm.fənt/ = ADJECTIVE: muzaffer, galip, zafer kazanmış, mükemmel, büyük başarı kazanmış;
USER: muzaffer, zafer, muzaffer bir, galip, zafer kazanmış
GT
GD
C
H
L
M
O
trod
/trɒd/ = VERB: yürümek, basmak, dans figürü yapmak, çiftleşmek, ezmek, adımlamak, arşınlamak;
USER: trod, harfiyle
GT
GD
C
H
L
M
O
troll
/trəʊl/ = NOUN: trol, muzip cüce, olta yemi;
VERB: birkaç sesle şarkı söylemek, oltayla balık tutmak, bağıra bağıra şarkı söylemek;
USER: trol, bağıra bağıra şarkı söylemek, birkaç sesle şarkı söylemek, oltayla balık tutmak, sesle şarkı söylemek
GT
GD
C
H
L
M
O
troubled
/ˈtrʌb.l̩d/ = ADJECTIVE: rahatsız, sıkıntılı, bulanık, üzgün;
USER: sıkıntılı, sorunlu, sorunlu bir, rahatsız, sıkıntılı bir
GT
GD
C
H
L
M
O
true
/truː/ = ADJECTIVE: gerçek, doğru, hakiki, asıl, tam, içten, sahi, esaslı, aslının aynı, safkan;
ADVERB: doğru, gerçekten, tam olarak, sadık kalarak;
USER: gerçek, doğru, true, doğrudur, gerçek bir, gerçek bir
GT
GD
C
H
L
M
O
trust
/trʌst/ = NOUN: güven, tröst, emanet, itimat, kredi, inanma, ümit, güvenilir kişi;
VERB: güvenmek, itimat etmek, inanmak, inancı olmak;
USER: güven, Güvenebileceğiniz, güvendiğiniz, güveniyorum, güvenmek
GT
GD
C
H
L
M
O
truth
/truːθ/ = NOUN: gerçek, hakikat, doğruluk, gerçeklik, dürüstlük, vefa, sadakât, tamlık;
USER: gerçek, gerçeği, gerçek şu ki, doğruyu, gerçeğin
GT
GD
C
H
L
M
O
turned
/tərn/ = ADJECTIVE: dönük, kıvrık, katlanmış, tornada işlenmiş;
USER: dönük, açık, döndü, çıktı, zorlandı, zorlandı
GT
GD
C
H
L
M
O
turning
/ˈtɜː.nɪŋ/ = NOUN: dönüş, çevirme, dönme, dönemeç, döndürme, tornacılık, köşe;
ADJECTIVE: dönen, döner;
USER: dönüş, dönme, çevirme, dönüm, tornalama
GT
GD
C
H
L
M
O
turtle
/ˈtɜː.tl̩/ = NOUN: kaplumbağa, kaplumbağa, deniz kaplumbağası, su kaplumbağası;
ABBREVIATION: kumru, yusufçuk;
USER: kaplumbağa, Turtle, kaplumbağası, kaplumbağanın, deniz kaplumbağası
GT
GD
C
H
L
M
O
twelfth
/twelfθ/ = NOUN: onikinci, onikide bir;
ADJECTIVE: onikinci;
USER: onikinci, on ikinci, twelfth, on ikide
GT
GD
C
H
L
M
O
twice
/twaɪs/ = ADVERB: iki kere, iki defa;
USER: iki kere, iki defa, iki kez, iki, iki kat, iki kat
GT
GD
C
H
L
M
O
two
/tuː/ = USER: two-, two, ikili, ikili
GT
GD
C
H
L
M
O
unchanging
= ADJECTIVE: değişmeyen, değişmez;
USER: değişmeyen, değişmez, değişmeyen bir, değişmez bir
GT
GD
C
H
L
M
O
underneath
/ˌʌn.dəˈniːθ/ = ADVERB: altında, altına, altından, alt;
PREPOSITION: altında, altına, altından;
USER: altında, altına, altındaki, altından, alt
GT
GD
C
H
L
M
O
unfurled
/ˌənˈfərl/ = USER: açılışını, açılışını yaptı, sözün Tutulmadığı ortaya çıktığında, açılıp,
GT
GD
C
H
L
M
O
until
/ənˈtɪl/ = PREPOSITION: kadar, dek, değin;
CONJUNCTION: kadar, -inceye kadar;
USER: kadar, sonu, dek, yılına kadar, yılına kadar
GT
GD
C
H
L
M
O
unto
/ˈʌn.tuː/ = USER: dediler, şöyle, Allah'a, başına, onto
GT
GD
C
H
L
M
O
up
/ʌp/ = ADVERB: yukarı, yukarıya;
PREPOSITION: yukarı, yukarıya;
ADJECTIVE: ayakta, dik, yükselmiş, çıkmış, olmuş;
NOUN: artış;
VERB: yükseltmek, artırmak;
USER: yukarı, kadar, up, onbirler, fazla, fazla
GT
GD
C
H
L
M
O
upon
/əˈpɒn/ = PREPOSITION: üzerine, üzerinde;
USER: üzerine, upon, üzerinde, bağlı, sonra
GT
GD
C
H
L
M
O
us
/ʌs/ = PRONOUN: bize, bizi, biz;
USER: bize, bizi, bizim, bizimle, Lütfen, Lütfen
GT
GD
C
H
L
M
O
used
/juːst/ = ADJECTIVE: kullanılmış, eski;
USER: kullanılmış, kullanılan, kullanılır, kullanılabilir, kullanılmaktadır, kullanılmaktadır
GT
GD
C
H
L
M
O
vale
/veɪl/ = NOUN: vadi, dere, elveda, diyar;
USER: elveda, vadi, Vale, Vale of
GT
GD
C
H
L
M
O
ve
/-v/ = USER: ettik
GT
GD
C
H
L
M
O
veiled
/veɪld/ = ADJECTIVE: örtülü, peçeli, yaşmaklı, kısık;
USER: örtülü, peçeli, örtülmüş, çarşaflı, başörtülü
GT
GD
C
H
L
M
O
verily
/ˈver.ɪ.li/ = ADVERB: doğrusu, gerçekte, aslında;
USER: doğrusu, sahiden, şüphesiz, Andolsun, Andolsun ki
GT
GD
C
H
L
M
O
very
/ˈver.i/ = ADJECTIVE: çok, tam, bile, gerçek, aynı, salt, sırf, mutlâk, özel;
ADVERB: çok, pek, en, tam;
USER: çok, oldukça, very, derece, pek, pek
GT
GD
C
H
L
M
O
view
/vjuː/ = VERB: görmek, bakmak, incelemek, seyretmek;
NOUN: görünüm, manzara, bakış, görüş, görüntü, gösterme, görüş alanı, panaroma;
USER: görmek, fazlasý, görüntülemek, görüntüle, görüntüleyebilirsiniz
GT
GD
C
H
L
M
O
vigil
/ˈvɪdʒ.ɪl/ = NOUN: gece nöbeti, gece ibadeti, gece uyumama, arife;
USER: gece nöbeti, nöbet, nöbeti, ışığı nöbeti, vigil
GT
GD
C
H
L
M
O
virgin
/ˈvɜː.dʒɪn/ = NOUN: bakire, bakir erkek;
ADJECTIVE: bakire, bakir, işlenmemiş, el değmemiş, ham, balta girmemiş, ekilmemiş;
USER: bakire, bakir, virgin, sızma, saf
GT
GD
C
H
L
M
O
visions
/ˈvɪʒ.ən/ = NOUN: vizyon, görme, görüş, hayal, görme gücü, hayal gücü, önsezi, ileriyi görme, kuruntu, görülmeye değer şey, güzel kimse;
VERB: hayal gibi görmek;
USER: vizyonları, vizyonlar, vizyon, vizyonlarını, vizyonu
GT
GD
C
H
L
M
O
wait
/weɪt/ = NOUN: bekleme, bekleyiş, pusu;
VERB: beklemek, bekletmek, servis yapmak, kalmak, garsonluk yapmak;
USER: bekleyin, beklemek, bekle, bekleyiniz, sabırsızlanıyorum, sabırsızlanıyorum
GT
GD
C
H
L
M
O
waits
/weɪt/ = NOUN: kasaba bandosu, Noelde sokaklarda şarkı söyleyen çalgıcılar;
USER: bekler, bekliyor, beklediği, bekleyeceği, beklemektedir
GT
GD
C
H
L
M
O
walk
/wɔːk/ = NOUN: yürüyüş, yürüme, yol, gezinti;
VERB: yürümek, dolaşmak, yürütmek, gezmek, gezdirmek, dolaştırmak, yürüyerek gitmek, yürüyüşe çıkarmak;
USER: yürüyüş, yürümek, yürüyerek, yürüme, yürümeye, yürümeye
GT
GD
C
H
L
M
O
wall
/wɔːl/ = NOUN: duvar, sur, çeper, set, zar;
VERB: duvarla çevirmek, ayırmak, tecrit etmek, kapatmak;
USER: duvar, duvara, duvarı, duvarın, duvarının
GT
GD
C
H
L
M
O
warm
/wɔːm/ = ADJECTIVE: sıcak, ılık, sıcacık, samimi, sıcak tutan, canlı, taze, hararetli, heyecanlı;
VERB: ısıtmak, ısınmak, samimileşmek;
NOUN: ısınma, sıcakça yer;
USER: sıcak, sıcak bir, ılık, warm
GT
GD
C
H
L
M
O
was
/wɒz/ = USER: oldu, olduğunu, idi, was, olduğu, olduğu
GT
GD
C
H
L
M
O
watch
/wɒtʃ/ = VERB: izlemek, seyretmek, bakmak, gözlemek, kollamak, dikkat etmek, gözetlemek, beklemek;
NOUN: saat, seyretme, nöbet, kol saati;
USER: izlemek, seyretmek, izlenebilmesi, izleyebilirsiniz, izle
GT
GD
C
H
L
M
O
watched
/wɒtʃ/ = VERB: izlemek, seyretmek, bakmak, gözlemek, kollamak, dikkat etmek, gözetlemek, beklemek, gözkulak olmak, yolunu gözlemek, başında beklemek, nöbet tutmak;
USER: izledi, izledim, izlenen, seyretti, seyrettim
GT
GD
C
H
L
M
O
watchmen
/ˈwɒtʃmən/ = USER: watchmen, bekçi, bekçileri, bekçiler, nöbetçi,
GT
GD
C
H
L
M
O
way
/weɪ/ = NOUN: yol, yön, yöntem, tarz, taraf, usul, davranış, mesafe, gidişat, durum, yapılış şekli, gelenek, davranış tarzı, bakım, civar, iş alanı;
USER: yol, şekilde, yolu, bir şekilde, bir yol, bir yol
GT
GD
C
H
L
M
O
we
/wiː/ = PRONOUN: biz;
USER: biz, Sizlere, We, bizim, Bu, Bu
GT
GD
C
H
L
M
O
weak
/wiːk/ = ADJECTIVE: zayıf, güçsüz, hafif, halsiz, cılız, aciz, dayanıksız, kuvvetsiz, silik, sulu, iradesiz, cansız;
USER: zayıf, zayıf bir, zayıftır, güçsüz
GT
GD
C
H
L
M
O
wealth
/welθ/ = NOUN: zenginlik, servet, varlık, bolluk, mal varlığı;
USER: servet, zenginlik, bir zenginlik, zenginliği, zengin
GT
GD
C
H
L
M
O
weary
/ˈwɪə.ri/ = ADJECTIVE: yorgun, bitkin, bıkmış, yorucu, bıkkın, usandırıcı, bıktırıcı;
VERB: yormak, usanmak, bıktırmak, bıkmak;
USER: yorgun, bıkmış, bitkin, yorgun bir, weary
GT
GD
C
H
L
M
O
weather
/ˈweð.ər/ = NOUN: hava, hava durumu;
VERB: kurutmak, havalandırmak, rengi solmak;
USER: hava durumu, hava, havanız, Şuradaki, havalarda
GT
GD
C
H
L
M
O
well
/wel/ = ADJECTIVE: iyi, güzel, sağlıklı, uygun, iyi durumda;
ADVERB: iyi, çok, iyice, oldukça, güzelce, hoş;
NOUN: kuyu;
USER: iyi, de, sıra, yanı, iyi bir, iyi bir
GT
GD
C
H
L
M
O
went
/went/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak, yayılmak, bahse girmek, tükenmek, koyulmak, iddiaya girmek, işlemek, sonuçlanmak, haline gelmek, yapılmak;
USER: gitti, Kimler gitmiş, gittik, gittim, Kimler, Kimler
GT
GD
C
H
L
M
O
were
/wɜːr/ = USER: edildi, vardı, idi, olduğunu, olan, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
west
/west/ = NOUN: batı, batı ülkeleri, batı rüzgârı;
ADVERB: batısında, batıya, batıda, batıya doğru;
ADJECTIVE: batıdaki, batıdan esen;
USER: batı, batısında, batısında Otel, batısında Konukevi, batıya
GT
GD
C
H
L
M
O
westward
/ˈwest.wəd/ = ADJECTIVE: batıya doğru;
ADVERB: batıya doğru;
USER: batıya doğru, Westward, batıya, batıda, Batı'ya
GT
GD
C
H
L
M
O
what
/wɒt/ = ADJECTIVE: ne, hangi;
PRONOUN: ne, hangi, neyi, neleri;
USER: ne, Neler, ne bekleyebileceğinizi, hangi, nedir, nedir
GT
GD
C
H
L
M
O
when
/wen/ = NOUN: zaman, vakit;
ADVERB: ne zaman, iken, -dığı zaman;
CONJUNCTION: ne zaman, iken, gerektiğinde, -dığı sırada, -dığında;
PRONOUN: ne zaman, ne zamandan kalma;
USER: zaman, ne zaman, olduğunda, ne, sırasında, sırasında
GT
GD
C
H
L
M
O
where
/weər/ = ADVERB: nerede, nereye, nereden;
PRONOUN: yer, nere;
CONJUNCTION: -dığı yere, -diği yerde;
USER: nerede, nereye, burada, yerde, yere, yere
GT
GD
C
H
L
M
O
wherever
/weəˈrev.ər/ = ADVERB: her nerede, nerede olursa, her nereye;
CONJUNCTION: her nerede, nerede olursa, her nereye;
USER: her nerede, nerede olursa, her yerde, yerde, yere, yere
GT
GD
C
H
L
M
O
which
/wɪtʃ/ = ADJECTIVE: hangi;
PRONOUN: hangi, hangisi, ki, hangisini;
USER: hangi, olan, olduğu, ki, bu, bu
GT
GD
C
H
L
M
O
while
/waɪl/ = NOUN: süre, zaman, vakit;
ADVERB: iken;
CONJUNCTION: iken, sırasında, rağmen, karşın, oysa, halbuki, olduğu halde, -irken;
USER: süre, sırasında, iken, ise, ederken, ederken
GT
GD
C
H
L
M
O
white
/waɪt/ = NOUN: beyaz, ak;
ADJECTIVE: beyaz, ak, solgun, zararsız, temiz, masum, terbiyeli;
USER: beyaz, beyaz bir, white, white
GT
GD
C
H
L
M
O
who
/huː/ = PRONOUN: kim, kimi, kime, ki o;
USER: kim, kimin, olan, edenler, eden, eden
GT
GD
C
H
L
M
O
whole
/həʊl/ = ADJECTIVE: bütün, tüm, tam, toplu, sağlam, sağlıklı, öz, yarasız beresiz;
NOUN: tüm, toplam;
USER: bütün, tüm, tam, tamamı, tamamen
GT
GD
C
H
L
M
O
whom
/huːm/ = PRONOUN: kime, kimi, ki onu;
USER: kime, kimin, kimi, kim, kiminle
GT
GD
C
H
L
M
O
whose
/huːz/ = PRONOUN: kimin, ki onun;
USER: kimin, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
why
/waɪ/ = ADVERB: neden, niçin, niye;
NOUN: sebep;
USER: neden, yüzden, nedeni, nedenle, niçin, niçin
GT
GD
C
H
L
M
O
wild
/waɪld/ = ADJECTIVE: vahşi, yabani, çılgın, çılgınca, azgın, fırtınalı, müthiş, dağınık, rasgele;
ADVERB: vahşice, çılgınca;
NOUN: ıssız;
USER: vahşi, yabani, yaban, wild, vahşi bir
GT
GD
C
H
L
M
O
will
/wɪl/ = NOUN: irade, niyet, istek, vasiyet, vasiyetname, arzu, azim;
VERB: istemek, amaçlamak, arzulamak, niyet etmek, vasiyet etmek;
USER: irade, olacak, olacaktır, olur, edecek, edecek
GT
GD
C
H
L
M
O
wind
/wɪnd/ = NOUN: rüzgâr, hava, yel, esinti, üfleme, nefes, kurma, koku;
VERB: sarmak, kokusunu almak, çevirmek, döndürmek;
USER: rüzgâr, rüzgar, Wind, rüzgarın, Üflemeli
GT
GD
C
H
L
M
O
wine
/waɪn/ = NOUN: şarap, şarap rengi, şaraplı eğlence;
VERB: şarap içmek, ağırlamak, şarap sunmak;
USER: şarap, şarabı, wine, şaraplar, bir şarap
GT
GD
C
H
L
M
O
wing
/wɪŋ/ = NOUN: kanat, çamurluk, ek bina, kol, uçuşan şey, uçma, burun kanadı, sıvışma, hava filosu;
VERB: kanatlanmak, uçmak, kanat takmak, uçarak geçmek, hızlandırmak, kanadını yaralamak, kolundan yaralamak;
USER: kanat, kanattan, kanadı, kanatlı, kanattaki
GT
GD
C
H
L
M
O
wings
/wɪŋ/ = NOUN: kanatlar, kulis, pilotluk rozeti;
USER: kanatlar, kanatları, kanat, kanatlarını, wings
GT
GD
C
H
L
M
O
winter
/ˈwɪn.tər/ = NOUN: kış, yaş;
ADJECTIVE: kış, kışlık;
VERB: kışı geçirmek, kışlamak, kışı geçirtmek;
USER: kış, Winter, kışın, kışlık
GT
GD
C
H
L
M
O
wise
/waɪz/ = ADJECTIVE: bilge, akıllı, deneyimli, usta, bilgili, anlayışlı, haberi olan, küstah, ukalâ, becerikli;
NOUN: yol, usul, alim, yöntem, şekil;
USER: bilge, akıllıca, akıllı, Wise, akıllıca olacaktır
GT
GD
C
H
L
M
O
wish
/wɪʃ/ = NOUN: dilek, istek, arzu, umut, isteme;
VERB: dilemek, istemek, umut etmek;
USER: dilek, arzu, istediğiniz, isteyen, istiyorsanız, istiyorsanız
GT
GD
C
H
L
M
O
with
/wɪð/ = PREPOSITION: ile, birlikte, beraber, -li;
USER: ile, sahip, olan, birlikte, ile birlikte, ile birlikte
GT
GD
C
H
L
M
O
within
/wɪˈðɪn/ = ADVERB: içinde, içinden, içeriden, içeride, içeri, içeriye, için için;
PREPOSITION: içinde, kapsamında, dahilinde, zarfında;
NOUN: iç, iç kısım;
USER: içinde, içerisinde, mesafede olan, içindeki, olan
GT
GD
C
H
L
M
O
womb
/wuːm/ = NOUN: rahim, dölyatağı, kaynak, köken;
USER: rahim, karnında, rahminde, anne karnında, rahmi
GT
GD
C
H
L
M
O
won
/wʌn/ = NOUN: won;
USER: won, kazandı, kazanan, kazanılan, kazanmış, kazanmış
GT
GD
C
H
L
M
O
wonder
/ˈwʌn.dər/ = NOUN: mucize, şaşkınlık, hayret, harika, hayranlık, şaşılacak şey;
VERB: merak etmek, hayret etmek, şaşmak;
USER: şaşkınlık, merak, merak ediyorum, acaba, merak ediyor, merak ediyor
GT
GD
C
H
L
M
O
wondering
/ˈwʌn.dər/ = NOUN: şaşırmış;
ADJECTIVE: şaşkın;
USER: merak, merak ediyor, yapabileceğinizi merak, merak ediyorum
GT
GD
C
H
L
M
O
wonders
/ˈwʌn.dər/ = NOUN: mucize, şaşkınlık, hayret, harika, hayranlık, şaşılacak şey;
VERB: merak etmek, hayret etmek, şaşmak;
USER: harikalar, harikaları, mucizeler, harikasından, güzellikleri
GT
GD
C
H
L
M
O
wondrous
/ˈwʌn.drəs/ = ADJECTIVE: harika, fevkalade, şaşılacak, harikulâde;
USER: harika, harika bir, muhteşem, harikulade, fevkalade
GT
GD
C
H
L
M
O
wood
/wʊd/ = ADJECTIVE: ahşap, tahta, tahtadan yapılmış;
NOUN: odun, tahta, kereste, koru, ağaçlık, fıçı;
USER: ahşap, odun, ağaç, tahta, wood
GT
GD
C
H
L
M
O
word
/wɜːd/ = NOUN: kelime, sözcük, söz, haber, laf, tabir, emir, parola, vâât, bilgi, lâkırdı, lügat, iki çift lâf;
VERB: söylemek, ifade etmek;
USER: kelime, sözcük, sözcüğü, kelimesi, word, word
GT
GD
C
H
L
M
O
words
/wɜːd/ = NOUN: sözler, laf, güfte, ağız kavgası;
USER: sözler, kelimeler, deyişle, kelime, bir deyişle, bir deyişle
GT
GD
C
H
L
M
O
world
/wɜːld/ = NOUN: dünya, alem, yeryüzü, diyar;
ADJECTIVE: dünya;
USER: dünya, Dünyanın, Dünyayı, dünyada, dünyasında, dünyasında
GT
GD
C
H
L
M
O
worship
/ˈwɜː.ʃɪp/ = NOUN: ibadet, tapma, ilahlaştırma, aşırı saygı;
VERB: tapınmak, tapmak, ibadet etmek, taparcasına sevmek;
USER: ibadet, kulluk, ibadete, kulluk edin, ibadetlerini
GT
GD
C
H
L
M
O
would
/wʊd/ = VERB: -cekti, -caktı, -erdi, -ermi, -ermiydi;
USER: -cekti, olur, mi, istiyorsunuz, olurdu, olurdu
GT
GD
C
H
L
M
O
wrapped
/ræpt/ = ADJECTIVE: bürünmüş, örtülü, dalmış, kendini kaptırmış;
USER: örtülü, sarılmış, sarılı, sarılır, tamamladı
GT
GD
C
H
L
M
O
write
/raɪt/ = VERB: yazmak, yazı yazmak, mektup yazmak, kaleme almak, kâğıda dökmek, bestelemek, yazarlık yapmak;
NOUN: yazı yazma;
USER: yazmak, yazma, yazın, yazmaya, geç, geç
GT
GD
C
H
L
M
O
ye
/jiː/ = PRONOUN: siz, sen;
USER: siz, Ye, edenler
GT
GD
C
H
L
M
O
yeah
/jeə/ = INTERJECTION: Evet!, Tamam!;
USER: evet, yeah, tamam
GT
GD
C
H
L
M
O
year
/jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş;
USER: yıl, yılın, yıllık, yılı, yılda, yılda
GT
GD
C
H
L
M
O
yearning
/ˈjɜː.nɪŋ/ = NOUN: özlem, arzu, hasret;
ADJECTIVE: arzulu, özlem dolu, hasretli;
USER: özlem, özlemi, hasret, arzu, özlemini
GT
GD
C
H
L
M
O
years
/jɪər/ = NOUN: yıl, sene, yaş;
USER: yıl, yaşında, yıllarda, yaş, yıldır, yıldır
GT
GD
C
H
L
M
O
yet
/jet/ = ADVERB: henüz, daha, yine de, hâlâ, şimdiye kadar, hatta, şimdiye dek, sonunda;
CONJUNCTION: ama, ancak, yine de, buna rağmen, oysa;
USER: henüz, yapılmamış, Olduklarım, ama, gönderilmemiş, gönderilmemiş
GT
GD
C
H
L
M
O
yon
/yän/ = PRONOUN: oradaki, ötedeki, şuradaki;
ADJECTIVE: oradaki, ötedeki, şuradaki;
ADVERB: şurada, orada, ötede;
USER: oradaki, yon, şuradaki, ötedeki, Yön,
GT
GD
C
H
L
M
O
yonder
/ˈjɒn.dər/ = PRONOUN: oradaki, ötedeki, şuradaki;
ADJECTIVE: oradaki, ötedeki, şuradaki;
ADVERB: orada, şurada;
USER: oradaki, Yönder, Yonder, ötedeki, Over Yonder
GT
GD
C
H
L
M
O
you
/juː/ = PRONOUN: size, sen, seni, sizi, sana, siz;
USER: sen, size, Eğer, sizin, sizi, sizi
GT
GD
C
H
L
M
O
your
/jɔːr/ = PRONOUN: sizin, senin;
USER: sizin, senin, Kaydınızı, Kullanıcı, da, da
GT
GD
C
H
L
M
O
yourselves
/jərˈself/ = PRONOUN: kendiniz;
USER: kendiniz, kendinizi, kendinize, kendinizden
GT
GD
C
H
L
M
O
yule
/juːl/ = NOUN: Noel;
USER: Noel, yule, christmas, Noelde yakılan
GT
GD
C
H
L
M
O
yuletide
/ˈjuːltʌɪd/ = USER: Noel yortusu, Yuletide, Noel, tutuklanan üç zanlı, Noel zamanı,
1025 words